Kalbim yatışsın diye soruyorum!
YÜKSEL ŞENGÜL/Bir zamanlar İbrahim : “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Allah: “İnanmadın mı ki?” buyurdu. İbrahim: “İnandım, fakat kalbim iyice mutmain olsun diye istiyorum.” dedi.(Bakara; 260)Benim de kalbim yatışsın diye soruyorum ey Rabbim!
Biz, iman ettiğini söyleyenlerin, yeryüzündeki bu vahşeti izlemek dışında yapacağı hiçbir şey yok mu?
Gönül nehrimizi beslemek üzere akan vahyin suları kurudu mu?
Vicdanlarımızda hapsoluşumuz bize şeref ve izzeti kaybettirmez mi?
Gözyaşlarımız acıdan susamış hangi yüreklerin susamışlığını dindirecek ki?
Sorgulamak; beni, anlam sınırlarımın dışına çıkmaya zorlasa da nefsimi ben de Hz. İbrahim gibi terbiye edip onun gibi anlamak istiyorum…
Yeryüzünde bunca vahşet, kanla beslenen zalimlerin varlığına güç katıyorken, Rabbim bu olanlara seyirci mi kalıyor, anlayamıyorum!
Rabbimin iman edenlere karşı merhameti veya zalime karşı şiddeti nerde kaldı?!
Kandil gecelerinde yeryüzüne bin melek gönderildiğini düşünen Müslümanlar; müslüman kanının oluk oluk aktığı; vahşetin, vahşiliğinden bile utanç duyduğu günlerde, Rabbim neden bin melek ile iman edenlere yardımını göndermiyor diye düşünmeliyiz, değil mi?!
Tevbe kapılarının ardına kadar açık kaldığı Beraat gecesinde yapılan dua ve ibadetlerle, bütün günahların affedildiğini düşünen Müslümanların, yaşanan bu binlerce vahşet karşısındaki sessizliğiyle, bir gece de bütün günahlarının affedilebileceğini düşünmelerini anlayamıyorum. Sonsuz merhamet sahibi Rabbim, neden 300 kişinin katledildiği o günlerde merhametini tecelli etmez ki?!
‘Bu dünyadan da nasibini unutma’ diyen Rabbim, bu dünyayı acı ve göz yaşlarıyla geçirmemiz için mi bizden sabır göstermemizi ve sessiz kalmamızı istemekte?!
Haksızlıklar karşısındaki suskunluğumuzun adı Sabır ise, peki bizim sorumluluğumuzun adı ne?!
Yoksa Rabbimin merhameti yalnızca diğer dünyada mı tecelli edecek?!
Bu yaşanan cürme hiçbir yürek dayanamazken, benim Rabbim olanlara neden müdahale etmiyor?
Yoksa benim Rabbim Yahuda’nın Rabb’inden daha mı zayıf?!
Evet haddimi aştım biliyorum ama bunları bana sorduran, sadece birkaç günlük göz yaşıyla yüreğini avutmak ve imana sahip olduğunu hissetmek için, akıttığı birkaç damla gözyaşıyla vicdan sahibi olduğunu sanan biz Müslümanların anlayışı…
Elbette biliyorum “Benim Rabbim”, Muksit olandır. Hak Onun nazarındadır ve hiç kimseye haksızlık edici değildir.
Elbette biliyorum “Benim Rabbim”, Sabur olandır. Asıl sabreden O’dur. Sabrı öyle ki; cezalandırmakta acelesi yoktur.
Elbette biliyorum …
Elbette biliyorum …
Elbette biliyorum ” Benim Rabbim” , Samed olandır. Doğurmadı ve doğurulmadı. Dengi yok, benzeri de yoktur asla.
