Bursa: Başörtüsü yasağına direneceğiz
Mazlumder Bursa Şubesi, Orhangazi Parkında başörtüsüne özgürlük direnişi adlı basın açıklamasını yaptı. Basın açıklamasını yapan Mazlumder Bursa Şubesi Başkanı Hasan Ünal “Yasağın Kalkması İçin Daha Kaç On Sene Beklemememiz Gerekmektedir?” başlıklı basın metnini okudu. Basın metni okunurken sözleri sık sık sloganlarla ve tekbirlerle kesildi. “Başörtüsü özgürlüktür” afişinin arkasında toplanan 300-400 kişilik grup; ”Direne Direne Kazanacağız”,Cuntaya Hayır Eğitime Özgürlük,Uyan Diren Özgürleş,Kafese Hayır Eğitime Özgürlük,Zulme Karşı Direneceğiz,Zulme Karşı Omuz Omuza,Eğitim Hakkımız Engelenemez,vb. sloganlar attılar. Ayrıca, “Zulüm bitene Kadar” ve “Başörtüsüz Asla” gibi dövizler taşındığı gözlendi. Birçok sivil toplum kuruluşunun destek verdiği basın açıklaması,bir sonraki açıklamanın yapılacağı 2 Ocak 2010 tarihinde buluşmak üzere son verildi.
Basın açıklamasının tam metni:
Yasağın Kalkması İçin Daha Kaç On Sene Beklemememiz Gerekmektedir?
Mazlumder Bursa şubesi olarak bugüne kadar olduğu gibi, ülke ve dünya genelinde var olan haksız ve hukuksuz uygulamaların karşısında olduk, bugünden sonra da karşısında olmaya devam ediyoruz. Bugün buraya yıllardır uygulanan ve inanan insanların din ve vicdan özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olan “Başörtüsü Yasağı”na karşı direnmek için toplanmış bulunmaktayız. Ak Parti iktidarıyla birlikte 28 Şubat sürecinin yol açtığı zulümlerin, kısmı bir normalleşme sürecine girdiği izlenimi görülmekle beraber, sürecin nihayete ermediği, aksine haksızlık ve hukuksuzlukların yaşanmasına, insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesine halen devam edildiği gözlemlenmektedir. Bu günden bakılınca; 28 Şubat süreci ve başörtüsü yasağı dâhil olmak üzere yakın tarihimizin birçok kirli süreçlerinin Ergenekon Terör Örgütünün ve benzeri yapılanmaların maksatlı bir faaliyeti olduğu ayan beyan gözlenmektedir.
Halen üniversitelerde başörtüsü yasağının devam etmesi, eski Genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya ait derin yapılanmayla ilgili ses kayıtlarının ortaya çıkması, Kafes, Sarıkız, Ayışığı planları vb. uygulamalar göstermektedir ki, 28 Şubat süreci halen devam etmekte ya da ettirilmek istenmektedir. İnancımıza göre yeryüzünün mülkü, gerçek hükümdarı, her şeyi en güzel biçimde yaratan Allah’tır. Yeryüzünün bir kısmını kamusal alan ilan ederek buralarda insanların inandığı gibi yaşayamayacağının ifade edilmesi boş bir iddiadır. Herkes kendi inancına, felsefesine göre özgürce yaşama hakkına sahiptir. Kendi haklarına ve özgürlüğüne sahip çıkmayan, başkalarının haklarının çiğnenmesi karşısında da sessiz kalır.
Biz asla hakkımızdan taviz vermeyeceğiz. Ve kim olursa olsun hiç kimsenin haksızlığa uğramasına da asla razı olmayacağız. Başörtülü kardeşlerimiz, kıyafetinden ötürü gerek eğitim, gerekse çalışma hayatında ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Devlete vergisini verirken, evladını, eşini askere gönderirken bu ülkenin vatandaşı olarak kabul edilen başörtülü Müslümanların, eğitim, çalışma hayatı ve inandığı gibi yaşama vb. hakları söz konusu olunca varlıklarına dahi tahammül gösterilmemektedir.
