Kur’an tasavvurunda ‘itidal’
FIRAT TOPRAK / Dünyanın en çok okunan kitabı Kuran olduğu gibi en az anlaşılan kitabı da Kurandır. cümlesi çarpıcı bir hakikati ifade etmektedir. Lakin sadece Kuranın anlaşılamamasını vurgulayan bu cümle Kuranın yanlış anlaşılmasını ifade edemediğinden eksiktir. Bu yönüyle Kuran üzerinde en çok tartışılan ama ifrat ve tefrit uçlarında yanlış anlaşılan bir kitaptır dersek mübalağa etmiş sayılmayız.
Makalenin üzerine bina edildiği tez Kuranın uzun bir süredir kimilerince çeşitli nedenlerle yanlış anlaşıldığı indi görüşlerin teyidi şeklinde bir fonksiyona dönüştürülmeye çalışıldığı lakin ümmetin ana gövdesince takip ve temsil edilen mutedil bir Kuran algısının her zaman var olageldiği şeklindedir.
Aşırı olmama durumu, ölçülülük, soğukkanlılık, teenni vb. lugavi anlamları ihtiva eden itidal kavramı orta, denge, hayırlısını seçme anlamlarını çağrıştıran vasat kavramı ile ortak bir anlam alanını işaretlemektedir. Istılahı kavram olarak ta iyi ve güzelin hedeflenmesi anlamında erdem arayışını, düşünce ve yaşantıda dengeli aşırılıklardan uzak dengeli bir istikamet üzere olmayı ifade etmektedir. Bu çerçevede itidal itikatta, amelde, muamelatta itidal vb. şekillerde tasnif edilebilir.
İslam düşüncesinin temelinde itidal ve vasat ümmet olma misyonu hatırlanınca temel kaynak olan Kuranın anlaşılmasında ve yaşanmasında da bu misyonun belirleyici bir özellik olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu misyonun önemini ayetlerden takip edecek olursak şöyle bir tabloyla karşılaşırız:
Böylece biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahit olsun (Bakara-143)
Sonra kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık; derken onlardan nefsine zulmeden var ve onlardan mutedil hareket eden var ve onlardan, hayırlarda herkesten ileri giden var Allah izniyle; işte bu, pek büyük bir lütuf ve ihsandır. ( Fatır-32)
Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın. (İsra-29)
De ki: ‘Allah, diye çağırın, ‘Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur.’ Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. ( İsra- 110)
Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur. ( Furkan- 67)
‘Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.’ ( Lokman – 19)
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez. ( Lokman- 32)
Zikredilen vb. ayetler mümin zihninde bir düşün ve davranış çerçevesi oluşturmaya matuf vurgular içermektedir.
İtidal kavramının hadislerdeki önem çerçevesine göz atılacak olursa şu hususlar müşahade edilecektir:
İbn-i Mesuddan rivayetle Efendimiz (sav) üç tekrarla şöyle buyurmuştur: Söz ve davranışlarda ileri gidip haddi aşanlar helak olmuştur.( Müslim-İlim 47/4)
Dinde aşırı gitmekten sakının. Sizden öncekiler bu yüzden helak oldular.( Ahmed bin Hanbel 1/215)
Ebu Hureyreden rivayetle Efendimiz şöyle buyurmuştur: Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen ona yenik düşer. O halde orta yolu tutunuz. En iyiyi yapmaya çalışınız. O zaman size müjdeler olsun, günün başlangıcından, sonundan ve bir miktarda geceden faydalanınız. ( Buhari- İman 2/29)
Orta yolu tutunuz. Amellerinizi mükemmelleştirmeye çalışınız ve Allaha yakın olmaya gayret ediniz. ( Buhari- Rikak 81/18) mezkûr hadislerden ve Efendimizin hayatından edindiğimiz dersler bütün alanlarda mutedil bir yürüyüşün olmazsa olmaz lığını ortaya koymaktadır.
Kuran algısında itidalin öncelikli ve özellikli şartı Onu hidayet kaynağı olarak kabul etmemiz prensibidir.
Bu (Kur’an) insanlar için bir beyan sakınanlar için de bir hidayet ve öğüttür. ( Al-i İmran -138)
Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve müminler için bir hidayet ve rahmet geldi. ( Yunus-57)
De ki: ‘İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kuran’ı) hak olarak Rabbinden Ruhu’l-Kudüs indirmiştir.'( Nahl- 102) vb. daha birçok ayet Kuranın temel fonksiyonunu beyan etmektedir.
Kuranın ihtiva ettiği kevni, tarihi, sosyal vb. hakikatler Onun hidayet misyonunu teyit sadedindedir. Aksi halde Kuran bir coğrafya, tarih, sosyoloji vb. kitabı konumuna indirgenecektir ki bu Onun temel fonksiyonunun es geçilmesi anlamına gelecektir. Kuranın Tevhid ve adalet temelinin önemsizleştirildiği, başka özelliklerinin öne çıkarıldığı bir yaklaşım Nebevi bir yaklaşım olamaz.
Edip Yükselle şöhret bulan bir zamanların önemli tartışması Kuranı 19 matematiği ile açıklama çabasının vardığı yer formulasyona uymayan ayetlerin inkârı noktası olmuştur.