Ama Rabbimizi hakkıyla bilmek, O’nu hakkıyla anlamak için, Kur’an’a hakkıyla yönelmiyoruz. Yaşanan bu vahşet karşısında ve yeryüzünde özellikle Müslümanlara yönelik yapılan zulümler karşısında, artık uyanmanın ve sessizliğimizi bozmanın zamanı gelmedi mi? Adı imtihan denen bu hayatı Müslümanlar olarak iyi idrak etmediğimizi ve bunun için de Rabbimize gereği gibi yönelmediğimiz için bu duruma düştüğümüzü düşünüyorum. Eğer ki hakikate gereği gibi yönelir, gerektiğinde sıkıntılar çekeceğimizi ve acılara ram olacağımızın da bilinciyle hareket edersek, elbette Rabbimiz bize lütfedecek ve yeryüzünü adil bir şekilde yönetme gücünü bahşedecektir. Bir hastalığın şifasını bile sebeplere dayandırarak gönderen Rabbim, bu yaşananlara ‘dur’ diyecek sebepler için inanan bir zümrenin ortaya çıkmasını istemektedir. Bu da ancak iman ettiğini söyleyen biz Müslümanların elleriyle olacaktır. Ama bundan önce Kur’an’a gereği gibi yönelerek, Kur’an’ı hakkıyla idrak ederek ve onun emir ve yasaklarını hayatımızın her alanına yayarak yola koyulmalıyız. Lafta kalan değil eyleme aktarılan bilginin gücü ile yaşam anlayışımızı şekillendirmeliyiz.Sorumluluğun önemine ve ilahi kelamın anlamına dikkat çekmemizi isteyen Rabbim şöyle buyuruyor:
“Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, Allah’ın korkusundan onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Bu temsili anlatımları düşünsünler diye insanlara veriyoruz.” (Haşr;21)
“Şüphesiz Biz; sana taşıması ağır olan bir yük yükleyeceğiz.” (Müzemmil;5)
Bu yükün sorumluluğunu kavramış ve vahyi en güzel şekilde anlamaya çalışan bireyler olarak, yaşam arenasında varlık problemlerine vahyin nuruyla çözüm üretmeliyiz. Temelde sorgulayan ve çözüm üretmek için Rabbine yönelen bireyler olarak vahyi okuyup anlamalıyız. Kur’an ile iman hakikatlerinin anlamına vararak, vurdumduymaz tutumumuz nedeniyle oluşan ölmüş bedenlerimize, -Hz. İsa’nın ifade ettiği biçimde- vahiyle hayat vermeliyiz. İlahi kelamı, bizim içinde yaşadığımız gerçeklerle anlamlı kılacak somut veriler üzerinde inşa etmeliyiz. Bunun için de öncelikle Kur’an’ı doğru anlayıp anlamadığımızı sorgulayarak, üzerinde düşünüp fikirler üreterek çaba sarf etmeliyiz. Hakikatin “güç” demek olduğunu kavramış Müslümanlar olarak, hakikatin en güçlü sesi ve eylemcileri olan ve bizler gibi ‘insan olan peygamber’leri ortaya çıkaran vahiy ile hayatımıza anlam katmalıyız. Aktivist bir Müslüman olmak gerektiğini öğrenmiş ve bu sorumluluğun farkına varmış bir şekilde bu işe öncelikle kendimizle başlamalıyız.
Eğer ki Allah, hakikatin yanında yer alıyorsa (amenna) ve bu en büyük gücün, hakikate inananların yanında da yer alacağına iman etmişsek, neden bu gücün biz iman ettik diyen Müslümanlar tarafında işlemediğinin nedenine bakmalıyız.
” Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder; ayaklarınızı sağlam tutar” (Muhammed;7)
Eğer Allah size yardım ederse o zaman kimse size galip gelemez. Eğer O sizi yardımsız bırakırsa, O’ndan sonra size yardım etmek kimin haddine? Şu halde mü’minler ancak Allah’a dayansınlar. (Ali İmran; 160)
Şayet sorumluluklarımızın ciddiyetini anlamış bir şekilde, onları gereği gibi yerine getirirsek, ancak o zaman Allah’ın dinine yardım ettiğimizi düşünebilir ve Allah’tan yardım dileyebiliriz.
Hiçbir nimete çaba sarf etmeden varılamadığı gibi Allah’ın yardımını kazanmaya da ancak hakkıyla çaba sarf ettiğimizde ulaşabileceğimizi artık anlamalıyız.
Ve anlamak için de cevapların en güzeli ve en doyurucu olanın kelamına yani yine vahye yönelerek Rabbimize kulak verelim:
“Bir kavim nefislerinde olanı değiştirmedikçe, Allah onların içinde bulunduğu durumu değiştirmez.(Rad;11)
Öte yandan Kur’an, nefsin tabiatından da söz eder ve şöyle der:
“Nefse ve onu biçimlendirene, ona fücurunu ve takvasını ilham edene yemin olsun ki; onu temizleyen\arındıran kesinlikle kurtulmuştur; onu kirletip ve alçaltan da ziyana uğramıştır.” (Şems;7-10)
Bu, şu demek; nefsinde olanı değiştirme gücüne sahip olan, toplumu da değiştirme gücüne sahiptir. Nefsinde olanı değiştirmek de yalnızca Kur’an’la haşir neşir olan bireylerin özverileriyle gerçekleşebilir. Toplumu oluşturan bireylerdeki hakikate yöneliş, ancak toplumsal bir birliktelikle meyvesini verir ve Allah’ın yardımını da arkalarına alan bu inançlı kesimle yeryüzü hak edilen mutluluğa ve refaha ulaşabilir. Bunun için de öncelikle ilmi\bilgiyi yani vahyi doğru bir şekilde anlamalıyız. Cemaat ve mezhep asabiyetinden arınarak Rabbimizin bizim yanımızda olacağına olan inançla birlikteliğimizi sağlamalıyız.
