Karşı Darbe

ZEKİ SAVAŞ / 28 Şubat darbesinin mimarı Karadayı’nın bir süredir deşifre edilen konuşmaları, asker-sivil ilişkilerine dair perde arkasında cereyan eden utanç verici gelişmelerin bir kısmını açığa vuruyor.Askerin her dediğini yapan, askerin “tak” diye emrettiğini “şak” diye yerine getiren bir cumhurbaşkanından söz ediliyor; namı diğer Süleyman Demirel. İyi bir cumhurbaşkanı, askerin her dediğini yerine getiren cumhurbaşkanıdır. Bir zamanlar genelkurmay başkanı olan Doğan Güreş de istihzai bir edayla bu gerçeği aksi yönden örnek vererek zamanın başbakanı Tansu Çiller için dile getirmişti. Güreş’in sözlerinden anlaşılan, iyi bir başbakan, askerin her dediğini şak diye yerine getiren başbakandı ve Çiller, Güreş’in tak diye emrettiğini şak diye yerine getiriyordu.

Askerin gücünün nisbeten sınırlandırıldığı, hukukun nisbeten işletilmeye başlandığı bu süreçten cesaret alanlar, bugünlerde geçmişte askerden yedikleri fırçaları, aldıkları tehditleri yüksek sesle dile getirmeye başladılar.

Cumhurbaşkanı, askerden emir alıyor.

Başbakan, askerden hakaret görüyor.

Parti başkanları, askerden tehdit alıyor.

Hükümetler yıkılıyor.

Hükümetler altın tepside emir kullarına takdim ediliyor.

Milletvekilleri, meclis ile genelkurmay arasında mekik dokuyup direktifler alıyor ve partisinden istifa ediyor ve kendilerinden istenen oyunu oynuyor.

Yargıçlara açıkça brifing veriliyor, arkasından da uygulamak üzere askerden emirler alıyor.

Bürokratlar, iş adamları, gazeteciler ve hatta sanatçılar tehdit ediliyor, şantaja maruz kalıyor ve istenilen yönde kullanılıyor.

Darbeler sonrası yaşananlara bakınca, yaşadığımız yer, bir ülke olmaktan çok, askerin feodal ağa, geriye kalanların da kahya ve ırgat olduğu kocaman bir çiftlik görünümünü veriyor.

Ordunun, Türkiye’yi babalarından kendilerine kalmış bir çiftlik gibi işlettiklerini, halkı Afrika’dan batıya taşınmış köleler mesabesine indirdiklerini ve kovboylar gibi beylik tabancalarıyla istediklerini vurduklarını gösteren bilgilere eklenen yeni belgeler ortalıkta uçuşuyor.

Yaşanmış ve yaşanmakta olanlar karşısında hepimiz yüksek sesle isyan ederek demeliyiz ki:

“Bu ülke, askerin çiftliği değildir.

Bu millet ırgat ve kahya değildir.

Ordu bu milletin sınırlarını koruyan bekçidir ve milletin emir kuludur.

Ordu, millet iradesinin ve bu iradeyi temsil eden siyasi iktidarların her emrine koşulsuz itaat etmek zorundadır.”

Neden bunları diyemiyor ve gerekenleri yapamıyoruz?

Çünkü darbeye karşı “karşı darbe” yapılamadı da ondan.

Asker menşeli darbeleri, siyasetin ve milletin iradesinin raydan çıkarılması şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu durumda işlerin rayına girmesi için uzun vadeli çözüm anayasal ve yasal değişiklikler yapmak iken, kestirme çözüm ise, karşı darbedir. Hiç biri yapılamadığı için ordunun keyfiliğinin önüne geçilemiyor.

27 Mayıs’a karşı bir “karşı darbe” yapılsaydı, idam edilen başbakana karşılık bir genelkurmay başkanı idam edilseydi, kuvvet komutanları, ordu ve kolordu komutanlarının tümü tutuklansaydı, askeri anayasaya karşılık sivil bir anayasa hazırlanabilseydi; sonraki darbeler olmayacaktı, cumhurbaşkanları askerin her dediğine uymak zorunda kalmayacaktı, askerler sivilleri arayıp ayağınızı denk atın, ayağınızı kırarız diyemeyecekti, başbakanlar askerden hakaret görmeyecekti, hükümetler yıkılıp hükümetler kurdurulmayacaktı, partiler kapattırılıp uyduruk partiler var edilmeyecekti, parti başkanları, milletvekilleri ve ila ahir tehditler almayacaktı.

