“Asıl zulüm görenler, örtünmemekte direnenler”miş

Ayşe Arman yazı dizisine gelen olumlu, olumsuz tepkileri köşesine taşımış. Kendince yaptığı masumlaştırmış, bazı eleştirilere cevap vermiş. Mesela “kampüse git” diyenler, okulların kapalı olduğunu unutuyormuş ama onlar yine de İstanbul Üniversitesi Baltalimanı Tesisleri’ne gitmişler, meğer o gün de düğün varmış, içeriye kimseyi almıyorlarmış. Zaten görevli de “Eskiden olsa, yani şöyle 4-5 ay önce filan kesinlikle giremezdiniz ama şimdi rektör değişti, herkes girebiliyor…” demiş. Sadece bu değil. Ayşe Arman, arkadaşıyla Kalender Orduevi’ne gitmeyi de denemiş. Arkadaşı olayı da şöyle anlatıyor: “Orduevi kartımız filan yok, içeri kartsız zaten girmek mümkün değil. Ama bir-iki önünden geçelim bakalım Radikal yazarı Nur Çintay’ın yazısında olduğu gibi kaşlar kalkıyor mu, türbanlı görünce Kalender Orduevi’nde huzur kaçıyor mu? Bir de biz görelim diyoruz. Birkaç kere önünden geçip gidiyoruz. “Herhalde şanslı günümüzdeyiz” diye gülüşüyoruz, çünkü yine hiçbir tepki yok…” Kartlarının yokluğunu bahane edip girmeye çalışmayan, sonra da önünden geçip kendilerine kötü bakılmamasını, “orduevinde de yasak yok” demeye getiren bu kara cahillere ne denir, bilemiyoruz! Reina’ya alınmayınca da gülmüşlerdi, yine gülmüşler… Yüzbinlerce kadına zulmedilen bir yasağa da gülüp geçiyorlar zaten! Galiba Nihal Bengisu Karaca yapılan düpedüz şaklabanlık derken hafif konuşmuş…

“Bir mazlum yaratmışlar” diyene bakın!

Ayşe Arman’ın sayfasında asıl dikkat çeken husus ise Hürriyet’ten Mehmet Yılmaz’ın yazı dizisine ilişkin yorumuydu: “Türban takan kızlar toplumsal yaşamın her alanında itildiklerini, kabul edilmediklerini zannediyorlar. Kendilerini “istenmeyen öteki” gibi görüyorlar. “Zulüm” altında kaldıklarını düşünüyorlar. Toplumsal gerçekliklerimizden tümüyle kopmuş gibiler, hayallerinde bir “mazlum” yaratmışlar, o rolün içinden çıkamıyorlar. Hiçbiri durumunu sorgulamıyor. Dini taassubun kendi hayatlarını ne hale çevirdiğinin, asıl zulmün bu taassup olduğunun farkında değiller. Küçük yaşta evlendirilmeye, toplumsal yaşama katılmalarının belli örtünme kurallarına bağlı tutulmasına itiraz etmek akıllarına gelmiyor. Bu arada, sadece Fatih Çarşamba’da değil, Anadolu’nun küçük kent ve kasabalarında asıl zulüm görenlerin, örtünmemekte direnenler olduğu gerçeğinin farkında bile değiller.”

Malum, Türkiye’de medyanın garip hastalıkları vardır. Mesela kartel medya, kışla virüsüne yakalanmıştır, başörtüsüne alerjisi vardır. Bu türün pek de nadide olmayan örneklerinden biri de Mehmet Yakup Yılmazdır. Yukarıdaki müptezel yorum, kronik hastalığın hangi aşamaya geldiğini ve  Ayşe Arman’ın yazı dizisi ile de kartel medyanın neyi hedeflediğini ortaya koyan mahiyettedir. Meğer yıllardır “başörtüsü yasağı var” diyenler hem halkı hem de kendilerini kandırmışlar, toplumsal gerçeklerden tamamen kopmuşlar! Askeri gerçekliğe kendisine fazlasıyla kaptırıp, kışla muhabiri gibi köşe yazarlığı yapanların, laik yobazlığın yılmaz savunuculuğunu üstlenenlerin halkın yaşadığı gerçekliği görmesini ve anlamasını beklemiyoruz ama bari sorunu çarpıtıp da hiç olmadık yerlere çekmeyin de, belki dışarıdan bakıp da adam sanan çıkar!

Platform Haber
 

Bir cevap yazın