Desa Düzce direnişi 1 yaşında

“Biz ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz, konuşamayız” diyen kadınlar mitinglerde, basın açıklamalarında mikrofonu ellerine aldılar. Bir yıl insan ömründe kısa bir zaman dilimi ama bu bir yılı fabrika kapısında umutla beklemeye başladığınızda hiç de kısa ve kolay olmadığını anlıyorsunuz. Desa’nın Düzce fabrikasının önünde direnen işçiler hayatlarında ilk defa askerle karşı karşıya kaldılar, gözaltına alındılar. Valiliğin, AKP’li Beyköy Belediye Başkanı’nın ve Beyköy imamının vaazlarına karşı inatla, yılmadan sürdürdüler sendikal mücadelelerini. Hayatlarında görmedikleri kadar mevki, rütbe sahiplerinin tüm tekliflerini, “Bugüne kadar varlığımızdan haberi olmayan insanlar, sendikalı olduk sıraya dizildiler” diyerek geri çevirdiler.

Direniş bir okul oldu

Kendilerine biçilen geleneksel kalıpların dışına çıkan kadın üyelerimiz kendi dünyalarında en büyük çatışmayı yaşadılar. Kendi deyimleri ile direnmeyi, sabrı öğrendiler. Eşleriyle, babalarıyla, kardeşleriyle karşı karşıya kaldılar. Direniş yerindeki nöbetleri, bu baskılarla kesintiye uğrasa da aklı ve yüreği arkadaşları ile olanlar geri döndü. Telefonda annesinin “Hastaydın kızım nasıl oldun?” sorusuna “Anne merak etme, ben buraya gelince iyileşiyorum” diyen üyemizin ses tonundan bunu anlamak mümkün…

Baskılara rağmen direniş

Kocasından yediği dayak yüzünden direnişe ara veren üyemiz arkadaşlarına “Ben halledeceğim, bir süre sonra yine yanınızda olacağım” diyerek, eşinden ayrılmak pahasına direnişine devam etti. Babası “Kesinlikle devam etmeyeceksin” diyen bir başka kadın üyemiz direnişe iki-üç günde bir, babasından gizli devam etti. Bir diğeri akşam abisinden yediği dayağa rağmen, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi sendikanın aracına binerek direniş alanına geldi. İşçilerin direnişleri ve sendika nedeniyle çevreleri ve aileleri ile küskünlükleri, kavgaları, tartışmaları günlük rutinleri haline dönüştü.

Dayanışma yayılıyor

Destek ziyaretleri başladığında kulağıma “Biliyor musunuz ben önceden erkek eli sıkmazdım” diyen üyemizin dünyasında ne çok önyargı yok oldu. Şimdi kol kola halaylarda halay başı tutar oldular. Dostluğun, arkadaşlığın erkek-kadın arasında yaşanabileceğinin, yoldaşlığın insanı insan yapan en yüce ilişki olduğunu hissettiler. Kızının mücadelesini destekleyen ve sık sık direnişe gelen bir annenin “Siz buraları bilmezsiniz buralarda dedikodu çok olur, ben olursam en azından dedikodu olmaz, hem de direnişinize katkım olur” sözlerindeki, korku ve sitemi hissetmemek mümkün değil. Bu direnişin en şanslıları direnişi karı-koca sürdürenlerdi. Kulak tıkayıp olumsuz sözlere, “nasıl geçiniriz” derdiyle devam ettiler yollarına. Evet, en çok parasızlık rahatsız etti onları. Kredi kartları, borçları, ev kiraları hazırlıksız yakalanmışlardı ve bu işin hazırlığı da yoktu zaten… Sendikanın katkısı, gelen dayanışma paraları ile zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabildiler. Tek tesellileri “çalışırken de doymuyorduk, borç içindeydik” oldu. Zaten, tüm mücadele daha iyi yaşamak ve iyi koşullarda çalışmak için değil miydi?

