28 Şubat sürecinin neresindeyiz?

28 Şubat şüphesiz bir darbe süreciydi. 12’inci yılını geride bıraktı. Darbenin hedefinde Refah-Yol Hükümeti varmış gibi görünse de, yasaklı ve baskıcı süreçte darbenin toplumun bütün kesimlerini hedef aldığı ortaya çıkıyordu. Başörtüsü yasağıyla öğrenci ve öğretmenlerin eğitim ve çalışma hakları ellerinde alınıyor, insanlara suçları olmadığı halde gözaltı operasyonlarıyla baskı uygulanıyordu. İHL’lerin çatılarında keskin nişancılar konuşlanıyor, meydanlarda coplar başörtülü kardeşlerimize yöneliyordu. Daha birçok çarpıcı kare hafızalardaki tazeliğini koruyor. O günlerde Sincan’da yürüyen tanklar kışlalarına daha dönmedi. O dönem uygulanan yasaklar bugün devam ediyor, fakat AK Parti’nin hükümet olmasıyla birlikte 28 Şubat hedefine varamamış gibi değerlendirilmeye başladı. Biz de Platform Haber olarak 28 Şubat sürecinin neresinde olduğunu tartışmaya açtık. Soruları gönderdiğimiz değerli isimlerden gelen cevapları sizinle paylaşıyoruz:

Toplum hâlâ 28 Şubat’ın özeleştirisini yapmadı

Havva Yılmaz (AK-DER): 28 Şubat’ın mimarları 1000 yıl sürecek demişlerdi onun için. Ama daha 10 yıl geçmeden her şey bir bir döküldü ortaya. İrtica balonu söndü altından çeteler çıktı. Bir sürü andıç belgesi, bir sürü kirli ilişki gün yüzüne çıktı. Medya patronlarının günah çıkarmasına bile şahit olduk. Ama sorun şu ki bunca pislik ortaya döküldüğü halde harcanan ömürlerin, çalınan hayatların hesabı sorulabilmiş değil. Koskoca bir ülke çocukların bile inanmayacağı yalanlara inandı, iradesini birkaç müstekbirin eline terk etti. Bu günahın vebalini hepimiz çektik. Ama hala bitmedi. Çünkü 28 Şubat hala devam ediyor. Çünkü bu toplum hala 28 Şubat’ın özeleştirisini yapmadı. Sadece günah çıkardık biz. Suçu teşhis ettik, suçluları tespit ettik, günahımızı itiraf ettik. Ama hakkına girdiğimiz insanlardan özür dilemedik. İade-i itibarda bulunmadık. Ordudan atılan subaylardan özür dileyip mesleklerini iade etmedik mesela onlara. Ya yurtdışına ya da evlerine hapsettiğimiz başörtülü öğrencilerden de özür dilemedik. Kaybedilen yıllarını kimseye geri veremeyiz, ama bu saçma sapan yasağa bile hala son veremedik. Bu yüzden biz hala 28 Şubat’ın içindeyiz. 28 Şubat hala bitmedi. Ve tam da bu yüzden hâlâ bir şeyler yapmak için vakit var bence. Hâlâ her şey bitmediğine göre, bitirmek için uğraşmak bizim elimizde.

28 Şubat büyük bir ifsad sürecidir

Ahmet Örs (Özgür Eğitim-Sen): 28 Şubat, halkın İslami kimliğine karşı yürütülen mücadelenin önemli aşamalarından biridir. Aydınlanmacı, pozitivist anlayışın tabii bir uzantısı olarak görmek gerek 28 Şubat mantığını. Darbelerle terbiye edilmek istenen halka son bir ayar operasyonu olarak yapılan 28 Şubat darbesi eğitimden ekonomiye, küresel emperyalizme bağlılık yemininden başörtüsü yasağına kadar geniş bir alanda ifsadı hedeflemiştir. Özellikle başörtüsü yasağı, 28 Şubatı tek başına anlamlandırmak için yeterlidir. Kendi kızlarını başörtülü oldukları için okutamayıp “Haydi kızlar okula” kampanyaları düzenleyen muhafazakâr iktidara yaşatılan ikircikli ruh hali 28 Şubatı en iyi ifade eden tablolardan biridir.

Yeryüzündeki iktidar kavgasının bir fotoğrafı olarak 28 Şubatı iyi okumak ve yasaklanan kimlikleri, gasp edilen hakları savunmak için sağlıklı tahliller yapıp kimlik temelli sahih duruşlar sergilemek gerekiyor.

28 Şubat: Bin yıllık yalnızlık

Esra Duru (Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu): 28 Şubat… Ne çok şey söylendi bu tarihe ve başlattığı sürece dair. Ne çok isim kazıdı bu tarih hafızalarımıza. Şimdilerde o zaman bize yaşatılanların hepsinin kurmaca, düzmece, senaryo olduğu ortaya çıkıyor. Ama “28 Şubat”ın ezdiklerinin hala içi yanıyor. “28 Şubat bugün kimi kurban edecek?” Aldatılmışız meğer. Aldatmışlar bizi. Tezgâhlara, oyunlara gelmişiz yine. Hâlbuki biz “bin yıl sürecek” 28 Şubat günlerinin her birinde bugün hangi skandal kaset bulunacak, bugün kimler, kimler alet edilerek küçük düşürülecek, aşağılanacak, bugün hangimiz 10 Yıl Marşı ve çılgınca alkışlar eşliğinde ayağa kalkılarak linç edilecek (öyle yapılıyordu linç, racon böyleydi çünkü), bugün hangi mezarevler bulunup faturası kime ödettirilecek, hangi gazeteci-yazara suikast düzenlenip hangi dış mihraklara ihale edilecek… diye elimiz yüreğimizde, korkularla uyanıyorduk. Yapılanlara, yaşananlara karşı sessiz kalmayan, bize “öteki” gözüyle bakmayan köşe yazarlarının yazılarına dört elle sarılıyorduk.

