CHP 7’sinde neyse 70’inde de aynı: Kuran kursu lazımsa onu da biz getiririz
ELISABETH ÖZDALGA / CHP’NİN kara çarşaf ve Kuran kursları ile ilgili açılımları yoğun tartışmalara neden oldu. Birçok yorumcu ve yazar bunları iyimser bir şekilde görmeye çalıştı. Bu girişimler daha yumuşak, gerginlikten uzak bir ortama yol açar diye umutlanan az olmadı. Fakat gerçekten öyle mi? Yani bu açılımlar sadece bir jest olarak kalsa bile, siyasetin normalleşmesine yol açabilecek eylemler mi? Ben öyle düşünmüyorum. Aksine, bu tür çıkışlara mesafeli ve temkinli yaklaşmakta fayda var. Normalleşme deyince, daha çok demokrasinin işleyişi açısından bakmak lazım. O yönden yaklaşınca bu girişimler siyasetin normalleşmesine değil, tam tersine, ortamı daha karışık ve karamsar kılıyor ve öylelikle yeni çıkmazlara yol açıyor. Neden? Türkiye siyasetinde normal olmayan nedir ki bir normalleşme süreci arzu edilsin, özlensin?
Bazen ileri sürülür ki Türkiye’de vatandaşlar, futbol takımı tutar gibi parti tutuyorlar. İnsanlar ne pahasına olursa olsun ve katı bir şekilde kendi takımını tutar, savunur. Ama siyasette kendi ‘takımını’, yani partisini katı bir şekilde tutmak, demokrasi açısından önemli bir eksik oluşturmuyor. Bunu anlamak için futbol benzetmesini biraz daha irdeliyelim.
Parti taraftarı olmak
Diyelim ki maça gittiniz. İki takım sert bir şekilde, canını dişine takarak rekabet ediyor. Maç sonunda berabere kalacaklar veya takımlardan biri kazanmış olacak. Diyelim ki sizin tuttuğunuz takım kaybetti. Üzülürsünüz tabii, ama diğer takımının galibiyetini sorgulamazsınız, sorguluyamazsınız. Çünkü hakemler maçı kurallara göre yönetmiştir.
Şimdi Türkiye’de futbol hayatında oyunun kurallarına karşı gösterilen saygı ve olgunluk siyasette ayni şekilde var mı? Maalesef yok. Seçim oluyor. Partiler aralarında oy kazanmak için sert rekabete giriyor. Sonunda bir parti kazanıyor. Fakat kaybeden partiler seçim sonuçlarını her zaman meşru görmüyor. Onun yerine, kazanan tarafın ve sonuçların meşruiyetini sorguluyorlar.
Siyasette işleyen bu mantığı futbol hayatına uygularsak, bir takımının galibiyetini oyuncularının temsil ettiği hayat tarzlarına göre (mesela oyuncuları Cuma’ya gidiyor mu? Saçları sakalları nasıl?) kabul etmemiz ya da etmememiz gibi bir durum ortaya çıkardı. Bu da yanlış olurdu.
CHP özünde gene aynı
Şimdi Türkiye’de siyaset hayatındaki sorunun veya normal olmayan durumun asıl kaynağı bu. Bir muhalefet partisi olarak CHP, iktidar partisini, dini değerlere kendisinden daha çok hassasiyet gösterdiği için, CHP’nin tabiri ile yeteri kadar laik olmadığı için meşru görmüyor, meşruluğunu sürekli sorguluyor. O arada seçmenlerin de akıllı ve mantıklı hareket etmediğini düşünüyorlar. Türkiye siyasetinde normal olmayan, normalleşmesi gereken durum bu. Sorun burada!
Bu perspektiften bakınca CHP’nin son çıkışları bir yumuşamayı, bir normalleşmeyi getirir mi?
Şimdilik görebildiğimiz kadar getirmedi ve aksine ters yönden bir etki yarattı. İçi boş ve gergin tartışmalara yol açtı. Gündemi daha önemli ve hayati konulardan, örneğin üniversitelerde mevcut özgürlük ve bilimsel özerklik konularından uzaklaştırmış oldu.
Halbuki muhalefetin asıl yapması gereken şey, iktidar partisinin değerlerine ve siyasi reformlarına, bunları bir meşruiyet tartışmasının konusu yapmamak anlamında saygı göstermekti.