İftiralara rağmen…

Direnişin ilk günlerinde işverenin kendilerine ve sendikalarına yönelik suçlamaları onları şaşırtırken bir süre sonra “Sırada ne var acaba?” merakı başladı. Taciz telefonlarının ardı arkası kesilmiyordu. “Teröristlerin, Kürtlerin peşinden gitmek”le, “Ergenekon faaliyetlerine alet olmak”la suçlanmışlardı. İftiralar atıldıkça saflar kendi kafalarında netleşti, emek mücadelesini verirken sermayenin mücadeleyi ne kolay karalamaya çalıştığına tanık oldular.

Başörtülü bir işçi olan Emine Arslan’ın tek başına direnişi

Kendileri gibi işçi olan Emine Arslan’ın Sefaköy’de tek başına sürdürdüğü direniş, güç kattı direnişlerine. Bugüne kadar Desa patronunu patron yapan gücün ne olduğunu öğrendiler ve sınıf dayanışmasının ne olduğuna tanıklık ettiler. “Biz gerçek dostumuzu, düşmanımızı kapıya çıkınca öğrendik. Bu mücadele bize çok şey öğretti” ortak düşüncesi oluştu her bir direnişçinin kafasında. Zaman oldu birbirlerine kızdılar, küstüler, ağlattılar birbirlerini ama kızgınlıklarını sevinçlerini konuşmayı öğrendiler. Ufak meselelerini bırakıp arkalarında yollarına birlikte devam etmeyi becerdiler.

Bu bir yılda ne çok şey yaşadık; üç direnişçi işçimizin çocuğu dünyaya geldi; dört düğün ve bir nişan yaptık. İşçiler hayatlarında ilk defa mitinglere, basın açıklamalarına katıldılar. İlk direnişe çıktıklarında “Siz konuşun biz ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz, konuşamayız” diyen kadınlar mitinglerde, basın açıklamalarında mikrofonu ellerine aldılar.

“Davanın peşini bırakmak olmaz”

Kendilerini yarı yolda bırakanlara, para karşılığı direnişi satanlara kin kustular. İşyerinde çalışanların istifalarını duydukça yere düştü yüzleri. Önce selamı sabahı kestiler içerideki arkadaşlarıyla, ama onlar selamı kestikçe sendikadan istifalar arttı. Bu kez “Nerede kaldı inadımız, amacımız, hayallerimiz? Davanın peşini bırakmak olmaz” diyerek toparlandılar, yeniden ev ev gezmeye başladılar. Üye yaptıkça eski heyecanları yüreklerine düştü. Yargıtay’dan davalar onanarak gelmeye başlayınca, sevinçten yerlerinde duramaz oldular. Artık bitmişti bu iş, 1 yıldır verdikleri mücadelede davaları zaferle sonuçlanmıştı. “İçeri girmek için ne yapmalıyız?” sorusu aldı tüm sıkıntıların yerini. Bu mücadelenin para ile karşılığı olmamalıydı. Ne çok insan seferber olmuştu onlar için, yurt içinde yurt dışında sınıf dostlarının tam desteğini almışlardı. Kadın örgütleriyle bir araya gelip ortak mücadele vermişler, kampanyalarla desteklenmişlerdi. Kendileri için yurt dışında eylemler bile yapılmıştı. İsyan ettiler yasalara pek çok kez ettikleri gibi.
Geçtiğimiz günlerde işçilerle direnişin birinci yılını kutladık; yüzlerindeki mutluluk, umut görülmeye değerdi. Birinci yıl pastalarını kestiler, misafirlerine dağıttılar. Bir ara içeride 40 kadar işçinin, ustaların yönlendirmesiyle “Defolun buradan, sendika istemiyoruz” bağırışları karşısında şaşkınlık yaşasalar da, bu tavrın içerideki diğer işçilerin desteğini alamadığını görünce, şaşkınlık yerini tekrar umuda, neşeye ve halaylara bıraktı.

Nuran Gülenç, Evrensel/Emek Dünyası

 

One thought on “Desa Düzce direnişi 1 yaşında

  • hayatın yalın gerçekliği zalimi de mazlumu’da tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
    mesele bizim buna mutantan projelerin arkasına saklanmadan ,lafı eğip bükmeksizin bir cevabımız olup olmadığı.

Bir cevap yazın