Van: Kör ve karanlık günlere geri mi dönüyoruz?

Değişik ülkelerden Gazze’ye gitmek için Mısır sınırına kadar giden İHH konvoyunun Mısır rejimince engellenmesi ve son günlerde bölgemizde meydana gelen olayların savaş ortamını yeniden diriltmeye yönelik olduğunu hatırlatmak üzere toplanan ve bir basın açıklamasıyla yapılan zulümü protesto eden Van’lı müslümanlar, dünya zalimlerinin aynı ortak anlayışla insanlara yönelik kısıtlama, sindirme ve yıldırma politikalarını sürdürmelerini protesto ettiler.

Gazze’yle ilgili basın açıklaması:

Değerli Van Halkı,

Bu gün burada, Siyonist İsrail Devletinin zulmüne karşı, Filistin’li kardeşlerimiz için çabalayan, yeryüzünün onurlu insanlarına destek olmak için toplandık.

Bilindiği gibi, İsrail devleti, kuruluşundan günümüze kadar geçen 60 yıllık tarihi süreç içerisinde, Arap komşularıyla 1949 Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1976 Altı Gün Savaşı 1973 Yom Kippur Savaşı, 1982 Lübnan’ın işgali, 2006 Lübnan Savaşı olmak üzere birçok çatışmaya girmiştir. Bunlara Filistinlilere yönelik Batı Şeria ve Gazze’ye düzenlenen pek çok saldırı da eklenebilir. Bu çatışmaların hepsinde İsrail’in temel amacı, bölgedeki jeopolitik ve demografik dezavantajlarını tersine çevirmek olmuştur. Bunu da büyük ölçüde başarmıştır. 1949-1967 yılları arasında yaklaşık 8.000 mil kare toprağa ve 900 bin nüfusa sahip olan İsrail, 2000 yılına gelindiğinde 10.800 mil kare toprağa ve 6 milyonu aşkın bir nüfusa ulaşmıştır.

İsrail işgal ettiği bu topraklarla asla yetinmemiş, 1949-1967 yılları arasında da Filistinliler’e karşı amansız bir sindirme ve yoketme harekatına devam etmiştir. Bu kanlı katliamlar sonucu, “Gazze Bölgesi”nin dörtte üçünü, “Kudüs Bölgesi”nin yarısını ve kuzeyde “Nahariyya Bölgesi”nin tamamını işgal etmiştir.

Bilhassa 2000′ li yıllardan sonra Filistinliler kendi vatan toprakları üzerinde, bölünmüş parçalanmış bir şekilde, adeta açıkhava hapishanesini andıran ve tamamıyla İsrail’in vicdanına terk edilmiş bir vaziyette yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Değerli Van halkı,

Bugün İsrail’in Gazze’de sivil halka, masum Filistinliler’e karşı yaptığı katilamlar, insan olan herkesin kanını dondurmaktadır. Geçen yıl 27 Aralıkta, yani bu gün, Gazze’ye yönelik başlatılan saldırılar, vahşetin doruk noktası olmuştur. 22 gün süren savaşta 1.434 kişi şehit olmuştur. Bu kişilerden sadece 235’i direniş gücü, geri kalan 960 kişi ise sivillerden oluşuyordu. Sivillerin ise 288’i çocuk, 121’i kadınlardan oluşuyordu. Yine bu süre içinde 5303 kişi yaralanmıştır. Bunların 1606’sı çocuklar, 828’i ise kadınlardı. Yani şehit edilen ve yaralananların büyük çoğunluğu masum siviller olmuştur.

İşgal güçleri bu savaşta fosfor bombası gibi ölümcül kimyasal silahlar kullanmıştır. Siyonist televizyonlardan Kanal-10 Televizyonu, işgal ordusuna bağlı savaş uçaklarının Gazze’ye 2500 sorti yaptıklarını ve 22 günlük savaşta hava kuvvetlerindeki silahların da yarısını kullandıklarını duyurmuştur. Kanalın savaş muhabirinin açıklamasına göre işgal ordusuna bağlı savaş uçakları, söz konusu süre içinde Gazze’ye bin (1000) ton bomba ve füze atmıştır

Değerli Van halkı,

Gazze’nin düşmesi demek belki de sıranın diğer İslam ülkelerine gelmesi demektir. İsrail sınırlarını genişletme noktasında hiç duracak gibi görünmemektedir. İsrail’in hedefi Arz-ı Mevut sınırlarına ulaşmaktır. İsrail Devleti’nin kurucusu ve fikir babası olan Theodor Herzl, Yahudi Devleti’nin sınırlarını “kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki (Orta Anadolu) dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş kanalı” şeklinde tanımlamıştır.

