İslami sosyeteye tepki!

Şu ana kadar defalarca tekrar ettiğim gibi; Binlerce genç insan hayatlarına Müslüman olarak devam etmenin kendilerini haksızlıklar karşısında sessiz kılacağını düşündüğünden İslam dininden uzaklaşarak, sol ideolojilerin çatısı altında dile getirmeyi tercih ettiler isyanlarını.Ve sosyalist düşüncenin bu denli taraftar toplamasının en büyük nedeni Kuran-ı Kerim’in ölü bir metin haline getirilmiş olmasıydı aslına bakarsanız.

Zira kitabının tek bir ayetinde dahi güçlünün güçsüze ya da zalimin mazluma karşı savunulduğuna rastlayamayacağınız ve bir ümminin vicdanından insanlığa seslendiği dönemde Kabe çetelerinin ya da Ebu Leheb iktidarların korkulu rüyası haline gelmiş olan İslam dininin, bir sermaye dini haline döndürülmesi ile oluşan boşluğa nüfuz etmişti sosyalist düşünce.

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyecek kadar büyük hassasiyet sahibi ve bir hasırın üzerinde uyuyacak kadar mütevazı bir Peygambere rağmen, din üzerinden kişisel servet yığanlara duyulan tepki nedeniyle tutunabilmişti bu topraklarda.

Issız bir çölün ortasında toprağa gömülen Ebu Zer el Gıfari’i ile beraber rafa kaldırılan Kuran ayetlerin eksikliğinden doğan ihtiyaca cevap verdiği için güçlenebilmişti.

Ve “Ticaret helaldir” bahanesi ile mal üstüne mal yığan, sahip olduklarının sadece Allah’ın bir emaneti olduğunu görmezden gelerek, bu mallardan infak etmeyen yani hayata Muaviye’nin sarayındaki odalardan birinin penceresinden bakan Müslümanlar yüzünden de bu kadar taraftar toplayabilmişti.

Yani Mekke semalarından; Bilir misin nedir zor olan (Beled-12), şeklinde yükselerek, “Bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak(Beled-13)”, Zor zamanda vermek (Beled-14), Öksüzün başını okşamak(Beled-15), Düşmüşün elinden tutmak(Beled-16), diye haykıran sesin, Tuzla ölüm tersanelerinde hayatını kaybeden işçilere rağmen başına oturulan şaşalı iftarlarda ya da can güvenliği olmaksızın yerin bilmem kaç metre altında kürek sağlayan maden işçilerinin feryatlarına rağmen çıkılan 5 yıldızlı tatillerde koparılan gürültü yüzünden artık duyulmaz olmasıyla, derya içinde deryadan habersiz balık gibi yaşamaya mahkum olmuştu binlerce genç insan da.

***

İşte bu yüzden, “İslami Sosyete” olarak adlandırılan insanların, en azından taşıdıkları Müslüman sıfatına layık olabilmek için biraz olsun özeleştiri yapmaya girişmek yerine, mal üstüne mal-eş üstüne eş katmakla meşgul olduklarını, bu adamların pek çok insanın açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede hiç utanıp sıkılmaksızın bu icraatlarını savunduklarını ya da Filistin’de Irak’ta kadınlar kefensiz gömülürken, bu kadınların en lüks modaevlerinin kreasyonları gururla üstlerinde taşıdıklarını gördükçe, “Allahım” diyorum kendi kendime…

Allahım, temel bir fizik kuralı değil midir ki bu; Etki, daima tepkiyi doğurur yani her etki karşıt bir tepkiyi de beraberinde getirir. Ancak sosyal hayatta oluşması gereken tepkinin mahiyeti, ne yazık ki fizik yasaları ile ölçülemez. Zira öyle olmuş olsaydı, bu denli büyük somut çelişkilerin ya da adaletsizliklerin de, insanlık lehine çoktan çözülmüş olması gerekirdi, öyle değil mi?

Etki, sosyal hayat içerisinde pek çok çarpık tepkiyi de beraberinde getirebilir. Binlerce genç insanın hayatlarına Müslüman olarak devam etmenin kendilerini haksızlıklar karşısında sessiz kılacağını düşünerek, İslam dininden uzaklaşması ve isyanlarını sol ideolojilerin çatısı altında dile getirmeye çalışması da bunun örneklerinden birisidir maalesef. Onların resimleri, İslam dininin devrimci özünden uzaklaştırıldığı toprakların, kafası karışık çocukları olarak asılmıştır zihnimizin duvarlarına. İçlerindeki sızının tek ilacının “Oku” diyen sese yanıt vermek olduğunu anlayamadan yaşamış olan binlerce genç insanın cansız bedeni boylu boyunca kaplamıştır adeta tüm hücrelerimizi.

İşte bu yüzden bugün Müslüman vicdanı, “İslami sosyete” olarak adlandırılan yeni sınıfın İslam’ı temsil noktasında yarattığı büyük dezonformasyona karşı, tıpkı dün Mekke semalarından yükselerek tüm Ebu Leheb iktidarlarının, mal-servet biriktiricilerin, komşusu açken tok yatanların korkulu rüyası haline gelmiş olan ses gibi sesini yükseltmezse, bu topraklar daha çok evladını başka mecralarda hak aramaya mahkum bırakacaktır maalesef.

Yani ıssız bir çölün ortasında toprağa gömülen Ebu Zer el Gıfari ile beraber duvara asılan Kuran ayetlerinin, “ticaret helaldir” şeklinde masallarla insanları uyutarak mal üstüne mal katmayı değil, infakı öngördüğü izah edilmezse daha çok genç, İslam’dan uzaklaşıp sosyalist de olacaktır, komünist de…

O zaman, İslam’ı temsil noktasında aşamadığımız sıkıntılar yüzünden, derya içinde deryadan habersiz bıraktığımız bu insanların hesabını kim verebilir ki Allah’a, bilmiyorum?

Peren Birsaygılı, Haber 10

 

Bir cevap yazın