CHP’nin “baş”ına gelenler

MURAT BELGE/ Deniz Baykal’ın ve CHP’nin kendilerine hayırlı olmasını dilediğim yeni üyeleri eski bir tartışmaya yeni bir revnak kazandırdı. Tabii aynı zamanda, bu parti, partinin Genel Başkanı ve çeşitli sözcükleri hakkında (büsbütün “yeni” olmamakla birlikte) bir fikir verdi.

Bu olayı izleyen tartışmalarda partinin nasıl strateji tutturacağını bilemiyorum. Ama şimdiye kadar görünenden belli ki “inandırıcı” bir “argüman”ı bir araya getirmesi epeyce zor. Zorluk, tek başına, o kılıktaki insanları üye kaydetmeyi, rozet takmayı vb. açıklamanın zorluğu değil; bunun rasyonel bir açıklaması elbette bulunur. Ama öteki söylem ve davranışlarını bildiğimiz CHP’nin bunu ve onları tutarlı bir bütün halinde sunması mümkün değil. Nitekim olayın üstünden iki üç gün geçmeden, tutarsızlık batağında daha da derine saplandıkları görülüyor. Baykal’ın bir “manevi röntgenci” olarak, üye kaydettiği insanların “içi”ni benzerlerinden ayırdetme çabaları da, bir mantık sapmasını mazur gösterme çabasının nasıl komik bir mantıksızlık zinciri haline gelebileceğinin iyi bir örneği.

Yukarıda söylediğim gibi, bunlar Deniz Baykal ve onun nihaî biçimini kazandırdığı CHP hakkında bilmediğimiz şeyler değil; ama bildiğimiz şeyi vurguluyor, çizgilerini koyultuyor, herkesin daha kolay göreceği hale getiriyor.

CHP, kuruluşunun ruhuna sadık olarak, hâlâ, “tek parti”dir. Yanına bir tane daha koyduğunuzda, hemen “ikinci” olur. Hiçbir zaman çoğunluğun tercihi olmamıştır (o “kuruluş ruhu”nu terkettiğine dair inandırıcı sinyaller vermedikçe), ama memlekette en iyi düzenin “tek partili” düzen olduğuna kesinlikle inanmış bir kesim her zaman varolduğu için, CHP’nin de bir taraftar zümresi hep vardır. Yani, temsil ettiği bir şey vardır.

Şu son durumda da, partinin ve genel başkanının içinde debelendiği çelişkilerin, bu “temsil” ettiği “şey”le ilgili olduğunu düşünüyorum.

Birileri var, “Öylelerini üye müye yapmazsın!” diyorlar. Diyorlar ve iş orada bitiyor. Çünkü onlar, ülkenin “tek-parti” rejimiyle yönetilmesinin en doğru yol olduğuna inanıyorlar. Başı örtülü kadının üye olmasını yasaklarsın, en hafifinden; koşullar daha ağırını gerektiriyorsa belediye otobüsüne (o da “kamusal” sayılır ya) binmesini de yasaklarsın. Hattâ bir de Anayasa Mahkeme’n olur: o da “153=261” falan gibi kararlar çıkartır; polisine emredersin, “Bundan böyle 153’ler 261 olmuştur, olmadığını iddia edenleri içeri al” dersin. Valiler aynı zamanda bu “tek-parti”nin il başkanı olur. Böyle, gül gibi geçinip gidersin.

Şimdi, bugünün “reel” Türkiye’si, bu yapılanmadan büsbütün azade değil; ama tıpatıp böyle de değil. CHP’nin sıkıntısı da burada. Asıl taraftarları ona “Sen ‘tek-parti’sin, ‘tek-parti’ gibi davran” diyorlar. Aksi gibi, etrafta başka partiler de var. ‘Tek-parti’ gibi davranınca, seçimi kazanmak hesaptan çıkıyor. Ama o “asıl taraftar”ı mutlu etmek de mümkün değil. Bu sefer de, “Niye kazanamadın?” diyerek kızıyorlar. “Senin dediğini yaptım da onun için kazanamadım” diyemiyorsun ya da desen dahi dinlemiyorlar.

Yani çelişki bütün Türkiye’nin çelişkisi; daha doğrusu bu olayı böyle bir çelişki haline getirenler, bilinçlerinin dibindeki “tek-parti” tortusunu temizleyememiş olanlar. Ve aslında “darbe” gelmişse cihane, baş örtüsü bahane… “Komünist var” diye, “Ayrılıkçı Kürt var” diye, “Başlarını örtüyorlar” diye, aslında en kestirmesi “Demokrasi var” diye, duruma el koyarsın, biter.

Ama CHP bu sonucun gerçekleşmesine katkıda bulunmak üzere, elinden gelen her şeyi yaptı (kendisine “iktidar yolu”nun ancak böyle açılacağı bilgisi DNA’sında yazılı çünkü). Bütün bu çabaya rağmen darbe olmadı, galiba olamayacak. Bu durumda CHP “öteki partiler arasında bir parti” olma zorunluluğu karşısında yapılması gerekeni yapmaya hevesleniyor, ama şu taraftarlarının gösterdiği tepkiye bakın şimdi. Vah kısmetsiz CHP!

Kaynak: Taraf

 

Bir cevap yazın