Bunun en somut örneği geçen hafta ilimize bağlı Kestel ilçesinde yaşandı. İlçe Danışma Kurulu Toplantısı’na resmi yazıyla davet edilen TOKİ İlköğretim Okulu, Okul Aile Birliği Başkanı Sevda Can, başörtülü olduğu gerekçesiyle İlçe Milli Eğitim Müdürü Gültekin ÖZCAN tarafından toplantı salonundan kovulmuştur. Tıpkı eşitlik ilkesine aykırı bulduğumuz Danıştay 8. dairesinin son yürütmeyi durdurma kararını kınadığımız gibi, aynı dayatmacı anlayışı ve Ergenekon mantığını sürdürmeyi amaçlayan Kestel ilçe Milli Eğitim müdürünü de bu ayırımcı davranışından dolayı kınıyor, kendisinden başta mağdure Sevda Can olmak üzere tüm velilerden ve kamuoyundan özür dilemesini bekliyoruz.
Bu bağlamda, Demokratik açılım süreci ile Kürt vatandaşlarımızın ve sair toplulukların haklarının sağlanmasına çalışılırken, buna karşın din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engellerin ve başörtüsü yasağının halen devam etmesi, kamuoyu nezdinde hükümetin iyi niyetinin eksik ya da şüpheli olduğu izlenimini doğurmaktadır. inançları ve bireysel tercih hakları gereği örtünen Müslümanların başörtülerine getirilen yasaklamanın hangi demokratik ilke ve teamüllerle izah edildiği Kamuoyu için ciddi merak konusudur.
Hükümetin başörtüsü yasağını, sadece üniversitelerde kaldırma çabası içinde olduğu gözlenmektedir. Hâlbuki yasak sadece yükseköğrenim kurumlarında değil her alanda uygulanmaktadır. Yasağın boyutları alabildiğine genişletilmiş bulunmaktadır. Başörtüsü yasağı yüzünden bugüne kadar okullarından ve işinden uzaklaştırılan, sürgün edilen, soruşturma geçirip ceza alan, sözlü tacize, hakarete ve hatta saldırıya uğrayan, Müslüman kadın ve erkeklerin sayısı on binlerle ifade edilir hale gelmiştir.
Muğla’da, Milli Eğitim Bakanlığı Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğünce organize edilen Çanakkale gezisinin katılımcılarından bir kız öğrenci işgüzar bir despot tarafından otobüsten indirilmiştir. İl Milli Eğitim Şube Müdürü Mehmet Eldem’in emriyle, başörtülü olduğu gerekçesiyle kız meslek lisesi öğrencisi Merve Akgül’ün geziye katılımı engellenmiştir. 17 yaşında bir genç kızı, inancı gereği örttüğü başörtüsünden dolayı cezalandırmak ve herkesin içinde otobüsten inmeye zorlamak bir zamanlar ABD’de ve Güney Afrika’da ırkçı-faşistlerin siyahlara dayattığı ayrımcılığı hatırlatan türden bir despotizmin ürünüdür. Asıl ilginç olan taraf ise bugün, bu ve benzeri her tür ayırımcılığın, adı geçen ülkelerde bile geçmişin utanç duyulan uygulamaları olarak lanetleniyor olmasıdır.
Gayet isabetli bir kararla bu yıl okulların açılışında ilk ders olarak ayrımcılık konusunun verilmesi talimatı veren Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçuyu, bu nedenle tutarlılığa davet ediyoruz. Sayın bakan, eğer amacınız şov yapmak değilse, lütfen derste dikkat çektiğiniz, teşhir ettiğiniz ayırımcılığın, bizzat amiri bulunduğunuz idarecileriniz tarafından da icra edilmesine sessiz kalmayınız!
