Türkiye’de eğitim-general ilişkisi

UFUK COŞKUN / Başlık normal şartlarda daha doğrusu normal bir ülkede eğitim-demokrasi, eğitim-adalet, eğitim-vatandaşlık, eğitim-teknoloji vs. olabilirdi. Ancak militarizmin yoğun bir şekilde hissedildiği bizim gibi ülkelerde ise maalesef böyle bir başlık atma zorunluluğu doğuyor.

Son zamanlarda Türkiye’de hiçbir eğitimcinin kayıtsız kalamayacağı iki belge ortaya çıktı. Bunlardan birisi 28 Şubat sürecinde Genelkurmay İkinci Başkanı olarak görev yapan Orgeneral Çevik Bir’in ‘imam hatip liselerinin şube açmasını’ engellemek amacıyla Mesut Yılmaz başkanlığındaki 55. hükümete uyarı yazıları göndermesiydi.

Çevik Bir, 14 Temmuz 1998 tarihli YÖK’e gönderdiği yazıda ‘irticai grupların istismarı’ için ÖSS sisteminde değişiklikler yapılmasını istemiş, Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK ise 10 yıldır uygulanan ve tüm meslek liselerini mağdur eden ‘katsayı’ sistemini getirmişti. İkinci olarak Eski Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya ait olduğu iddia edilen ses kaydıdır. Eski Genel Kurmay Başkanı; Mesut Yılmaz’a altın tepside iktidar teslim ettiğini söyledikten sonra karşılığında bir takım talepleri olduğunu bunların arasında hükümetten 8 yıllık eğitimi mutlaka sağlamalarını istediğini söylemiştir. Böyle olur paşaların eğitimi;

Laiklik ve cumhuriyeti koruma kaygısıyla çıkartılan ve meslek lisesi çıkışlı öğrencilerin üniversiteye girişini imkânsız hale sokan bu katsayı uygulamasının bir generalin talimatıyla devreye sokulmuş olması gerçekten vahim sonuçlar doğurmuştur ülkemizde… Komutanlar İHL çıkışlı öğrencilerin üniversiteye girişini engelleyerek laikliği koruyacaklarını sanmışlardır. Binlerce öğrenci hala bu adaletsiz uygulamanın bir numaralı mağdurları arasındadırlar. Bireyin eğitim özgürlüğünü hiçe sayan ve ileride aile ile çocuğunu birbirine düşürecek/düşüren bu uygulamanın aklıselim bir kafayla yeniden düşünülmesi ve derhal bu yanlıştan dönülmesi gerekmektedir. Orgeneral Karadayı’nın 8 yıllık zorunlu eğitim talebi de yine İHL’lerin orta bölümünü yok etmeye dönük bir projeydi. Alelacele devreye sokulan bu uygulamanın da eğitim açısından birçok sakıncaları bulunmaktadır. Ortaöğretimde bugünkü öğrenci sayısı dikkate alındığında bina, araç-gereç, yönetici ve öğretmen yetersizlikleri göz önündeyken beşinci yılını tamamlayan öğrencilerin ilaveten üç yıl daha bu zorunlu eğitime devam ettirilmiş olmaları eskiden var olan sıkıntıları daha da arttırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Birçok okulda şiddet olaylarının artmasına neden olmuştur. Çocuklar öncesinden ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilmediğinden mezun olduklarında hiçbir işi yapamaz duruma gelmişlerdir.

Generallerin eğitimde yol açtıkları zararın telafisi zor;

Türkiye’de eğitimle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bu konuda yeterli donanıma sahip olmayan generallerin eğitime bu denli karışmaları kuşkusuz ideolojiktir. Ancak bu ülkede ideolojik eğitimin daha doğrusu asker devlet geleneğine bağlı bir eğitim sisteminin nelere mal olduğu ortadadır. Generallerin eğitimde yol açtıkları zarar-ziyanın telafisi ise uzunca bir süre mümkün gözükmemektedir. Liselerde hala askerlerin girmeye devam ettiği Milli Güvenlik derslerinin yönetmeliği incelenecek olursa askerin eğitime ne denli dâhil olduğu ya da olmak istediği daha iyi anlaşılacaktır. Hâlbuki eğitim, insan haklarına, demokrasiye, özgürlüğe, en önemlisi de insanın kendisini gerçekleştirmesine gerekli katkıyı sunmak üzere işlev görmelidir. Okullar askeri disiplinin kavratılacağı birer kışla değil özgürlüğün, adaletin, insan haklarının, bilimin, sanatın ve felsefenin kazandırılacağı ve üretileceği ortamlar olmalıdır. Son zamanlarda bunun için gösterilen gayretler olsa da Türkiye’de eğitimin hala çok ciddi sorunları bulunmaktadır.

Ülkemizin kalkınması, gelişmesi ve insan hakları konularında ilerlemesi için öncelikle eğitim sisteminin özgürleştirilmesi gerekmektedir. Generallerinin eğitime burnunu sokmadığı bir ülkede eğitimin kalitesi mutlaka artacaktır.

Özgür bir toplumda okula/eğitime yüklenen misyonla, militarist devlet anlayışının hakim olduğu ülkelerde ki okula yüklenen misyon aynı değildir. Ülkemizde eğitim kurumlarının mutlaka militarizmden ayıklanması gerekmektedir. Çünkü özgür bir topluma ulaşmanın yolu özgürlükçü bir eğitim pedagojisinden geçer. Özgür eğitim anlayışı kişisel iradeye ve tercihlere hem saygı duyar hem de gelişimine çalışır. Ancak komutanların talimatlarıyla devreye sokulan bir takım uygulamalar Türkiye’de eğitimi ciddi manada çıkmaza sokmuştur. Binlerce öğrenci bu uygulamalar yüzünden mağdur olduğu gibi birçok üstün zekâlı öğrencide bu süreçte heba olup gitmiştir.

Eğitimin özgürleştirilmesi elzemdir;

Türkiye; Ergenekon yapılanmasının tasfiye edilişi sürecinde demokrasi, insan hakları ve hukuk alanlarında çok ciddi ilerlemeler kaydetti. Ve birçok darbecinin maskesinin düştüğü gördük. Ülkemiz bu süreçte eğitim felsefesiyle de yüzleşmeli ve eğitimin özgürlükçü bir temelde işlev görmesi için elle tutulur ciddi projeler geliştirmelidir. Otoriter eğitim anlayışını karşı çıkarak bireyin özgürleşmesini, seçimlerini bastırmamalarını, resmi ideolojinin, baskıcılığın, militarizmin eğitim kurumları vasıtasıyla bireylere aşılanmaması gerektiğine dair eleştirilerimizi ortaya koyarak bu konudaki çözüm önerilerimizi de tartışabilmeliyiz.

28 Şubat ve önceki müdahalelerde eğitimle ne denli oynandığı ortadadır. Bu zarar-ziyanın telafisi gerekmektedir. Bunun için demokrat eğitimcilere büyük sorumluluklar düşer. Ders kitapları dâhil eğitimin her alanında ciddi çalışmalar yapılmalı ve MEB demokrat eğitimcilerden oluşan uzman bir komisyonun kurulmasına önayak olmalıdır. Bu ülkede barışın, huzurun, birlik-beraberliğin artması, bilimde, sanatta, teknolojide ilerlemenin yolu özgür eğitim kurumlarından yetişen kaliteli insanlarla gerçekleşeceği unutulmamalıdır.

Kaynak: Sivildusunce.com

Bir cevap yazın