Sorun anayasa değil başörtüsü
Türkiye darbe anayasasıyla yönetilmeye devam ediyor. Anayasa Mahkemesi ise aldığı önemli kararlarda bu darbeli anayasayı da delip geçerek, egemen hukuk anlayışını resmi ideolojinin emrine amade kılıyor. Özellikle son başörtüsü düzenlemesinin iptali; yüksek yargı sistemin tüm siyasi nitelikli davalarda değiştirilemez maddelere yapacağı atıflarla, vesayet anlayışına uygun bir yönetimin devamın garanti altına almayı amaçladığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla başörtüsüne yasak getirilmek için yapılan yorum, Meclis’in siyasi iradesini ipotek altına alarak partilerin siyaset yapma imkânını ellerinden alıyor. Bilindiği değiştirilemez maddeler, 12 Eylül askeri darbesinin, sistemi yeniden yapılandırırken resmi ideolojiyi muhafaza altına almak için başvurduğu bir karardı. Gelinen noktada Meclis’in darbe dönemindeki bir kararı tartışmaya dahi açamaması, yaşanan tıkanıklığa işaret ediyor.
Bugün Anayasa’nın ilk dört maddesiyle ilgili tartışmalarda değişikliğe karşı çıkan bazı hukukçuların, bir zamanlar kendi anayasa taslaklarında bu maddelere dokunabilmiş olmaları; resmi ideolojinin hegemonyasını zaman içinde güçlendirdiğini ortaya koyuyor. Bu durumda kırmızıçizgileri aşmaya cesaret edemeyen siyasi partiler ile hak ve özgürlükleri için kitlesel bir adalet arayışını güçlendiremeyen halkın ciddi sorumlulukları var. Sorumluluklar yerine getirilmediği sürece özgür bir hayata kavuşulmasının önündeki engeller de “değiştirilemez” olarak kalacaktır. O halde değişim için teklif şart.
Kilit sorun: Başörtüsü
Sistemin böyle bir değişimi reddedeceği muhakkak. 411 gibi büyük bir oy çoğunluğu ile halkın beklentisinin yansıtıldığı düzenlemenin iptali de, başörtüsü yasağının sistemin kilit sorunlarının başında geldiğini ispatladı. Nitekim darbe anayasanın sivil bir anayasa ile değiştirilmesinin önündeki en büyük engel olarak da yine başörtüsü meselesi duruyor. Bir zaman kendisi de ilk maddelerin değiştirilebileceği yönünde fikirler ileri süren YÖK eski Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in bugün geldiği noktada söyledikleri, iddialarımızı destekler nitelikte. Cumhuriyet’e verdiği demeçte şöyle diyor Teziç: “Anayasanın değiştirilemez maddeleri üzerinde tekrar tartışma açmak belli ki ‘örtünme biçimi’, siyasi simge üzerindeki bir polemiği tekrar gündeme getirmek demektir. Bu polemiğin gündeme gelmesi de partilerin bundan kendilerine yine seçim öncesi avantaj sağlama amacı içinde olduğunun göstergesidir.”
İlk maddelerin de hukuken değiştirilebileceğini öngören bir anayasa taslağı çalışmasını Teziç’le birlikte çalışan Doç. Dr. Korkut Kanadoğlu ise Taraf’a yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Anayasa Mahkemesi’nin özellikle türbanın üniversitelerde serbest bırakan Anayasa değişikliğini iptal etmesinin ardından bu tartışmaların ortaya çıkması biraz sanki bu yolu açmanın bir çabası gibi görünüyor bana. Dolayısıyla samimi, özgürlükçü demokrasiyi geliştirici, hukuk devletini pekiştirici bir çabanın ürünü olduğunu düşünmüyorum, bunlar zaten Anayasa’da yazıyor. Geriye olsa olsa ne kalıyor, işte laiklik anlayışını reddedecek çeşitli girişimlerin önünü açmanın bir çabası gibi geliyor bana.” Bu tür açıklamaların da ortaya koyduğu gibi mevcut darbe anayasası değiştirilmeden önce o darbeleri üreten resmi ideoloji ile ciddi bir yüzleşme, hesaplaşma sürecinin işletilmesi gerekiyor. Sistemin merkezinde daha çok yer kapladıkça hantallaşan ve sistem ile mutabakat için halkla irtibatı zayıflayan bir hükümetin bunu gerçekleştirebilmesi ise şimdilik hayal gibi görünüyor.
Platform Haber
18 Kasım 2008, Salı