“Eylem Planı”na karşı Hükümet ve Genelkurmay uzlaştı mı?

Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un 14 Nisan’da yaptığı basın toplantısındaki “Bugün bazı cemaatler öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonrada sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar… İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır.” şeklindeki sözleriyle Gülen Cemaati’ni hedef gösterdiği hatırlanırsa “İrtica İle Mücadele Eylem Planı”nın gerçekliğine ilişkin pek şüphe kalmamış olsa gerek. Ama bu konuşma hiç yokmuş gibi birkaç gündür belgenin sahteliğine ilişkin yürütülen psikolojik harekat amacına ulaşıyor gibi görünüyor. Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı’nın toplantısı sonrasında, belgeyle hareketlenen ve ısınan gündem usulca soğumaya bırakıldı.

Hükümet kendi altını oyuyor 

Bu noktada birkaç hususa dikkat çekmek istiyoruz: AK Parti’nin açık ifadelerle belgeye karşı tavır alması ve akabinde konuyu mahkemeye taşıması ilk bakışta ciddi bir adım gibi gelebilir. Lakin Erdoğan-Başbuğ arasındaki görüşme sonrası yargıya gidilmesi aynı zamanda Hükümet ve asker arasındaki bir uzlaşma zeminine de işaret etmekte. Ayrıca konunun yargıya taşınmış olması gerekli tüm adımların atıldığı izlenimi veriyor. Oysa bu bir bakıma Hükümet’in herhangi bir sorumluluk almak istemediğini anlamına da geliyor. İcra makamındaki AK Parti, kendisine karşı kurulan komplonun sorumluları hakkında işlem yaparak -gerekirse üst düzey sorumluları açığa ya da görevden alma- inisiyatif kullanmaktan kaçınıyor. Kapatma davası sonrası oluşan hükümet-asker uzlaşısına zarar vereceğine düşündüğü için yapması gerekeni yapmıyor. Böylece tarihi bir fırsat AK Parti eliyle bir kez daha heba edilecek.

Ergenekon davasında olduğu gibi bu sistematik sorunun “birkaç kötü adam”a havale edilmesi ihtimali ciddi bir risktir. Askeri vesayet sistematik olarak sürekli aynı sonucu üretirken, bu vahim olayı da “münferit”miş gibi üstünü örtmeyi ümit etmek, gelecekte daha kötü belgeleri paraflamaktır.  

Askeri vesayet sorunu devam ediyor. Meseleyi “demokrasiye saldırı” gibi görmek de hedef şaşırtmaktır. Ortada “demokratik” bir sistem mi var? Kemalist cumhuriyetin “demokrasi” ile yönetildiğine kim inanabilir? Bu da ayrı bir mesele…

Şayet AK Parti sorunu, uzlaşı adına ötelerse, kendi ayağındaki pranganın ağırlığını arttırmış olur ve bir de bakar ki, konjonktür değişirse bugün uzlaşmak için elini uzattığı el, onu suya doğru itmiştir bile…

Platform Haber

 

Bir cevap yazın