Bize hayat vermek için gönderilen Kur’an, ancak doğru anlaşılması ve hayata geçirilmesi ile hayat bulacaktır. Çünkü biz, ancak O’nunla anlam kazanırız ve içinde barındırdığı emirler ancak uygulamalarımızla asıl amacına ulaşmış olacaktır.
Hayat ve kuvvet bahşetmek üzere indirilen Kur’an, şimdi daha kolay ölünsün diye okunan bir kitaba dönüştü sayemizde. Ve biz Müslümanlar, hayat anlayışımıza bakarak, Allah’ın gönderdiği dinin bizim yaşamımızda yeteri kadar doğru anlaşılmadığını farketmeli ve bu nedenle yanlış pratize edildiğini artık görmeliyiz.
Bu durumu iyi tahlil eden Muhammed İkbal, “Kaç Müslümanlardan, sığın İslam’a” diyerek içinde bulunduğumuz durumu ne güzel özetlemiş, değil mi?
Mustafa İslamoğlu’nun “ALLAH” adlı eserindeki güzel duasıyla son veriyorum:
Allah’ım!
Benliğimin yaktığı ateşte yakma beni!
Beni nefsime kul etme, kul et nefsimi sana!
Bir lahza dahi bana bırakma beni!
Sen bana yetersin, yetmem ben bana.
Bilmediğimi bildir, görmediğimi göster!
Sen bildirmezsen bilemem, göremem göstermezsen.
Gönlüme huzur, gözlerime nur, dizime derman ver!
Sen “Ol!” deyince olur, olmaz “Ol!” demezsen.
Canana can, cana canan, kalbe ferman ver!
Al işte ellerim uzattım sana!
Ne olur, ne olur bırakma beni bana!
Sen bana yetersin, yetmem ben bana!
Allah’ım, ellerimi bırakma!
Allah’ım!
Bırakma bizi!
Tut elimizi!
(Amin)
12 comments
Günlerce kendi kendime sormaya bile çekindiğim soruları,sizde kendinize sormuş hatta sormaklada kalmamış en güzel şekilde cevaplandırmışsınız.Yüreğinize sağlık…
Rabbim çabalarnızın karşılığını verir inşALLAH.Allah razı olsun.Çok güzel yazmışsınız.Elinize,yüreğinize sağlık…..
eliyle , diliyle, yüreğiyle zulme baş eğmeyen allahın yeryüzündeki halefleri olmak için; yüreklerimizdeki sese sesverip, bizlere ayna olan can dostum ellerine, dillerine, yürğine sağlık…. dualarla birleşen yüreğimizin , ellerimizden gelecek her yardımı allahın dini için her daim vererek, onun ayakları sabit , muttaki , durumlarını değiştiren kulları , rahmanın dilediği gibi mazlumun yanında eliyle diliyle ve yüreğiyle bulunan kulları olma dileğiyle… tekrardan yürğine sağlık…
Açıklana(n)bilen ancak değiştirmediğimiz halimiz.
Yaramızı biliriz ancak yaramıza merhem yerine tuz basarız. Sızlatırız vicdanımızı! (tatmin olmak için), dökeriz gözyaşımızı, yüreğimiz daralır ancak
ne paramızı ne huzurumuzu ne zamanımızı ne de canımızı veririz. Üzüldük ya yeter! Ne yapalım Filistin’e, Irak’a, Bosna’ya… zulme uğrayanlar diyarına mı gidelim! Dua ettik ya hatta para bile yolladık. Kalbimiz yatışsın diye soruyor cevaplıyor ağlıyoruz. Evet bizler müslümanız ancak İslam’ı haketmeyen… Böyle müslümanlar… Ayaklar altına alınmış izzetimizle, şerefimizle, namusumuzla (hiç ağırınıza gitmesin) böyle müslümanlarız. Cennetin varisleri, Allah’ın razı oldukları, müjdelenmişler bizleriz! Filistinli sabi ”Utanın! Utanın!” diyordu. Nerden bilsin sabi bizim utanmayı bile bilmeğimizi ya da utanamıyabileceğimizi… Ve yaşamımız devam ediyor dünyaya dair tüm tutkularımızla hemi de müslüman adımızla. Tüm müslümanlığımızla sırt dönüyoruz müslümanlığımıza/müslümanlara… hem de sırt döndöğümüz İslam’ın bize muhtaç olduğu inancıyla!