Altyapısı tamamen çöken, suyu içilemeyecek hale gelen ve ambargo nedeniyle dünyayla bağlantısı kesilen, Gazze için bir şeyler yapmak insanlık onuruna sahip herkesin görevidir. Hiçbir şey yapmaya gücü yetmeyen mazluma dua, zalime beddua etmelidir.

Değerli Van halkı,

İngiliz parlamenter George Galloway başkanlığında, içinde Hristiyan, Yahudi ve Müslümanların bulunduğu, 200 araç ve 380 kişiden oluşan Filistine özgürlük konvoyu, bu gün Gazze’ye dayanmıştır. Bu gönüllü kahramanlar, yanlarında götürdükleri yardım malzemeleri ve araçları orada bırakarak geri döneceklerdir.

Filistin’e Özgürlük Konvoyu (Viva Palestina), kuşatma ve ambargo altındaki Filistin topraklarında yaşayan Filistinli kardeşlerimiz için dayanışma amacıyla Amerika, Avrupa ve Asya üzerinden araç konvoyu ile Gazze’ye ulaşmayı hedefleyen bir uluslar arası kampanya ve organizasyondur. Çok sayıda ülkeden çok sayıda Filistin dostu kişi ve kuruluş tarafından desteklenmektedir. Türkiye ayağını İHH İnsani Yardım Vakfı organize etmektedir. Konvoyun amacı; Bir yandan İsrail’in kuşatmasını delmek, öte yandan her türlü yardım malzemesine ihtiyaç duyan Filistinlilere yardım ulaştırmak hem de Filistin ile ilgili dünya kamuoyunun dikkatini çekmektir. 6 Aralık’ta İngiltere’den yola çıkan konvoy Gazze’ye yapılan saldırının başlangıcının yıldönümü olan bugün, tüm engellemelere rağmen Gazze’ye girmeyi hedeflemektedir.

Bizler bugün, burada, Filistin’e sahip çıkmak için yola çıkan, Filistine Özgürlük konvoyuna destek verdiğimizi ve bu onurlu topluluğa teşekkür ettiğimizi ilan etmek üzere toplandık. Tarih, bu yürekli faaliyeti yürütenleri hep hayırla yad edecektir.

Yaşasın Filistin’e özgürlük,

Yaşasın Filistin’e özgürlük konvoyu.
VAHÖP adına

Ercan ÇİPLAK
KÖR VE KARANLIK GÜNLERE GERİ Mİ DÖNÜYORUZ…

Basına ve Kamuoyuna…

Türkiye yine son günlerde dar tünellere girmenin tipik reflekslerini yaşıyor. Hükümet KCK Operasyonları ile ya direksiyonu daha önceki hükümetler gibi savaş-sevicilere teslim etti ya da bir takım güçler başbakanı buna zorluyorlar. Ülke yeni bir sancının arifesinde ve bunda yine ABD ile yapılan görüşmenin nasıl ve ne kadar bir etkisinin olduğu kuşkularını barındırıyor. Ayrıca operasyonların zamanlaması da böylesine hassas bir süreçte dikkatlerden kaçmıyor.

Halkın tercihi ile demokratik bir şekilde seçilen belediye başkanlarının baskınlar düzenlenerek ve kapıları kırılarak evlerine girilmesi ve özellikle bu insanların plastik kelepçeli halde Guantanamo türü görüntülerle basına teşhir edilmeleri ayrıca onur kırıcı ve incitici bir tutumdur. Barışa ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyduğumuz bu süreçte artık gerginleştirici ve tırmandırıcı politikalara tanıklık etmek istemiyoruz. Bu insanların normal yollarla ifadeye davet edilmeleri gibi bir yol bulunduğu halde tahrik ve taciz düzeyi yüksek polisiye girişimlerle alınmaları kuşkuları artıracak denli rahatsızlık vericidir. Bu yeni süreçte polis tahakkümüne mi tanık olunacaktır? Polis devletine geri mi dönüyoruz?