Çağdışı söylem
Sizin kendi değerleriniz, savunduğunuz çıkarlar ve görüşler tamamen farklı, hatta ters yönden olabilir. Ama iktidarın meşruluğunu savundukları değerlerden dolayı sorgulamamalısınız. Eğer CHP liderliği daha baştan AKP’nin başörtüsü ve din eğitimi konularındaki duyarlığlığına o anlamda daha saygılı davransaydı, bu son tuhaf hareketlere hiç gerek kalmazdı. Bu konuda Arus Yumul kendisiyle geçen Pazartesi Star Gazetesi’nde çıkan röportajında şunları söylüyor:
‘Geçmişte üniversitelerde türban serbestisine şiddetle, canhıras karşı çıkan bir partinin üç gün sonra böyle söylemesi tabii ki inandırıcı olamıyor. Ama bu yönde adım atıp yanlıştan dönseydi belki daha inandırıcı olurdu. Bugün muhafazakar kesimin ihtiyaç duyduğu şey Kuran kursu değil, başörtüsüyle üniversiteye girebilme hakkıdır. Bunu görebilmek gerekiyor.’ Bu arada CHP sözcülerinin sık sık eleştirdiği, hor ve gerici gördüğü Fethullah Gülen cemaatinin, 1980’lerin başından beri ‘cami değil okul’ veya ‘Kuran kursu değil kolej’ yapın dediklerine işaret etmek istiyorum. Çağdaşlık konusundaki iddialara biraz da bu gerçeklerin ışığında bakmak lazım.
Bu konularda daha samimi bir duruş ve olgunluk göstermek yerine, şimdi ne yapıyor muhalefet? İktidar partisinin ‘arazisine’ veya ‘bahçesine’ (onların uzun yıllar boyunca savunduğu değerler kümesine) girip iktidar partisi için hassas ve değerli olan konulara sahip çıkmaya çalışıyor.
Bu basit bir kurnazlık. Ayrıca, her şey bizim kontrolümüzün altında olsun zihniyetini gösteren bir tavır. Din eğitimi olur, tamam, ama illa bizim istediğimiz biçimde, bizim inisiyatifimizde olması gerekir.
Açılım mı kurnazlık mı?
Böyle bir anlayış demokrasi kurallarına uymadığı gibi, ters tepki de yapıyor. Nihayet kadınlar rozetlerini çıkararak CHP’ye iade edince, kara çarşaf veya başörtüsüyle ilgili açılım bir komediye dönüştü. Nereden baksanız CHP açısından gayri ciddi eylemler. Siyasetin içi bu şekilde boşalıyor. İnsanları a-politik kılıyor, siyasetten yabancılaştırıyor. O kadar. Burada bir siyasi yakınlaşma, o yönde bir ilerleme varmış gibi gösterilmek isteniyor. Halbuki demokrasiler partilerin birbirlerine benzemesiyle değil farklı değerleri temsil etmesiyle ve bunlar arasındaki diyalogla işleyen bir sistemdir.
Bir demokrasi ne zaman iyi işlemeye başlar? Rekabet eden partiler birbirlerine benzeyen değerleri ve çıkarları savunmaya veya birbirlerine benzemeye başladıkları zaman mı? Hayır! Demokrasinin mantığı benzerlik veya değerler/çıkarlar konusunda uyum üzerine dayanmıyor. Oyunun kuralları üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra, farklı düşünen gruplar ve partilerin var olmasına dayanıyor.
Altı ilkeyle ömür geçmez!
Demokrasi farklı çıkarları ve değerleri temsil eden grupların bir arada yaşamasına imkan veren bir sistemdir. Demokrasi kuramına göre bir toplum kesiminin değerleri veya çıkarları diğerlerinden daha üstün veya ‘doğru’ değildir. Bir parti daha ‘doğru’ değerleri temsil ettiği için iktidara gelmiyor. Seçimlerde halk desteği kazanırsa iktidara geliyor. Seçim kazanmak partinin programındaki değerlerin doğruluğunu kanıtlamıyor. Demokrasinin gelişmesi açısından bakıldığında, CHP’nin son çıkışları bir katkı oluşturmuş değil. Aksine, insanların zihninde demokrasinin işleyişiyle ilgili yeni kargaşalar yaratmış oldu. Kendimizi kandırmıyalım: CHP’nin demokrasi anlayışında bir değişiklik yok! O nedenle CHP’nin açılımları siyasi normalleşmeye bir katkı da getirmiyor.
ozdalga@sri.org.tr
*Prof. Dr. ODTÜ Sosyoloji Bölümü İstanbul İsveç Araştırma Enstitüsü Müdürü
Kaynak: Star Gazete