Marş marş nereye?
Güneydoğu’daki illerde resmi törenlere ve geçitlere ayrı bir önem veriliyor. Halkın büyük çoğunluğunun katılım sağlamadığı bu tür gösteriler için özellikle öğretmen, öğrenci, memur ve korularla ailelerin bulunması için ayrıca çaba sarf ediliyor. Dolayısıyla Güneydoğu’daki “halkın katılımı” aslında devletin mecburi katılımı oluyor ki, bunun da sayısı birse on oluyor. Peki oradaki Kürt halkına yönelik bu tür bir psikolojik harekatla kime nasıl bir mesaj verilmiş oluyor? Kimliği, en temel insani hakları yok sayılan bir halk, şehirlerin caddelerinden geçen askerlerin attığı sloganlarla “teslim” mi alınacak? Böyle bir şey olmayacağına göre kim, kimi kandırıyor? Şehirleri sürekli bir psikolojik harp sahası ilan ederek, bir halkı topyekûn düşman kabul edenler, bu tür teatral etkinliklere Kemalist düzenin devamını garanti altına mı almış oluyorlar? Bu süregiden nasıl bir komedidir?
Bildiğiniz gibi Mustafa Kemal’in her gittiği şehirde, gelişinin yıldönümü etkinlikleri düzenlenir. Her ne kadar tören havası verilmek istense de genelde devletin resmi bir organizasyonu şeklinde geçer bu etkinlikler. Güneydoğu’da ise bu etkinliklere sembolik başka anlamlar da yüklenir. Mustafa Kemal’in Diyarbakır’a gelişinin kutlamaları sırasında caddeden geçit yapan askerlerin attığı “‘Her Türk asker doğar’, ‘Her şey vatan için’, ‘En büyük Türk, Atatürk’, ‘Vatan sana canım feda’, ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez‘, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’, ‘Büyük Türk milletinin emrindeyiz’, ‘Vatan namus, şehitler gururumuz'” sloganları, verilmek istenen mesajı net biçimde ifade etmektedir. 28 Şubat sürecinden beri itinayla söylenen 10’uncu Yıl Marşı ise sadece askeri bürokraside ve resmi ideolojinin taraftarlarında heyecan uyandırmaktadır. Bayraklarla ve balonlarla süslenen temsili bir trenin Diyarbakır Garı’na gelmesi sahnesini ise ancak paganizmle anlatabiliriz herhalde… Konuyla ilgili başka bir gelişme ise Cizre’ye dikilen 50 metrelik dev Türk bayrağı oldu. Başbakan’ın “Ya sev ya terk et” dediği, Milli Savunma Bakanı’nın neredeyse Kürtleri tehcir edememekten yakınacağı ve bir vekilin ise “Seve seve vururum” yollu mesajlar verdiği bir dönemde, bu girişim hayli anlamlı olmuş; Aktütün’de hayatını kaybeden 17 askerin hesabı ise hâlâ ortada duruyor… (Platform Haber)
15 Kasım 2008, Cumartesi