Kuranın bilimsel yorumu her daim böyle bir açmaz ihtiva eder. M. Abduhun fil suresini yorumlarken kuşların attıkları taşları veba mikrobu olarak yorumlaması benzer bir yaklaşımın ürünüdür. Mucizenin aklileştirilmesi, İslamın bilimle çatışmadığının ispatı, oryantalist söyleme cevap üretme çabası vb. gerekçeler yapılan zorlama tevilleri haklı gösteremez.
İslam ümmeti ilk dönemlerden itibaren Kuran ayetlerinin savaş meydanlarında mızrakların başlarına geçirildiğine şahit olmuştur. Yine siyasi sebeplerle başlayan kaos döneminde ayetler çeşitli tevillerle fırkaların haklılığının ispatı yolunda kullanılmıştır. Birkaç örnekle tarihin sayfalarında gezinecek olursak karşımıza evvela ilk siyasi ihtilaf olarak vücut bulan şia çıkacaktır. Ali taraftarlığıyla başlayan bu ilk siyasi ayrışma akabinde itikadi ve ameli formatta evirilerek mezhepleşecek bir usul oluşturarak Nasslara yaklaşacak böylece ihtilaflar kökleşecekti. Temelini Hz. Ali ve soyundan toplam 12 imamın imameti üzerine teşekkül ettiren Şii yaklaşım Kurandaki 711 ayetin Hz Âlinin faziletini ve imametini içerdiğini iddia edebilecektir. İlk dönem siyasi kaos döneminde Ali karşıtlığı üzerinde temellenen Havaric adlı gurubun Hüküm ancak Allahındır ayetinden Hz. Ali ve muhaliflerinin küfrünü anlamaları Kuran tasavvurunda ifrat- tefrit örneği olarak oldukça öğreticidir. Yine yoğunlukla Şia içerisinde vücut bulmuş Batıniliğin kullandığı sembolizmle işi çığırından çıkardığı rahatlıkla söylenebilir. Mesela; Kur’an’da adı geçen zalüm ( çok zalim), cehül ( çok cahil ) kelimelerinin Hz. Ebubekir’in sembolü ve yine Kur’an da geçen Şeytan kelimesinin de Hz. Ömer’in sembolü olduğunu ileri sürdüler. Rahman 20-22 de geçen iki denizden kastın Ali ve Fatıma, inci ve mercandan kastın ise Hasan ve Hüseyin olduğunu söylerler. Orucun aslında sırları saklamak olduğunu iddia ettiler. Sana Yakin gelinceye kadar Rabbine kulluk et. ( Hicr/ 99) ayetindeki Yakini ibadetin gerçek manasını öğrenmek olarak yorumlayarak bu mertebedekiler için mükellefiyetin kalktığını iddia edebildiler. Yine Araf-157 yi yorumlayarak teklifin düştüğünü söylerler. Bir defa keser kendine yontmaya görsün nerede duracağı belli olmaz. Hızını alamaz Maide-54 de geçen Bu Allahın faziletidir ayetinde bahsedilenin Hurufiliğin kurucusu Fazlullah-ı Hurufi olduğu söylenir.
Tasavvufi çevrelerde sıkça rastlanan benzeri sapmalar zahir- batın ikilemi üzerine oturtularak bir dokunulmazlık zırhına kavuşturulmak istenmiştir. Zahirden kastedilen şeriatın küçümsenmesi ayrı bir cürümdür. Batının ise yaşanan hal olduğu göz önüne alınırsa doğruluğunun test edileceği kriterden yoksun bir alana kapı aralamış olmaktayız. Bu alanda her şey mübah. Çünkü ilmi bizler aracıdan almaktayken onlar kaynağından almakta. Değil mi ki İbn-i Arabi Hatem-i Evliya olarak kendisinin hatem-i enbiyadan üstün olduğunu iddia edebilmiştir.
Hiçbir şey yoktur ki O’nu tespih etmesin. Ancak siz o tespihi anlamazsınız. (İsra-44) ayetini herkesin Allah’a ibadet ettiği şeklinde yorumlayan Abdulkerim el Cili isyan ve inkarın da bir çeşit tespih olduğunu söyler. Böylece putperestinden budistine bütün din mensupları aslında hak üzeredirler.
Cifir hesabı tipik sapma örnekleri sunmaktadır. Bu hesaba istinaden kıyamet tarihine kadar tespit edilmeye çalışılmıştır. Ankebut-69 un cifir hesabıyla Risale-i Nur müellifinin besmele-i hayatına ve tarih-i veladetinin birinci senesine işaret ettiğini Üstad belirtir. Yine Üstad Hud-112 ve Şura-15 i cifir hesabıyla Risale-i Nur müellifinin Risale-i Nuru netice veren ulumun tahsiline başladığı tarih olduğunu iddia eder.
Temelde Kurana dayanarak meşruiyet oluşturma arayışı olarak okunabilecek bu ve benzeri yaklaşımların çok zaman ifrat ve tefrit arasında gidip-geldiği aşikardır.
Tarihten birkaç örnekle anlatılmak istenen kitabına uyduranların indi görüşlerinin hangi boyuta ulaşabildiğidir. Buna rağmen kitaba uyanların övülen tavır içerisinde mutedil bir Kuran tasavvuruna sahip olageldiğidir. Mutedil Kuran tasavvurunun ne olmadığı hakkında ortaya konulan bu çerçeve ne olduğu hususunda da ipuçları ihtiva etmekle beraber bütüncül bir tahlilin bu makalenin hacminin fevkinde olduğu ehlince müsellemdir.