“Tek parti”nin ‘göz temizliği’ ile AKP’ninki arasında fark var mı?

SERDAR ÖZMEN / CHP lideri Baykal’ın “çarşaf açılımı” ile partisini gerçek anlamda siyasi yarışa sokması Türkiye’yi adeta silkeledi. Yakın zaman öncesine kadar başörtüsü yasağını savunması ile bugünkü “açılımı”nı biraraya getirmekte zorlananlar sadece muhazafakar çevreler değil. Kendi partisi içinde de, az sayıda olsa da itirazlar yükseliyor. Ama bu itirazlar “çarşaf açılımı” adı verilen adıma bile eleştiri yöneltiyorken Baykal’ın yeni sözleri karşısında tam manasıyla şok olmuş vaziyetteler.

Bu şokun boyutunu anlamak için CHP Aydın milletvekili Fatih Atay’ın, “Kendi görüşüdür, partiyi bağlamaz” mealindeki açıklamasına bakmak yeterlidir.

CHP lideri, “çarşaf açılımı”yla yetinmeyerek, insanların kılık kıyafetine sokakta bile müdahale etmeye yeltenip de “tek parti” dönemindeki kimi uygulamaları mı canlandıracaklarını sordu en son. Buna verdiği en çarpıcı örnek de, o dönemlerde kılık kıyafeti düzgün olmayanların Ankara’da Kızılay semti ve yukarısına çıkmasının yasaklanmasıdır. Daha da etkileyici olanı, Ankara’ya Atatürk’ü görmeye gelen ünlü ozan Aşık Veysel’in bile bu uygulamadan nasibini alması ve bu yüzden Atatürk’ü göremeden dönmek zorunda kalması.

Aynı uygulamanın 80’li yılların başına kadar askerler için de geçerli olduğunu hatırlatalım. Bu yıllara kadar er rütbesindeki askerlerin Kızılay ve yukarısına çıkması yasaktı.

Baykal, insancıl bir sosyal demokrat partinin bu zamanda hala bu uygulamaları savunamayacağını belirterek partisine katılan mütedeyyin insanları cesaretlendiren açıklamalar yapmayı sürdürüyor.

Bu vesileyle, aynı zamanda Baykal’ın bu yaklaşımına katkısı olabilecek bir soruyu gündeme almakta yarar vardır.

“Tek parti” döneminde kılık kıyafeti nedeniyle fakir fukaraya ya da yöresel giysileri içindeki poturlu ve çarıklılara Ulus semtinden yukarı çıkma izni verilmemesi bir tür gözün gördüğü mekanları ‘temiz’ tutma amacı taşıyor gibi gözüküyor. Bu amaç, o günlerde fakir fukaranın yasak marifetiyle engellenmesi yoluyla hayata geçirilebildi. Peki acaba bugün AK Parti iktidarının hem merkezi hükümet, hem de belediyeler yoluyla yürüttüğü kapsamlı kömür, gıda ve para yardımları yine amaçla, ‘göz temizliği’ maksadıyla yapılmıyor mu?

Acaba AK Parti de sosyal yardımları fakir fukara takımının ayak altında dolaşmaması, sesini kesip bacağını kırması ve yerinde oturması maksadıyla yapmıyor mu?

Böylelikle yoksulluğun fazlasıyla görünür olmasının önüne geçmiş olmuyorlar mı?

Aksi iddia ediliyorsa sorulacak sorumuz şudur: Öyleyse neden yoksulları odağına alan ekonomi politikaları uygulanmıyor da kartelleri, büyük zenginleri, rantiyeyi kısa sürede kat kat büyüten bir ekonomik felsefenin peşinden koşuyor Erdoğan ve arkadaşları?

Neden istihdam, emek ve üretim yanlısı politikalar değil de finans, borç ve tüketim odaklı bir ekonomik siyaset takip ediliyor.

Kuşkusuz birincisi büyük emek ve uzun soluklu gayret gerektiriyor. İkincisi ise kısa yoldan kazanç, geçici ferahlık ve iktidar. İkincisi tercih edildiği için bugün Erdoğan’ın elinde her türlü manipülasyonu insafsızca yapabilen bir medya var. Tıpkı diğer medya gibi, bu medya da iktidarı elde tutmaya ayarlı bir yayın politikasıyla herşeyi mübah görüyor.

Demek ki Erdoğan’ın fakir fukaraya yardım programı da tıpkı “tek parti” dönemindeki gibi ‘göz temizliği’ne yönelik.

Fakirlikten asabı bozulup uzatılan her mikrofona konuşmaması, her iktidar karşıtı gösteriye katılmaması ve ortalıkla dolaşmaması için yoksula yardım yapılıyor.

Gündelik hayatını karnını doyurma düzeyinde yaşayan milyonlarca yoksula, ‘göz temizliği’ni hesaba katarak karın tokluğu seviyesinde destek vermenin “tek parti” döneminin mekan kısıtlamalarından ne farkı var?Kaynak: fikritakip.com

Bir cevap yazın