Askersiz Siyaset
Zeki SAVAŞ / Bizdeki temel problemlerin kaynağını, ordunun siyasi alana müdahalesi oluşturur. Özgürlük alanlarının kısıtlanmasını sağlayan ana unsur, ordunun siyaseti dizayn etmesidir. Dini alanların daraltılmasını ve içinin boşaltılmasını doğrudan ve dolaylı olarak sağlayan, ordudur.Tesettür ve üniversite sorununun çözümsüzlüğünün arkasında ordu vardır.
Kürd sorununun vücuda gelmesinde ve çözümsüz hale getirilmesinde de aynı güç müessir olmaktadır.
Milletin unsurlarını iç düşman ve Türkiye’nin komşularını dış düşman görme ve gösterme paranoyasının menşeini, Milli Güvenlik Belgesini ordunun hazırlamış olmasında aramak gerekir.
Hukukun işlememesinin, halkın iradesinin hiçe sayılmasının, parlamentonun itibarsız hale gelmesinin temel nedeni, ordunun siyaset üzerindeki vesayetidir.
Siyaseti iş yapamaz hale getiren, silahlı gücün siyaset üzerindeki vesayetini arttıran, ordudur.
Yargıyı siyasallaştıran, ordunun doğrudan ve dolaylı müdahaleleridir.
Siyasileri etkisizleştiren, onların temel sorunlara kalıcı çözümler üretmesini engelleyen, ordudur.
Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünü sağlayan ve savunan, ordudur.
Sayısız iç kriz ve çete cinayetlerinin temel nedeni ordunun siyasete müdahale etmesi ve askerin siyasetin içinde olmasıdır.
Devletin varlığını tehlikeye sokan konuların tesbiti, bu konuların tartışılıp tartışılamayacağı, tartışılacaksa hangi çerçevede değerlendirileceği görevini ordu üstlenmiştir.
Normal bir ülke haline gelemeyişimizin ana nedeni, ordunun toplumun öncü rolünü bırakmak istememesinden kaynaklanıyor. Öncüsü asker olan toplumun yaşamı kışla hayatına dönüşür.
Ordunun belirlediği çerçeve içinde tezahür etmeyen halk iradesinin temsilcisi hükümetleri “siyasi işgal”, onların ekonomik politikalarını “ekonomik işgal” ve oluşturdukları iyimser ve pozitif atmosferi “psikolojik işgal” olarak tanımlayan ve buna karşı gayri nizami harp stratejileri geliştiren bir ordu, kontrol altına alınması gereken yakın bir tehlikeyi ifade eder.
Halkın iradesine tabi olmayan bir ordu, trafik kurallarına uymadan hızla ilerleyen yakıt tankerinin ihtiva ettiği potansiyel tehlikeleri taşır. Böylesine tehlikeli bir kulvarda ilerleyen ordunun halk iradesi tarafından denetim altına alınmaması/alınamaması, toplumsal gelişimi ve tekâmülü engelleyen ciddi kazalara sebep olur ve toplum olarak bu kazaların bedelini ödemek durumunda kalırız.
Dini alanlarla, düşünce özgürlüğüyle, Kürd sorunuyla, çetelerle, asker-sivil ilişkileriyle, Kıbrıs sorunuyla, komşu ülkelerle ve hatta ekonomiyle ilgili sorunların çözümünü isteyen herkesin ve her kesimin, ordunun siyasetten uzaklaştırılmasını, kendi görev alanıyla mahdut hale getirilmesini, mutlak manada siyasi erke tabi olmasının sağlanmasını öncelemesi, önemsemesi ve faaliyet programının öncelikleri arasına alması gerektiği inancındayım. Bu konu, çok farklı yerlerde duranların ortak sorunlarından biridir ve çözümü de yine ortak talebe ve ihtiyaca tekabül etmektedir. Askerin yeri, konumu ve yetkileri meselesi, önemli ortak paydalardan biri sayılır.
Ortak payda kapsamında değerlendirilebilecek sorunlar, genellikle büyük çaplı ve ağır sorunlar olduğundan kollektif bir mukavemeti, direnci ve çözüm talebini gerektirmektedir. Aynı ülkede ve yan yana yaşamak durumunda olup inanç, düşünce ve etnik bakımdan farklı yerlerde duran kesimler, kendilerini yakından ilgilendiren müşterek problemlerin çözümüne dair ortak strateji ve taktik geliştirme ve ortak cephe oluşturma iradesini göstermez iseler, tümünü kuşatan ağır sorunların çözümsüzlüğünün bedelini hep birlikte ödemek durumunda kalırlar.