Esra Duru’nun değerlendirmesinin devamını buradan okuyabilirsiniz. Tıklayınız…

28 Şubatçılar halkın vicdanında mahkûm olmuştur

Mustafa Kıyak (Tasfiye Dergisi): Her “yirmisekizşubat” pusuya yatmış hala saldırmak için zaman kollayan, organlarını militarist güçlerin, cinayet şebekelerinin, medya çetelerinin oluşturduğu derin ve karanlık canavarın varlığını hatırlatıyor bize. Bu canavarın başı kesilmesi gerekirken, kopmaya başlayan kolları GATA’da tedavi edilerek yeniden saldırmaya hazır konuma gelmesi için çabalanıyor. Hukuk ve adalet adına ne varsa ayaklar altına alınarak, insanların gözünün içine baka baka, sırıta sırıta yapılıyor bütün bunlar.

Allah’a hamdolsun ki yine de bu ülkede onurlu insanlar, Müslümanlar, “yirmisekizşubat”ı bu faşist baskıyı kırmak için hala mücadele ediyorlar. “Yirmisekizşubatlar”ı gerçekleştirenler yargılanamasa da halkın vicdan mahkemesinde mahkûm olmuştur. İslami kimliğimize karşı yapılan bütün dayatmalara her şeye rağmen sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz. Dokuz yüz seksen sekiz yıl daha buradayız.

 

28 Şubat bitmedi, ‘kamusal alan’da ve Konya Havaalanı’nda yaşıyor!

Şükrü Hüseyinoğlu (IslamveHayat.com): Bırakalım 28 Şubat’ı dünyanın bile bu kadar ömrü kalmış mıdır bilemeyiz lakin şurası bir gerçek ki, aksi yöndeki tüm yorumlara rağmen 28 Şubat bitmiş değil. Bitmek ne kelime, aradan geçen 12 yıla rağmen bu darbe sürecinin dimdik ayakta olduğu gören gözler açısından aşikar. 28 Şubat’ın sona erdiği yönünde yorum yapanlar, daha çok bu darbenin hedef aldığı siyasî aktörlerin bir bölümünün daha güçlü şekilde geri dönmüş olmalarına dayandırıyor bu tezlerini. 28 Şubat sürecinin hedef aldığı Refah Partisi’nden kopan yenilikçi kanat tarafından kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iki dönemdir seçimleri açık arayla kazanması ve çeşitli provakasyon ve baskılara rağmen hükümet etmeye devam etmesi, 28 Şubat’ın bitişi olarak yorumlanıyor. Peki gerçek böyle mi? 28 Şubat’ın sistemin işleyişi konusunda tercih ettiği aktörlerin değişmesi anlamında bakarsak böyle düşünmek mümkün, fakat 28 Şubat’ı 28 Şubat yapan karar ve uygulamalar açısından baktığımızda bu sürece kefen biçen yorumların hiçbir geçerliliği olmadığını kolaylıkla görmekteyiz.

Şükrü Hüseyinoğlu’nun değerlendirmesinin devamını buradan okuyabilirsiniz. Tıklayınız…

28 Şubat’ın bittiğini iddia etmek ham hayaldir!

Beytullah Emrah Önce (TOKAD): Zaman Gazetesi’nden Hüseyin Gülerce “28 Şubat’ı, imam hatiplilerin önünü kesmek, Kur’an kurslarını yasaklamak olarak anlayanlar yanılıyor ve yanıltıyorlar. 28 Şubat’lar; milletin istedikleri iktidar oluyor diye, demokrasiyi bir türlü hazmedemeyenlerin hukuksuzluğudur,” diyor ve tespitini şöyle bitiriyordu. “29 Mart, 28 Şubat’tan çok önemli…” Elbette darbenin sırf mezkur gerekçelerle yapılmadığını biliyoruz ama meseleyi “demokrasiye darbe” olarak takdim etmek ve yerel bir seçimi 28 Şubat darbesinden daha önemli görmek ne kadar haklıdır? Bence bu yaklaşım ham bir hayalciliktir! Türkiye, 28 Şubat süreciyle, 12 Eylül darbesiyle, önceki darbelerle ve sistemin darbeci mantığıyla, Kemalist ideolojinin tahakkümüyle yüzleşti mi ki; şimdi yerel bir seçim bu kadar önemliymiş gibi gösterilebiliyor? Gülerce’nin bahsettiği yasaklardan hangisi kalktı ya da 29 Mart’ta hangisi kalkacak?

Türkiye’deki çok partililik halini ve seçimlerini “demokrasi” kabul edenler, bunca vekilin yıllardır bir darbe anayasasını değiştirememesini ve Meclis’in 411 oyla kabul ettiği başörtüsü yasağına ilişkin değişikliği AYM’nin iptal etmesini neyle izah ediyorlar? Açıktır ki, 28 Şubat devam eden bir süreçtir, tıpkı 12 Eylül zihniyetinin devam etmesi gibi… Tüm bunlara karşı halkın kendi sorunlarını sahiplenen bir mücadeleyi göze alabilmesi, kesintisiz darbe süreçlerine karşı kesintisiz bir mücadele bilincini kuşanması gerekir. Adalet için, hak ve özgürlüklerimiz için sorunlarımız karşısında sorumluluk almamız şart.

Platform Haber

 

Bir cevap yazın