Kelepçeler aslında demokratik siyaset yapma hakkına ve özgür örgütlenme biçimine vurulmuştur. Bu görüntüler 2010 yılı Türkiye’sinin fotoğrafı olarak özellikle mi verdirildi? Hem insanlara demokratik siyaset yapmadıkları için ithamlarda bulunulacak hem de demokratik siyaset aktörlerini bu alanlardan uzaklaştırarak, süreç demokratik olmayan mecralara yönlendirilecek. Bu kaygı verici durum Ak Parti içinde de ‘şahin-güvercin’ yapılanması sorusunu da aynı zamanda akla getirmektedir.

Sokak gösterilerinden şikâyet edenlerin, sokak gösterileri için gerekçeler üretmesi üzücü, aynı zamanda yeniden savaş senaryoları için de tehlike sinyalleri vermektedir. Demokratik siyaset zeminlerinin önünü kapatarak illegal yollara sevk edenler, acaba bu olumsuz yeni sürecin bir parçası değil mi?

Roj TV’ye ve PKK’lilerin cenaze törenlerine katıldıkları yönündeki iddiaların ne kadar sosyolojiden ve insan gerçeğinden uzak olduğu da başka bir açı oluşturmaktadır. Devlet refleksi kabul etsin ya da etmesin, dağa çıkan gençler bu ülke insanlarının çocuklarıdır ve özellikle bu bölgede taziye geleneği çok güçlüdür. Bu son derece doğal ve anlaşılırdır. Kendilerini oylarıyla seçen insanların taziyelerine gitmemek ne vicdani ne ahlaki ne de Kürt geleneği açısından kabul edilebilir bir durumdur. Roj TV’nin yasak olması onu yok kılmayacağı gibi yine bu ülkenin yasalarıyla yasaklanan internet video sitesi Youtube için bizzat başbakan alternatif yollar önermemiş miydi?

Hükümetin şunu iyice fark etmesi gerekir: Demokratik kanallar arttırıldığı oranda Kürt siyasi hareketi de şiddetten o oranda uzaklaşacak ve ülke siyaseti rahatlayacaktır. Başbakanın genelkurmay mantığı ile yani tasfiye amacıyla ortadan kaldıracağı tek şey ancak bu ülkede yeşermeye başlayan iyimserlik ve umut olacaktır. Devlet görsün ya da görmesin ortada bir gerçeklik var ve bu realite demokratik enerjiye dönüştürülmezse yarın çok geç olabilir. Hükümetin tekrar militarist söyleme kaymasıyla kaybeden bu ülke ve bunca emek harcayan vicdanlı kesimler, halklar olacaktır.

Acaba Hükümet Ergenekon duvarına mı tosladı, klasik devlet refleksi mi tekrar egemen oluyor, dengeleri kurma ve koruma adına topuzu kaçırmadı mı? Siyasi iktidarın Kürt meselesinin zorluğu karşısında çaktırmadan açılımdan vazgeçmesi, endişelendiği oy kaybetme riskini ortadan kaldırma çabasının bir sonucu mudur? Hükümetin muhatap tanımayan bu katı politikası nereye kadar sürecek? Kürt sorununun Kürtsüz çözülemeyeceğini kavrayabilmesi için daha ne kadar acı çekilmesi gerekecek? Kör ve karanlık günlere geri mi dönüyoruz? Bu sorular açıklıkla cevaplanmalıdır.

Bu ülke insanı, tek başına iktidar gibi bir imkânı bunca travmatik dönemin diyeti olarak Ak Partiye sunmuşken, Ak Partinin bunca özlem, ümit ve gelecek tasavvurunu elinin tersi ile itmesi anlamına gelebilecek bu politikaları kabul edilemez ve anlaşılırlıktan uzaktır. Kendinize gelin ve savaşa tapanların dümen suyundan hemen uzaklaşın. Klasik devlet refleksi bu ülkeye ancak acı vermiştir. Buradan hükümete sesleniyoruz: O ümit veren yüzünüzü geri istiyoruz.

27 Aralık 2009

VAHÖP adına Bahadır TOK

Mazlumder Van Şb. Y.K. Üyesi

VAHÖP (VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU BİLEŞENLERİ)

GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ, İNSAN-DER, MAZLUMDER, MEMUR-SEN, UMUT IŞIĞI DERNEĞİ, ERDEM-DER, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ, VAN İMAM HATİP MEZUNLARI VE MENSUPLARI DERNEĞİ

Bir cevap yazın