Başörtüsü bağnazlığın sembolüymüş!
Hürriyet’in kaptanı Ertuğrul Özkök, başörtüsüne ilişkin yazılarında son dönemde ince taktiklere başvurmayı tercih ediyor. Konuyla ilgili görüşleri bilinmezmiş gibi davranan, okurlarının belleği yokmuş gibi yazan ve okur kitlesinin zeka seviyesini küçümseyen bu tutum, ister istemez yazılarında ifşa oluyor. İşte Özkök’ün Hürriyet’in 14 Kasım 2008 tarihli nüshasındaki “Velev ki saçı göründü” başlıklı yazısından bir bölüm: “Dün Fatih Çekirge arayıp uyardı.”Hayrünnisa Hanım’ın fotoğrafını gördün mü? Alttaki bonesi kaymış. Türbanının altından saçının bir bölümü görünüyor.” Fotoğrafı inceledim, hakikaten saçının ucu görünüyordu. Tabii bunun yeni bir tarz mı, yoksa dalgınlık veya unutkanlık mı olduğunu bilemeyiz. Bana sorarsanız çok da önemli değil. Bundan 4-5 yıl önce olsa bunu manşet yapardık. Şimdi aklımızdan bile geçmedi ve fotoğrafı kullanmadık. Ama bu fotoğrafın çok konuşulacağından eminim. Herkesin fikri olacak, herkes kendine göre değerlendirme yapacak. Bense olaya biraz farklı bakacağım ve diyeceğim ki: “Velev ki saçının ucu göründü.” Görünmüşse ne olur? Hayrünnisa Hanım, bir gün öncesine göre günahkár sayılır mı? Hayır. Hayrünnisa Hanım bir gün önce ne idiyse, bugün de aynı.”
Yazının bu bölümünden sonra kendisine önyargılı davranan bizim gibi okurlarına sabrı telkin ediyor ve şöyle diyor: “Eğer, Hayrünnisa Hanım bunu isteyerek veya istemeyerek yapmışsa, bugün daha günahkár değildir. Hiçbir şey olmaz. Bugün Çankaya’nın yazılı bir açıklamayla, “Değişen hiçbir şey yok” mesajı vereceğini sanıyorum. Zaten mesele burada. Benim için, saçın ucunun görünmesinin hiçbir anlamı yok, ama başkaları için var. Cumhurbaşkanı ve eşi için olmasa bile, onlar üzerinde etkili “referans çevresinde” mırmırların yükseleceğinden eminim Türkiye’nin sorunu da işte bu. Hepimiz üzerinde etkili, sayısı az ama yaygarası çok mırmır çevrelerin etkisi. O yüzden Çankaya bugün bir açıklama yaparsa, bunu anlayışla karşılayacağım. Tabii şu soruyu sormadan da geçemeyeceğim. Türbanın bir bağnazlık sembolü olmadığını göstermenin bir yolu yok mudur? Maalesef bu konuda “taraflar” oluştu. Ben “o tarafta” değilim ve “o tarafa” saygı duymakla birlikte, bütün empati gayretime rağmen, nasıl bir düşünce yapısı içinde olduklarını da tam olarak çıkaramıyorum.”
Peşinen belirtelim ki, bu “taraf”ın Özkök’ten bir empati beklentisi yok. Zaten başörtüsünü bağnazlığın sembolü gibi gösterme cüreti sergileyen Özkök, bu haliyle nasıl bir bağnazlık içinde kaldığını da ortaya koyuyor. Meseleyi “mahalle baskısı”na gönderme yaparak izah etmeye çalışan Özkök ve familyasının anlayamadığı şey ise bunun özgür bir tercih ve kulluğun bir sembolü olduğu gerçeği! Hakikatin üstünü örtme gayreti içinde karalamalar yapan Özkök’ün pişkinliğine ise diyecek laf yok. Kendisi bu konuda taraf değilmiş! O zaman ya köşesindeki yazıları kendisi yazmıyor ya da ne yazdığını hatırlamayacak kadar kendinde değil… (Platform Haber)
14 Kasım 2008, Cuma