Keşke CHP hep böyle olsa
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE*/ Seçim politikacının mahşeri. Belki kábusu demek lázım. Profesyonel politikacılardan oluşan sınıfı küçük bir savaşçılar toplumu gibi düşünün. Dört yılda bir kabilenin totemi, bir seçim sandığı kisvesine bürünüp meydana çıkıyor. Sandık görününce herkes duruyor. Titremeye ve sarsılmaya başlıyor. Gözler derin bir saygı ile sandığa kilitleniyor. Öbür taraftan aralarında kıyasıya bir yarış başlıyor. Tribünlerde kalabalık bir mahkeme topluluğu, bir yandan gündelik hayatlarına devam ediyorlar; diğer taraftan kimi dört gözle kimi göz ucuyla yarışanları izliyor. Yarış bitene kadar sandık onların hükmü altında. Sandık, o tribünleri dolduran sıradan topluluğun elinden alınıp yeniden toprağa gömülene kadar kábus devam ediyor.
Aykırı olan ilgi çeker. İstanbul’un Sultangazi ilçesine belediye başkan aday adayı olan Erzurumlunun çarşaflı eşini ve kardeşini CHP ilçe kongresine getirmesi, kendince bir halkla ilişkiler çalışması. Baykal’ın o siyah çarşafların üzerine altı oklu CHP rozeti takması da öyle. Balıkesir belediye başkan aday adayının, Meclis’teki CHP grup salonuna, 50 kadar başörtülü kadınla çıkartma yapması da farklı bir durum değil. Aday adayları kantardaki ağırlıklarını arttırmak için CHP’ye sahip olmadığı dolayısıyla değerli bir şeyi taşıyorlar. Öyle değil mi?
CHP’nin çarşafı
Mayo firmalarından birinin yaz kreasyonunu CHP grubunda tanıtmasının ilgi çeken bir tarafı olmaz. Çoğalan rakı markalarından birinin CHP grubunda koli koli dağıtılması CHP’lilerce bile eleştiri konusu yapılır. Ama bu yıl içinde başörtülü genç kızların üniversiteye girebilmelerini engellemek üzere Anayasa Mahkemesi’ne anayasa değişikliklerinin iptali için dava açan, üstelik emeline de ulaşan CHP’nin grup salonuna, muhtemelen o genç kızların anneleri veya ablalarının ‘destek’ vermek üzere gelmeleri pırıltılı bir gelişme değil mi?
Ayrıntıya dikkat edelim. AK Parti’nin elindeki koskoca Balıkesir’den 50 başörtülü hanımı otobüse doldurup Ankara’ya getiremeyen birini siz olsanız belediye başkan adayı yapar mısınız? Çarşaflı eşin ve kardeşin desteğini bile alamayan birinden, koca bir ilçeye belediye başkanı olur mu?
Parti mi? Hiç önemli değil. Önemli olan neyin değerli olduğu?
Neyin değerli olduğuna kim karar veriyor? Sandıktan çıkan ve tek tek sayılan oyları ile elbette halk. Halkın kararı olan yüzde 47’nin içinde yer alan simgelerden birinin başörtüsü olduğu, koskoca Anayasa Mahkemesi kararıyla sabit değil mi?
Asıl üzerinde durulması gereken ayrıntı, aday adaylarının halkla ilişkiler çalışmalarından politik bir sonuç çıkartan CHP İstanbul İl Başkanı’nın sözleri. Şöyle diyor İl Başkanı: ‘Üniversitelerde türbana özgürlük istiyorum!’
Kim ne derse desin. Türkiye’nin tüketici başörtüsü sorununun çözümüne CHP daha yakın duruyor. ‘Sorunu yaratan ve içinden çıkılmaz hale getiren CHP değil miydi?’ itirazının bir anlamı yok. Seçim yaklaşıyor ve partilerin çözüm üretme kapasitesi artıyor.
‘Aşk olsun yahu!’
Baykal’ı yakından izleyenler şu sözlere hak verecekler. Yüksek bir konsantrasyon eseri, her biri kitaplarda yer alacak ölçüde düzgün cümlelerle yaptığı konuşmaları gözünüzün önüne getirin. İyi bir hatip. Bir kere tarzı var. Vücut dili zengin. Söze inandırıcılık katıyor. Ama bu tarzda da her zaman rahatsız edici bir şey bulunuyor.
Ben Baykal’ın hitabet tarzını, pastalı börekli günlerde hanımların, samimiyeti biraz fazla dedikodularına benzetirim. Tasvirler ve hikáye ediş biçiminde hep karşısındakinden ‘ya sahi mi?’, ‘aşk olsun yahu?’, ‘hadi canım?’, ‘Cık, cık, cık… Olmaz bu kadar kardeşim’ tepkilerini bekleyen bir tarz var. Baykal’ın konuşmalarını bir diyaloga dökmeyi deneseniz, araya mutlaka bu hayret nidalarını yerleştirmeniz gerekir. Baykal’ın liderlik sırrı bu naklettiğim tarzın içinde. Bu dedikodu üslubunu ikili ilişkilerinde nasıl kullandığını bir düşünün. Tek tek bireyler üzerinde bıraktığı etki ile örgütüne bütünüyle hákim bir parti lideri karşınıza çıkar.
Dedikodu siyaseti
Sandık görününce Baykal değişiyor. ‘Yeni sol’, ‘Anadolu solu’ gibi peşini getirmediği çıkışları hep sandığın saltanat sürdüğü zaman aralıkları idi. Dedikodu üslubuyla üretilen siyasetin ömrü bu kadar olur. 22 Temmuz seçimlerinden önce otobüs üzerinden başörtüsü dağıtmak ile bugün kara çarşafın üzerine altı oklu rozet takmak arasında hiçbir fark yok. Sorun sadece arada geçen zaman zarfında, CHP’nin başörtüsünün üniversiteye girişini kahramanca engellemesinden ibaret.
