“Kaşıya kaşıya” provokasyon
Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik silahlı saldırının üzerinden 3 yıl geçti. Tetikçi Alparslan Arslan’la birlikte 8 sanığın yargılandığı dava Ergenekon’la birleştirilirken, Danıştay’daki ilginç anma töreninde konuşan Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er, Ergenekon’u savunup, suçu başörtüsü kararına bağladı. Yargıtay’ın, Ergenekon ve Danıştay dosyalarının birleştirilmesi kararını yok sayan Er, saldırının rejime yönelik olduğu görüşünde ısrar ederken, ‘şeriatçı’ diye nitelendirdiği basına ve hükümete ağır ithamlarda bulundu, Danıştay’ın ‘Cumhuriyet’in niteliklerine sahip çıktığı için hedef olarak seçildiğini’ iddia etti: “Türkiye’de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler. Düşünerek ya da düşünmeden edilen sözlerin, kurulan tümcelerin, sonunun nereye vardığını görerek bir kez daha düşünmelidirler. Yargı mensupları yerine ulemayı koyanlar, onlara danışarak hareket edenler, bulundukları makamın ağırlığını, sorumluluğunu duymaktan uzak olanlar bugün yeniden düşünmelidirler. ” Kaşıya kaşıya…
Zaman’dan Ali Akkuş ise töreni şöyle yorumladı: Yargının siyasallaşmasını merak edenler Er’in konuşmasına iyi bakmalı. 5. Daire Başkanı, hukukçudan ziyade bir siyasetçi gibi konuştu. CHP lideri Baykal’a benzer şekilde gazetelerden örnek verdi. Başbakan’ın üslubuna çattı. Gazeteci Can Dündar’dan hareketle Ergenekon sanıklarına romantik cümlelerle arka çıktı. Şu ifadelere bakar mısınız: “Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin gözaltına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı…”
‘Devlete yıllarca hizmet etmiş olmak’ dokunulmazlık şartı mıdır? Bir hukukçu, bunu nasıl söyler? Medyayı ‘şeriatçı basın’, ‘yandaş basın’ diyerek nasıl kategorize eder? Ergenekon haberlerini yapanlar yandaş ise karşıtları kim oluyor? Danıştay’da bir başkan, nasıl olur da Ergenekon’un avukatlığına soyunanlarla aynı dili konuşur? Başkan’ın ifadelerine bakınca bazı gazetelerden çok etkilendiği görülüyor. Mesela, “Türkiye’de türban sorunu yokken bu konuyu kaşıya kaşıya günümüze taşıyanlar, bu saldırı karşısında bugün de düşünmelidirler.” cümlesi. Danıştay saldırısı olduğu zaman Hürriyet Gazetesi haberi ‘Kaşıya kaşıya’ başlığı ile vermişti. Görünen o ki; 5. Daire başkanı hâlâ üç yıl önceki bilgilerle konuşuyor. Ya da okuduğu gazeteler gibi, Danıştay davasının Ergenekon ile birleştirildiğini görmek istemiyor. Ama, bugün cinayetin provakasyon amaçlı olduğunu ve kaşıya kaşıya geldiğini duymayan kalmadı.
Bu ne inatçı körlük?
Ortada bir Ergenekon davası var. Birinci iddianamenin girişi Danıştay cinayeti ile başlıyor. Danıştay üyeleri davanın mağdurları. Muzaffer Tekin ve Veli Küçük gibi isimler suçlananlar arasında. Mesela Tekin, cinayet öncesi Alparslan Arslan’la 35 kez görüşmüş. Davanın Ergenekon’la birleştirilmesine Veli Küçük itiraz etmişti. Gelinen süreçte, cinayeti irtica ile irtibatlandırmak başta Yargıtay olmak üzere iki yerel mahkemenin kararını görmemek anlamına geliyor. Danıştay’ın, yargı kararını görmeme lüksü var mı?”
Hukukçuların, suçluları suçlu olduğunu bildikleri halde savunmaları, suçluları işleyenlerin “devletçi” kimliğiyle ilişkili olsa gerek. Resmi ideoloji adına suç işlemenin serbest olduğuna dair güçlü bir kanı var. Hakkı ve adaleti değil, devletin menfaatlerini gözeten ve anlayışla Türkiye’deki hukuk sistemi daha ne kadar ayakta kalabilir?
Bir yandan “Yüce Türk Milleti” adına diyerek halk adına karar verdiğini iddia etmek, diğer yandan ise halkın kaldırılmasını istediği bir yasağı adeta sokağa taşımaya niyetli kararlar almak, nasıl bir tutarsızlıktır? Bu çelişkiyi görmemekte ısrar edenlere karşı sahici bir sivilleşme yaşanmadan, yapay iyileşmelerle avunamayız…
Ergenekon’un sıktığı kurşunları halen başörtüsü üzerinden Müslümanlara yamamaya kalkışanlar; adaleti değil ancak hukuksuzluğu gözetebilir.
Platform Haber