AK Parti’nin milliyetçiliği köpürüyor

AK Parti’nin son süreçteki devletçi ve milliyetçi söylemi, partide bugüne değin hâkim olan zihniyetten üslup itibariyle farklılaşıyor. Buradaki farklılığın üsluptan kaynaklandığının altını çizmekte fayda var; yoksa AK Parti resmi ideolojinin dışında bir siyasi dili kurabilmiş ve düşünsel anlamda ‘devlet baba’ algısından değildi. Şimdi yerel seçim öncesi bu söylemin sadece köpürtüldüğünü görüyoruz. Ferhat Kentel de, Vatan’a verdiği röportajda bu hususa dikkat çekiyor. AK Parti’yi bir koalisyon olarak tanımlayan Kentel, AK Parti’de sadece İslamcılık damarının bulunmadığını hatırlatıyor ve ekliyor: “Dibine kadar muhafazakâr, devletçi, hatta sağcı diyebileceğimiz birtakım unsurların da olduğu bir parti. Ama parti ve arkasındaki toplumsal harekete baktığınız zaman, Türkiye’de modernleşme politikalarına karşı alternatif bir modernleşmeyi savunan, muhafazakâr kesimin kendisini anlatmak istediği, kabaca İslamcılık diye özetlediğimiz o hareketin bir parti haline dönüşmesiydi. Ama bunu yaparken AKP, toplumdaki farklı sesleri de içine kattı. 2002’yi hatırlayalım, tam parti kurulurken, Kürt şehirleri de dahil Türkiye’nin her tarafından AKP’ye inanılmaz bir ilgi vardı. İnsanlar AKP’nin taşıdığı o çoğulculuğun içinde kendilerini bulabiliyorlardı. Ama parti dediğiniz şey bir tür nesneleşme hali. Grupların adlarının, milletvekili sayılarının tespit edilmesi demek. O yüzden AKP kendine ad koydu ‘Biz muhafazakâr demokratız’ dedi. Bütün o karmaşık duyguları bir cümlede özetlemek gerekiyordu çünkü. Ayrıca şu ya da bu gruplara mesaj vermek için sembolik birtakım isimler kondu partiye.

Cemil Çiçekler, Abdülkadir Aksular ve şimdi anlıyoruz ki Vecdi Gönül gibi insanlar tam da bu yerleşik dilin insanları alındı partiye. Bütün bunları düşündüğünüz zaman, yani İslami hareket, çoğulculuk, toplumsal muhalefet, sağcılık, bir tür derin devletin tezahürü olabilecek insanlar dediğiniz vakit, tam da bu durumda AKP içindeki o derin milliyetçi damar dışarı çıkıyor. Ve Erdoğan’ın da Dengir Mir Mehmet Fırat yerine Abdülkadir Aksu’yu getiriyor olması ciddi bir şekilde parti içindeki güç dağılımında daha devletçi olan çizgi veya kadrolarla bir müddet devam edileceğini gösteriyor. Ancak Erdoğan bir tarafıyla çok pragmatik bir siyasetçi olduğu için, yarın öbür gün bu söylemden vazgeçebilir. 2005’te Kürt sorununun barışçıl çözümüyle ilgili bir laf etti, 2008’de tam tersi bir laf etti. Böyle inişli çıkışlı bir dil kullandığı için bugünkü değişimi çok radikal bir değişim değil gibi geliyor bana. Yine değişebilir.”

Her ne kadar Ferhat Kentel, Başbakan Erdoğan’ın hamlelerini pragmatizme hamletse de, bunun oportünizme daha yakın olduğunu hatırlatmakta fayda var. AK Parti’nin kapatılma davasıyla birlikte başlayan süreçte giderek kan kaybettiği malum. Bunun oy oranlarına yerel seçimlerde ne şekilde yansıyacağına dair konuşmak için erkense de; bir sonraki genel seçimlerde bu düşüşün etkisi daha yakından hissedilecektir. Bu, sistemle uzlaşıya razı olarak toplumsal ve siyasal taleplerini bir kenara bırakan tüm partilerin yaşadığı bir durumdur. AK Parti’yi hep hükümet kalacak zannedenlere, çok uzağa değil, sadece Anavatan Partisi’ne bakmalarının bile yeterince izah edici bir örnek olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Platform Haber

09 Aralık 2008, Salı

 

Bir cevap yazın