Bunlar “barış” değil “işbirlikçilik” projeleri olmasın sakın!
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 2005’ten beri Ankara Forumu adı altında çeşitli buluşmalar düzenliyor. ‘Barış için sanayi’ ana fikriyle gerçekleştirilen toplantılarda, işgalci israil ve Filistin arasında barışın ekonomik işbirliğinin arttırılmasıyla sağlanabileceğini hesaplayan bu çıkarcı yaklaşım, her ne kadar Filistin’deki ekonomik sorunlara çözümmüş gibi sunulsa da ne tür siyasi bir projeye tekabül ettiği düşünülürse, aslında sonu işgalin meşrulaştırılmasına ve israil’in bölgedeki varlığına güvence kazandırılmasına hizmet ediyor. Ankara Forumu, 2004 yılı Aralık ayında dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bölgeyi ziyareti sırasında gündeme gelmiş ve ilk toplantı Nisan 2005’te Ankara’da yapılmıştı. Forumun ilk toplantılarında Gazze’de bulunan Erez’de bir organize sanayi bölgesi oluşturması gündeme gelmiş, 10 bin Filistinliye istihdam sağlanacağı belirtilmiş ancak Gazze tümüyle Hamas’ın kontrolüne geçince, projedeki ağırlık noktası El-Fetih yönetimindeki Batı Şeria’ya kaydırılmıştı. Herhalde HAMAS’ı devre dışı bırakılıp ve Filistin Yönetimi olarak Mahmud Abbas ekibinin temsil kabul edilmesi, “Barış için sanayi” projesiyle nasıl bir “barış”ın kast edildiğine dair bir ipucu da verecektir.
Konuyla ilgili son gelişme şu: TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile Başkan Yardımcısı Halim Mete, Kudüs’te Şimon Peres ile basına kapalı bir toplantı yaptı. Haberlere göre toplantı gayet sıcak bir atmosferde gerçekleşti ve Peres, ekonominin siyasetin yerine ve önüne geçmeyeceğini, ancak siyasete yardımcı olacağını belirtti, Türkiye ve israil’in, hem demokratik hem de piyasa ekonomisine bağlı ülkeler olarak, Orta Doğu’daki diğer ülkelerden ayrıldıklarına da işaret etti. Hisarcıklıoğlu da Peres’e Türkiye ile İsrail’in ilişkilerindeki gelişmenin hem iki ülkenin hem de bölgenin yararına olacağını söyledi ve bu konuda verdiği destekten ötürü Peres’e teşekkür etti.
Şimdi de bu konunun arka planındaki bazı hususları, Ahmet Varol’un Doha Zirvesi’ne ilişkin yazı dizisindeki ilgili bölümlerden hatırlayalım: “Yeni Ortadoğu Düzeni teorisi İsrail’in eski Dışişleri bakanı ve başbakanı Şimon Peres tarafından geliştirilmiştir. Bu teorinin amacı Ortadoğu’daki siyasi ve ekonomik dengeleri tamamen İsrail’e endeksli hale getirmek ve böylece ilk etapta “Ekonomik Yönden Büyük İsrail” hedefine ulaşılmasını sağlamaktır. Şimon Peres ortaya attığı teoriye bağlı olarak bir Ortadoğu Ortak Pazarı kurulmasını öneriyor ve bu pazar hakkında şöyle diyordu: “Bu pazarın dört temel unsuru olacaktır: Körfezin petrolü, Türkiye’nin suyu, Mısır’ın işgücü ve İsrail’in aklı.” Ortadoğu Ortak Pazarı’nın kurulması İslâm ülkeleriyle İsrail arasında ekonomik bir entegrasyon kurulması anlamına gelecek. Daha net bir ifadeyle söylemek gerekirse İslâm ülkelerinin ekonomileri İsrail ekonomisine entegre edilecek. Bu entegrasyon siyâsi karar mekanizmasını da etkileyeceğinden hiçbir İslâm ülkesi kendini İsrail’den bağımsız göremeyecek. İsrail bu yolla hem İslâm ülkelerindeki siyâsi yapıyı kontrol edeceğini, hem de İslâmi uyanış hareketlerinin önünü kesebileceğini umuyor. ABD’nin Ortadoğu Ortak Pazarı fikrini desteklemesinin en önemli sebebi de aynı ümit.”
Tüm bu bilgilerin ardından da AK Parti’nin dış politikasına dönelim. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Ortadoğu’nun, Kafkaslar’ın ve Balkanlar’ın en büyük ülkesiyiz, bu bölgede düzen kurucu ülke biz olmalıyız” düşüncesiyle hareket ederken, “Düzen kavramını bilinçli olarak kullanıyorum. Soğuk savaş düzeni kalktı ama yeni düzen kurulmadı… Gerek Ortadoğu gerek Kafkaslar’da yeni düzen kurulması gerekir. Bunu kurarken biz aktif rol almak istiyoruz. Bu bir emperyal dürtü değil, bir gereklilik. ‘Yeni bir düzen kurulması lazım, başkaları kursun, biz sonra intibak ederiz’ deyip geri çekilebilirsiniz. Ama bu Türkiye’nin büyüklüğüne, ulusal çıkar anlayışına yakışmaz.” diye konuşuyor ve sık sık bölgesel ekonomik entegrasyondan bahsediyor.
Yukarıdaki haberi, Peres’in 15 yıl önce söylediği “”Körfez savaşından sonra Ortadoğu’da yeni bir altınçağ açma şansı doğdu. Hepimiz buna gereksinim duyuyoruz ve başka bir seçenek, biz bölge halkları için bir ceza olacaktır. Bugün Ortadoğu insanları arasında karşılıklı iş ortaklığı ve anlayışla ilk adımları atabiliriz. Önümüzde uzun bir yol var, ama yolumuz açık. Bu yolculuğumuzda cesur olmalıyız.” sözlerinin yanına koyun ve Türkiye’nin stratejisinin hangi sularda derinleştiğini bir kez daha düşünün!
Platform Haber