Sonra da askerler, sivillerin her dediğine uymak durumunda olacaktı.

Sivil iktidara itaatsızlık eden subaylar derhal ordudan atılacaktı.

Türkiye, bir çiftlik değil, millet iradesinin iktidara yansıdığı örnek bir ülke olacaktı.

Asker -sivil ilişkilerindeki sorunlar ve raydan çıkarılmış sistem ya “şok tedavi” diye niteleyebileceğimiz karşı darbe yöntemiyle düzeltilecek ya da millet kendi iradesinin siyasal iktidar eliyle uygulanmasını iktidardan talep edecek ve gerekli anayasal ve yasal değişiklikleri yaptıracaktır.

Darbelere şiddetle karşıyım ancak; darbelerin yol açtığı felaket ve faciaların kısa sürede düzeltilmesi için sivil karşı darbelerin gereğine inanıyorum. Ayrıca anayasal ve yasal değişiklikler yoluyla taşlar yerine oturtulamıyorsa, sivil karşı darbe, kaçınılmaz olarak birinci alternatif durumuna gelir.

Asker, kendisi için tayin edilen sınırları çok aşmış. Sınır ihlalleri ciddi bir alışkanlık haline gelmiş. Siviller çok korkmuş ve korkutulmuş. Buna mukabil, asker çok pervasız ve herkesi aşağılayan bir üslubu içselleştirmiş. Bu dengesizliğin dengeye dönüşmesi için şok bir tedaviye ihtiyaç var.Taşlar ancak böyle bir şoktan sonra kısa sürede yerine oturur.

Her iki çözüm yolunun da uygulanabilir olmadığını düşünenler varsa, bir hatırlatmada bulunayım. 12 yıl veya 10 yıl önce birileri çıkıp on yıl sonra bu ülkede suç işleyen generaller tutuklanıp ceza evine gönderilecek deseydi, herkes onu ütopik düşünmekle suçlayacaktı. On yıl öncesine bakarsak, ne kadar mesafenin alındığını görür ve bu sürecin sonuç alınana kadar sürdürülebileceği kanaatine varabiliriz. Sonuç alabilmenin temel şartı, özgürlük talepleri üzerinden yürütülen mücadelenin kesintisiz sürmesi ve her geçen gün dozajının arttırılmasıdır. Meydanları özgürlük meydanlarına dönüştürmeli ve siyasi iktidarları milletin iradesi doğrultusunda adım atmaya zorlamalıyız. Aksi halde tutuklu generaller, hapishaneden hastaneye yatay geçiş, hastaneden de eve dikey geçiş yaparak tekrar eski pozisyonlarına dönmek isteyebilirler.

Son on yılda bilgi, bilinç ve özgürlük talepleri açısından toplumun geldiği düzey, ordunun bir daha eski haline dönmesine izin ve darbenin hiç bir şekline geçit vermeyeceğini gösterir mahiyettedir. Bu olumlu gelişim sürecine karşılık, aşılması gereken mesafe ve yürütülmesi gereken mücadele de az değildir.

Bu mücadelenin sonunda millet iradesinin galip geleceğinden, özgürlük ve adaletin zafer kazanacağından kuşku duymuyorum.

Kaynak: Fitrat.com

One thought on “Karşı Darbe

  • malesef bu mıllet bı ekran karsısında olan bıtenı sessızce ızlemekle yetınıyo,bu mucadellenın sonunda mıllet ıradesın galıp gelecegınden ,ozgurluk ve adaletın zafer kazanacagından bahsetmısınız, adalet ve ozgurlukle ılgılı bı gundemı olmayan boyle bı soruyu kendıne sormaya bıle tahammulu olmayan bı mıllet olduk unutmayalım

Bir cevap yazın