Kardeş kaleminin, dilinin, kalbinin ve yaşantının Allah’a hizmeti ve Allah’ın razılığını kazanması duasıyla ve de dua beklentisiyle…
Zorbalıklara karşı sadece 3 kuruş yardım, sadece dua, sadece tespih ve takke ile olmayacağını görülüyor.Eğer bir tanrı varsa diğer tarafta da işimiz hayli zor artık.Ama ne bileyim belki tespih ve takkeciler cennete giderler.
Hani bir taraftanda başımıza gelenler yüzyıllardır biriktirdiğimiz günahların bir neticesi diye düşünüyorum.
Çözüm ne olacak peki? İşler iyi gitmiyor arkadaş.Önce bize bir ad veriyorlar sonra silahı eline alan, uçağı olan bizleri, onbinlercemizi öldürüyor.
İyisimi biz isayı, kayıp imamı ne bileyim işte şu muhteşem adamları bekleyelim.
Ama olmuyor işte öldürülüyoruz. Ne olacak Allah aşkına?
Ben biliyorum hepimiz biliyoruz..Qur an ve peygamber
İstersek yapmayalım da gelen vursun giden vursun.Vallahi artık orası da bize kalmış.
Bizler sürekli toplumun kuranı duvarlara asıp,hayattan uzaklaştırmalarından yakındık.Lakin Kuran-ı elinden düşürmeyen bizlerdeyanlış bakış açılarıyla kuranı okuyarak,Allah’ı anlamamakta direterek yakınmış olduğumuz toplumdan pek bir farkımız olmadığını kanıtlamış olduk.Aydınlığın nişanesi olan kuranı karartmak isteyenler inkar edenler olsaydı bu,kabul edilebilir bir gerçekti.Ama ben müslümanım deyipte,yanlış bakış açılarıyla,kuranın aydınlığına gerek bilerek,gerekse bilmeyerek engel olan insanın durumu yürek parçalayıcı bir gerçektir…. Rabbim vahyi layıkıyla idrak edenlerden ve yaşayanlardan eylesin. SELAM VE DUA İLE…….
Günlerce kendi kendime sormaya bile çekindiğim soruları,sizde kendinize sormuş hatta sormaklada kalmamış en güzel şekilde cevaplandırmışsınız.Yüreğinize sağlık…Hani bir taraftanda başımıza gelenler yüzyıllardır biriktirdiğimiz günahların bir neticesi diye düşünüyorum.Çözüm ne olacak peki? İşler iyi gitmiyor arkadaş.Önce bize bir ad veriyorlar sonra silahı eline alan, uçağı olan bizleri, onbinlercemizi öldürüyor.
İyisimi biz isayı, kayıp imamı ne bileyim işte şu muhteşem adamları bekleyelim.
Ama olmuyor işte öldürülüyoruz. Ne olacak Allah aşkına?
RABBİM yüksel kardeşimizden ve bütün müminlerden razı olsun.RABBİM yahudilerin, katil israilin yaptığı bu zulmu elbette söndürecek çünkü rabbim bunu bize ayeti kerimede müjdeliyor ”’ Onlar (Yahudiler) ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse, Allah onu söndürmüştür.” ”(Maide Süresi, 64). YA RABBİ MÜSLÜMANLARA ZAFER NASİP ET, FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZE YARDIM ET AMİİİN. KATİL İSRAİLİ VE YANDAŞLARINIDA KAHHAR İSMİNLE KAHRETAMİİİİİİİİNNNNNN.
YÜKSEL ŞENGÜL hocam yeni yazınızı bekliyoruz
Hocam yeni yazılarınızı bekliyoruz.Silkelenmek, kendime(ize) gelmek için.Birilerinin bunu yapması ve yazması gerek. Dua ile…
hocam yazınızı dört gözle bekliyorum
Tevbe kapılarının ardına kadar açık kaldığı Beraat gecesinde yapılan dua ve ibadetlerle, bütün günahların affedildiğini düşünen Müslümanların, yaşanan bu binlerce vahşet karşısındaki sessizliğiyle, bir gece de bütün günahlarının affedilebileceğini düşünmelerini anlayamıyorum.
tşkler Allah razı olsun