2008 yılında ordunun görev tanımının yeniden yapılmasıyla ilgili bir konuyu DTP gündeme getirdi. Ne var ki, aynı konudan muzdarip ve mağdur olan iktidar ve partisi, orduya karşı zaaf içinde oluşundan ve teklifin DTP’den gelmiş olmasından veya DTP’ye güvenmediğinden olacak ki, konuya ilgi göstermedi. Oysa toplumu ve ülkeyi ilgilendiren böylesine önemli konuların kimin tarafından gündeme getirilmesine bakılmaksızın değerlendirilmesi ve bu türden konuların çözümü için kollektif çabaların oluşturulması gerekir. AKP ve DTP farklı yerlerde duruyor olmalarına rağmen önemli ortak noktalara sahiptirler. Her iki parti de toplumsal taleplerin temsilcisi durumundadır. Her iki parti de belirli ölçüde misyon partisidir. Her iki parti, ordunun siyaset üzerindeki vesayetinden ciddi ölçüde zarar görmüştür. Bu müştereklere binaen her iki partinin kendilerini ve bütün toplumu ilgilendiren böylesine stratejik konularda yakın işbirliği içine girmesi, diğer partilerin ve halk kesimlerinin desteğini almaya çalışması gerekirken, her iki parti birbirlerine karşı oldukça rezervli yaklaşmaktadır. Normal şartlar altında müştereklerin yakınlaştırıcı bir rol üstlenmesi gerekir. Ne ki, bizde çoğu kez ortak paydalar ve müşterekler arttıkça, yakınlaşma yerine uzaklaşma hâsıl olur. Bunun nedeni, bizdeki muhalefet kültürüyle ilgilidir. Aynı konulardan mağdur, aynı sistemin çarkları arasında ezilmiş siyasal yapılar ve şahsiyetler, mağduru oldukları sistemin ıslahı konusu gündem olunca, birbirlerini rakip ve hasım olarak görmeye başlarlar. Her mağdur, sorunun kendi önderliğinde çözümünü arzular. Bir de adeta başkasının ezilmesini pek umursamaz veya başkalarının kendi öncelikleriyle ilgili ezilmesinden hoşlanır gibi bir siyasal duruş geliştirirler. Hatta bazen kendisini ezen sistemle işbirliğine gidip hasımını yok etme yolunu tercih ederler. Bütün bunlar, bizdeki muhalefetin kendi bünyesinde taşıdığı ciddi hastalıklardır. Din, düşünce ve etnik bakımdan farklı yerde duranların, mağduriyet ve mazlumiyetin izalesi ve toplumun salahına olan işlerin yapılması konularında aynı yönde hareket etmeleri, bir erdemliliktir, siyasi ve kültürel olgunluktur. Bu tür konulardaki yardımlaşmanın taviz veya erime olarak algılanması ise, problemli bir duruş olup faturası herkesi yakmaktadır.
Misyon sahibi siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, cemaatlerin ve şahsiyetlerin ordunun siyaset üzerindeki vesayetini kaldıracak ve orduyu halkın iradesine ram edecek anayasal ve yasal değişikliklerin yapılması konusunda etkin ve sürekli bir çaba içine girerek şu değişikliklerin TBMM’de gündeme alınmasını sağlamakla mükellef olduklarına, hepimizin bu türden bir teklif altında olduğumuza inanıyorum:
1-Ordunun görev tanımının değiştirilmesi ve İç Hizmet Kanununun 35. maddesinin tamamen ıslah edilmesi. Çünkü asker, 35. maddenin darbelere yasal imkân sunduğunu savunuyor. Bu tüzüğün değiştirilmemesi halinde, Prof. Nevzat Tarhan’ın dediği gibi ordu; toplumu kışla, meclisi yedek subay taburu, bakanları asteğmen, başbakanı da belediye başkanı olarak görmeye devam edecek.
2-Genelkurmay’ın doğrudan milli savunma bakanına bağlanması.
3-Milli savunma bakanın talebi ve başbakanın onayıyla genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının görevden alınabilmesi veya re’sen emekli edilebilmesi.
4-Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, ordu ve kolordu komutanlarının tayininin başbakanın onayına bağlanması.
5-YAŞ’ın subay ihracının, savunma bakanı ve başbakanın onayına bağlanması. Sivil onay olmadan hiçbir subayın ihraç edilmemesi.
6-Başbakan ve savunma bakanının, gerekli gördüklerinde askerleri hesaba çekebilmesi ve ordunun da hesap vermek zorunda olması.
7-Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması.
8-Askerlerin sivilleri askeri mahkemede yargılayamaması.
9-Darbe planlama ve darbeye kalkışmanın ağır suç sayılıp darbeyle ilgili subayların ağır cezalara çarptırılması.
10-Hangi rütbeden olursa olsun, iç ve dış siyasete ilişkin açıklama yapan subayların görevden alınması.
11-Toplumu yönlendirmeye veya öncü rolüne yeltenen subaylar için cezai müeyyidelerin ön görülmesi.
12-Milli savunma bakanlığına bağlı kadroların en azından %50 oranında sivilleştirilmesi.
13-Milli Güvenlik İç Siyaset Belgesindeki iç tehdit değerlendirmelerinin tümden kaldırılması. Çünkü devlet ve ordu, varlık nedeni olan kendi halkını veya onun bir kısmını tehdit unsuru olarak değerlendirme hakkına sahip değildir.
14-İç güvenliğin tamamen iç işleri bakanlığına devredilmesi ve jandarmanın iç güvenlikten tamamen el çekmesi.
Siyasi partiler veya iktidarlar, ciddi manada toplumsal talep ve destek olmadan silahlı kuvvetler ve istihbarat güçlerini milletin iradesine bağlama konusunda anayasal değişiklik yapamazlar.
Ortak paydaya tekabül eden bu türden stratejik değişimlerin zaruretine inanan herkesin ve her kesimin, gündeme gelmiş olan asker ve siyaset konusunu sonuna ve sonuç alınana kadar takip edeceğini umuyorum.
Kaynak: Fitrat.com