Askeri siyasette yeni taktikler
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı’nda yıllık bir değerlendirme toplantısı yaptı. Asıl iktidarın sahibi olduğu için ister istemez herkes dikkatini konuşmaya verdi. Egemenliği elinde tutan güç odağı adına konuşan Orgeneral Başbuğ’un konuşması, askerin yeni dönemdeki siyasetini dair ipuçları da veriyordu. Her ne kadar Başbuğ “Askerlikte güven ve itimat ilişkisi de çok önemlidir bu ilişki ise üç boyutludur. Birincisi toplumun güven ve itimadına sahip olmak.” deyip topluma güvenmeleri gerektiğini ifade etmese de, yeni dönemde güvensizliği darbeye götürmek yerine balans ayarına dikkat edeceklerini göstermiş oldu. TSK, özeleştiri yapmak yerine yeni toplumsal stratejiler geliştirmeye çalışırken imajını düzeltmeye yönelik olarak “Toplumumuzun mütedeyyin kesimlerini etkilemek için TSK’yı din karşıtı kampanya düzenlenmektedir. Ama mütedeyyin kesim bu yıpratmaları kabul etmemektedir. Kim ne derse desin Türk ordusu, halktır, halkın kendisidir…” ifadelerini kullandı. Tabi durum öyle değil. Halk sivildir, asker değil. Lakin bugüne kadar askeri kesim halkı emir kulu gördüğü için efendilik yapmaktan imtina etmedi. Dolayısıyla biz halk olarak asker değiliz, bu durum da ordu da halkın kendisi olamaz. Olsaydı laik hayat tarzını, Kemalizm’i dayatmazdı; başörtüsü yasakçılığı yapmazdı; Kürt halkına yönelik ayrımcı bir dil kullanmazdı. Her ne kadar Başbuğ üst kimlik konusunda farklı bir dile yönelmiş olsa ve “Türkiye halkı” tabirini kullansa da, bu kavramın içeriğine ne kadar alışabileceklerini ve Kürt sorununu çözecek bir iradeyi ne kadar sahiplenebileceklerini zaman gösterecek. Açıkçası kendi kurumu için “otonomi” isteyen askerin, dini ve kültürel hak ve özgürlükler konusunda Kemalizm’in sınırlarının dışına çıkabilmesi zor olacaktır… Bakalım Ilımlı bir Kemalizm anlayışıyla ortaya ne konulabilecek?
Tavsiyelerimizi emir telakki edebilirsiniz
Orgeneral Bağbuğ’un şu sözleri ise “Sivil otorite iktidara sahiptir. Ancak bunu yaparken, askeri prensiplere sağduyulu bir yaklaşım gerekmektedir. Askerlere, görevlerini yürütmek için otonomi verilmelidir. Asker tavsiyede bulunur ama son karar siyasi otoritenindir. Samimi tavsiyelerin dikkate alınmaması durumunda ortaya çıkan sonuçtan da siyasi otorite sorumludur. Genelkurmay Başkan Anayasa göre TSK’nın başkanıdır. Sivil-asker ilişkilerinin yürütmesindeki tek makam Genelkurmay Başkanı’dır. Sivil-asker ilişkisinin yürütüldüğü yasal platformlardan birisi de MGK’dır. MGK’da her üye eşittir… MGK’nın gerekliliğini sorgulayanlara ilgili yasaları tekrar okumalarını tavsiye ederim…” Kendi yaptıkları kanuna referans almalarındaki tutarsızlığı bir kenara bırakacak olursak, askeri otoritenin tavsiyelerinin “dikkate alınması” isteği; bundan sonra egemenliğini darbeci yöntemlerle değil de siyasi-kanuni baskı mekanizmalarını kullanarak sürdüreceğini ima ediyor.
Dinin tanımını da asker yapar
Orgeneral Başbuğ’un din meselesindeki yaklaşımı ise bilinenin dışında değildi. Bir yandan başörtüsünü yasaklayan, diğer yandan ise şehitlik kavramını istismar eden bu yaklaşım, dine de sınırını çizebiliyor: “bireysel hayat”. Anlaşılan o ki Obama’nın laiklik vurgusundan memnun kalmışlar ve dinin toplumsal hayattan uzak tutulması noktasındaki kararlarını uygulamaya devam edeceklerini duyuruyorlar. Dini kendi amaçları için araç olarak kullananların aynı dertten muzdaripmiş gibi davranmaları bariz bir tutarsızlık örneğidir. İşte Başbuğ’un sözleri: “Elbette bireysel değerler açısından din de bir etkendir. Ordunun halkımızın değerlerine saygı duymaması düşünülemez. Türk silahlı kuvvetleri binlerce evladını vatan savunmasında şehit vermiştir. Bizim için şehitlik ve gazilik kutsaldır. Ayrıca halkımızın arasında ordunun en yaygın adlarından biri de Peygamber ocağıdır. Silahlı kuvvetler hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus, siyasi ve kişisel çıkarlar için dinin ve din duygularının araç olarak kullanılmasıdır. Bütün bu düşüncelere rağmen, laikliğin din karşıtı olma ve dinin bireylerin hayatlarından soyutlandırılması gerektiği söylemleri her şeyden önce Gazi Mustafa Kemal ve onun ordusuna yapılabilecek en büyük haksızlıktır.”
Orgeneral Başbuğ’un konuşması bugüne kadar izlenen klasik vesayet anlayışı yerine, mevcut dünya sistemine uyumlu bir askeri idarenin geliştirilmek istendiğini düşündürüyor. Yine de bazı yazarlar gibi bahar havasına kapılmaya gerek yok. Nihayetinde asker iktidardan vazgeçtiğini söylemiyor, sadece iktidarını koruyabilmenin daha “soft” yöntemlerini arıyor, hepsi o…
Platform Haber