Başörtüsü; Mümin kadınlara Rabbimizin açık bir emridir. Kaldı ki başörtüsü takmak bireysel bir tercihtir. Bir devletin en birinci görevi, vatandaşları arasında adalet ve güveni tesis etmektir. Bu devletin vergi mükellefi vatandaşları olan Müslümanların, eğitim ve çalışma haklarının eşit olarak tanınması ve inançları gereği başörtüsü takan kadınlarımıza uygulanan ayrımcılığa şartsız ve derhal son verilmesi insan haklarına saygılı bir devletin ve o devleti yönetenlerin asli görevidir. Aksi halde insan haklarına saygıdan ve milli iradeden bahsedilemeyeceği aşikardır. İnsan hak ve hürriyetlerini ihlal niteliğindeki bu yasağa sadece yükseköğrenim kurumlarında değil, tüm alanlarda son verilmelidir.
Gündelik hesaplarla, siyasi oyunlarla, içi boş vaatlerle geçirecek ne vaktimiz, ne de bunlara dayanacak tahammülümüz vardır. Bunun için kılık kıyafetin, hizmet alan/veren farkı gözetilmeksizin, kamu/özel ayrımı yapılmaksızın, eğitim/öğrenim ve çalışma hayatında hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın serbest olduğuna ilişkin özgürlükçü, genel bir düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç olduğu açıktır. İnsan hakları ihlalleri yarım çözümlerle, geçici rahatlatmalarla sona erdirilemez. Yarım çözümlerin ileride sorunu daha da büyümüş olarak karşımıza çıkaracağı apaçık ortadadır. Bu sebeple sadece yükseköğrenimde eğitim gören bayanlara yönelik, kısır ve etkisiz bir çözüm istemediğimizi, ayrımcılığı tüm uygulamaları sona erdirecek net ve etkili çözümler getirilmesi halinde ancak bu hak ihlallerinin engellenebileceğini açıkça ifade ediyor, aksi bir çözümü, çözüm olamayacağı için, kabul edilebilir bulmadığımızı/bulmayacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
Ayrıca Türkiye’nin dört bir yanında başörtüsüne özgürlük için direniş gösteren tüm kardeşlerimizi buradan selamlıyoruz. Bursa, Kocaeli, Sakarya, Akyazı, Konya, Antalya, Ankara, Kütahya, Afyon ve Van’daki kardeşlerimize selam olsun Zulüm bitene kadar eylemlerimize devam edeceğiz ve biz biliyoruz ki hakk ve doğru olan budur. Bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bizler, her ayın ilk Cumartesi günü başörtüsü başta olmak üzere tüm özgürlükler için bu meydanda olacağız.
Bir zamanlar Amerika’da Rosa Parks adında ki zenci bir kadının oturduğu koltuktan yerini bir beyaza vermek üzere kalkmasını isteyen otobüs şoförüne karşı direniş göstermeseydi zenciler hala otobüslere arkadan binip, kendilerinden yerini isteyen beyaz efendilerine yerlerini köle gibi vermek zorunda kalacaklardı.
Özgürlükler cesur ve kararlı direnişlerle elde edilir. bizler bu direnişi özgür ve ülkemizde tek bir başörtüsü mağduru kalmayana dek sürdürmeye hazırız ve buna kararlıyız. Başörtülüler okula ve devlet dairelerine hizmet alan-hizmet veren, yüksekokul-lise ayırımı yapılmaksızın girinceye ve özel kabinlerde başları açtırılarak değil, başörtüsüyle, başları dik ve özgürce girinceye dek mücadelemiz devam edecektir.
Mazlumder Bursa Şubesi
One thought on “Bursa: Başörtüsü yasağına direneceğiz”
artık bizde sıkıldık be kardeşim kadın haklarında temslen kadında olsun biz eğer bir gerekçeyle baş örtüsü diyorsak erkekler olarak haklı gördüğümüzden değil ilahi tecelliyet için istiyoruz cenabı allah inşallah biz ve sizingibilerden sonra tuttuğunu koparan bir nesil var eder inşallah yoksa bu akılla bukadar