Statüko değişse de değişmese de mücadele şart!

Türkiye bir kez daha askeri vesayet gerçeğiyle yüzleşiyor. Vesayetçiler, bugüne kadar Kemalist ideolojinin savunuculuğu rolüyle elde ettiği kazanımları bir anda bırakacak değiller. Fakat iç ve dış konjonktür bazı şeylerin eskisi gibi kalamayacağını gösteriyor. Sermaye hareketleri, piyasa ekonomisi ve uluslararası ticaretin, enerji kaynaklarının Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyaya kaydığı bir süreçte, cuntacı ve darbeci yapılanmaların hesapsızca davranmalarına göz yumulacak değil. AK Parti süreci kendince okuyup, yorumlayarak; içerideki sermaye gruplarıyla dış konjonktürün mümkün mertebe çıkar ortaklığı paydasında buluşmasına zemin hazırlıyor ve buradaki ivmeyi siyasi sistemdeki restorasyona taşıyor. Açılımların devamlılığında bu faktörü gözardı edemeyiz ama tabi ki bu, yıllarca sürmüş acıların  devamına hizmet eden bir dil ile de anlatılamaz. Üstelik halen Genelkurmay’dan yeni “kağıt parçaları”nın ortaya geldiği bir süreçte, askeri vesayetin hanesine yazılacak bir muhalefet pozisyonuna düşmemek lazım. Baksanıza, halen halka karşı psikolojik harekat planlandığını gösteren belgelerin orjinal olduğunun ortaya çıktığı bir süreçte, belgelerin ortaya çıkartılmasından ya da medyaya servis edilmesinden şikayet eden bir statüko var. Halk üzerinde sopa ve silah yoluyla kurdukları iktidarı paylaşmak istemeyen ve buna şimdi ortak çıkanları da yok etme planları yapan bir statüko…

Statükonun değişmesi gerektiği ve değiştiği gerçeğini ihmal etmeyelim. Lakin sürecin tamamen hükümet politikalarının doğal sonucuymuş gibi görüp de aşırı iyimserliğe kapılmak da doğru olmaz herhalde… Hükümetin dış politikasının hangi küresel denklemlerle örtüştüğü iyi hesap edilmeli. Fakat hesabı bozmak ve süreci halkların lehine çevirmek için de seyirci değil müdahil olmak kaçınılmaz. Sivil bir siyasetin söylemi ve eylem pratiği zenginleştirilmek, adalet ve özgürlük için ciddi bir muhalefet yükseltmek şart. Görece olumlulukları görmez gelemeyiz ama herşeye kör bir taraftarlık yapmak zorunda da değiliz. Kritik zamanlarda üçüncü yolcu pozisyonuna düşmeden ama sesini haksızlıklara karşı kısmadan mücadeleye devam edilmeli.

Bugünlerde Genelkurmay’dan ortaya saçılan belgeler şaşırtıcı değil. Gerçeğin üzeri örtbas edilemez. Bunca ifşaat, komplo belgesi yok sayılamaz. Bir süre bu gündem yoğunlaşacak, iktidar ortakları arasındaki denge bulunana kadar sıkıntılar yaşanacaktır. Ama ana eksende köklü bir sapma beklenmiyor, tıpkı Türkiye-İsrai l ilişkilerinin temelden değişmeyeceği gibi…

Ortaya çıkan gündeme bigane kalınamaz. Sorunun birkaç kişiyle alakalı olmadığı, bu sonucu üreten resmi ideolojinin halen en öncelikli sorun olarak devam ettiği anlaşılmak ve anlatılmak zorunda. Bu sadece başörtüsüne özgürlük için değil, herkes için adaleti tesis etme hususunda da önemli bir durum. Kemalizmle hesaplaşmadan, bunun pratiğini ortaya koymadan; sorunlara müdahil olan bir çaba sergilemeden sahici çözümler üretemeyiz. Açılım beklentisi içinde olmak yerine, beklentileri gerçekleştirecek pratiklerin çabası içinde olmak gerekiyor.

Platform Haber

 

Bir cevap yazın