Sorunu doğru tanımlayalım. Baykal’ın suçu, çarşaflılar ve başörtülülerle seçim şovlarına girişmesi değil. Bu manzaraları seçim yatırımı olarak görüp kınamak demokrasinin temel esprisine aykırı. Baykal’ın suçu bu tabloyu bir parti politikasına dönüştürememesi. Keşke, evet keşke çarşaflıların ve başörtülülerin yakınlarına siyasî destek vermek için bulundukları bir yer değil, çatısı altında özgürce var olabilecekleri bir CHP olsa. Bundan önce CHP kazançlı çıkmaz mı?
Dedikodu üslubu içine sığdırılan siyasetin dili basit olmak zorunda. Dili basitleştirmek için simgeler imdada çağrılır. Falcıların her anlama gelen sözleri gibi simgeler, zengin çağrışımlar sağlıyor.
Türkiye’de başörtü sorununu yaratan politik aktör CHP. Kamu hizmetinden yararlananlara kılık-kıyafet özgürlüğü getirilse Türkiye’de başörtü sorunu kalmayacak. CHP’nin derdi başörtüsü mü? Kestirme cevap: Hayır. CHP ile AK Parti arasındaki siyasî rekabetin en önemli simgesi başörtüsü. Koskoca bir iktidar rekabeti, başörtü üzerinden veriliyor. Şöyle formüle edelim: Şayet yüksek öğrenimde başörtüsü serbest kalsaydı CHP, AK Parti ile sürdürdüğü rekabette büyük bir bozgun yaşamış olacaktı. CHP’nin talihsizliği bu rekabetin başörtüsü üzerinden sürdürülmesi.
Simgelerden asıllara
Cumhuriyetin modernleştirme politikasının özü, simgeleri ve manevî kültür unsurlarını değiştirerek toplumu dönüştürmektir. Meselá kıyafet bir simgedir. Şayet fesi çıkartıp şapka giydirirseniz, bu simgesel değişiklik hayata da yansıyacak ve toplum modernleşecektir. CHP’nin simgelere bakışı da tutarlı bir şekilde bu perspektifi yansıtıyor.
Baykal başörtüsü yasağı için cenk ederken de, çarşaflılara rozet takarken de simgelerle, yani sonuçlarla uğraşıyor. Sonuçlardan sebeplere ulaşmak da bir yöntem. Ama Baykal’ın dedikodu gibi tükettiği simgesel çıkışlardan hiçbir yere varılmıyor.
Başörtüsü siyasal bir sorun mu? Evet. Neden? Çünkü yasak. Demek ki, yasak kalkarsa siyasî sorun da sona erecek. Kaldıracak olan kim? Yasağın da sorumlusu olan CHP. Bu yasağı kaldırmak CHP’ye ne sağlar? Merak edilen cevabı verelim. Oy sağlamaz. Sadece CHP’ye simgelerin oluşturduğu engelleri aşıp gerçek politikanın üretildiği alana giriş imkánı sağlar. İşte CHP’nin asıl işi de o zaman başlar.
CHP’nin açılımı gerçek mi?
CHP’nin simgeleri aşması, asıl CHP’lilerin önünde yeni kapılar açıyor. Başörtüsü rejim için tehdit oluşturuyor mu? CHP’ye oy verenler bu soruya ‘evet’ cevabı veriyorlar. İşte bu tehdidin ortadan kaldırılması, bu yasağın CHP eliyle sona erdirilmesine bağlı değil mi?
Kısaca başörtülüleri çatısı altına alan CHP muhafazakárlaşmaz, sadece özgürlükçü bir parti olur. Bu tutum aynı zamanda her alanda özgürlükçü politikalar üretme fırsatı verir.
AK Parti başörtülülerin oy hakkını savunduğu için oy almıyor. Başörtüsünün de hayatlarının bir parçasını oluşturduğu geniş halk kitlelerinin ihtiyaçlarına cevap verdiği için oy alıyor. CHP ise, başörtüye takıldığı için bu kitlelere mesaj ulaştıramıyor. Seçkinlerin korkularının temsil edildiği bir parti olmakla yetiniyor.
Sandık göründü. CHP seçim kazanmak için arayış içinde. Tıpkı MHP’nin çoğulcu açılımlarının bu döneme tesadüf etmesi gibi. Bu tablo oy istismarını anlatmıyor. Siyasî partilerin kendilerini halkın ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirmeleri çabasına işaret ediyor. CHP’yi istismarcılıkla suçlayanların gözden kaçırdıkları şu: Yeni ufuklara yelken açarken gemidekilerin endişeye kapılması doğal. Kaptana düşen, öncelikle gemidekileri ikna etmek. Baykal’ın CHP’lileri temsil ettiğini unutmayalım. CHP lideri kendisine oy verenleri, çarşaflılar konusunda ikna ederken Türkiye’nin uzlaşma zemininin genişlemesine katkıda bulunmuş olacak.
Demokrasilerin partiler rekabetinin daha iyi ve güzele doğru katkı sağlamasının mantığı böyle. Önemli olan bu arayışları sandıktan çıkan bir mutabakata dönüştürmek. Bugün önümüzde duran sandık CHP’yi başörtü sorununu çözmeye zorluyor. Bize düşen bu arayışı kalıcı bir çözüme dönüştürecek katkılarda bulunmak olmalı.
*Prof. Dr. Siyaset Bilimci
Kaynak: Star/Açık Görüş