Kütahya: Patriği çarmıha geren başörtüsü yasakçılarıdır!
Kütahya’daki başörtüsüne özgürlük eylemlerinde 13. hafta geride kaldı. Basın açıklamasını Mazlumder Kütahya Şubesi’nden Sosyolog Aliye Özkul okurken, gündeme ilişkin şu çarpıcı yaklaşım ifade edildi: “Fener Rum Patriği Bartelemeos’un “Türkiye’de kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum” demesiyle bir tartışma ortaya çıkmıştı. Pek çoğumuz Türkiye’nin prestijini dünya kamuoyu üzerinde olumsuzlaması yönüyle yaklaştık bu sözlere… Hâlbuki Patrik’in bu sıkıntısı, bizlerin yaşadığı başörtüsü, din eğitimi gibi sistemin tutumundan yaşadığımız mağduriyetle aynı kökten geliyor.”
Basın açıklamasının tam metni:
BİLMEKTEN KORKMAMALIYIZ…
Kıymetli Kütahyalılar ve değerli basın mensupları,
Çok hızlı akan ve birbirinden çok farklı gündemlerle iç içeyiz. Hakkı haykırmak için her hafta toplandığımız bu meydanda bazen kendi ülkemizdeki bazen de dünyada ki hak ihlallerine değinmeye devam edeceğiz.
Üzerinde tartışa durduğumuz temel insani problemlerin başında, kısıtlı dünya nimetlerini paylaşmama sorunu vardır. Dünya’nın bize sunduğu imkânlar insanlara yetebilecekken gelir dünya insanları arasında eşit bir biçimde dağıtılamamaktadır. Modern Dünya’nın, adaletsizliği en aza indirebilmek için ürettiği ortak sözleşmeler insanlık suçu ileyenlere yaptırım uygulayamamaktadır.
Paylaşma sorununu devletlerin ortak olarak kabul ettiği evrensel yasaların tek başına çözemediği açıktır. Bu noktada bireylerde sadece kendi menfaatlerini düşündüğü anlayıştan başkalarını ve doğayı da düşünebileceği vicdanı yeniden uyandırmak gelecek için alabileceğimiz önlemlerden birdir. Vicdan anlayışını ise bireylere öğretebilecek en önemli kurumlar din ve aile kurumlarıdır.
21. yy.ın 10 yılını devirdiğimiz şu dönemde din öğrenimine ilişkin yaklaşımlarımızı gözden geçirme zamanımız gelmiştir. Ülkemizde Milli Eğitim hala, 1930lu yıllarda bütün dünyaya o dönemde hâkim olmuş pozitivist bilim anlayışına dayanan bir yapıya sahiptir. Pozitivizm genel olarak, modern bilimi temel alan ve batı inançları, metafizik ve dini, insanlığın ilerlemesini engelleyen unsurlar olarak gören dünya görüşüdür. Bu anlayışın hâkim olduğu dönemlerde tüm dinler, bütün kadim kültürlerin birikimleri, ölçülemeyen her şey karşısında bilim insanlık için yegâne kurtarıcı değer olarak görülmüştür. Ancak yüzyılın yarısına gelindiğinde dünya ne yazık ki, insanlığa dehşet saçan devasa silahlarla tanışmıştır. Ne yazık ki dünyamızı cehenneme çeviren silahlar modern bilimin verileriyle hazırlanmıştır. Öyleyse kuru bilim tek başına insanlığı vicdansızlıktan alıkoyamamaktadır.
Geçtiğimiz ay ABD’de bir televizyon kanalına konuşan Fener Rum Patriği Bartelemeos’un “Türkiye’de kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum” demesiyle bir tartışma ortaya çıkmıştı. Pek çoğumuz Türkiye’nin prestijini dünya kamuoyu üzerinde olumsuzlaması yönüyle yaklaştık bu sözlere… Hâlbuki Patrik’in bu sıkıntısı, bizlerin yaşadığı başörtüsü, din eğitimi gibi sistemin tutumundan yaşadığımız mağduriyetle aynı kökten geliyor.
Eğitimimizin pozitivist bir temele dayanması, ölçülebilir olan bilginin dışında kalan kadim kültürlere ait birikimlerin öğretilmesini tehlike olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Eğitim sistemimiz için rejim tarafından müsaade edilen miktardan daha fazla dini bilgi verilmesi her zaman problem olmuştur. Topraklarımızda var olan kültürlerden, İslam, Hıristiyanlığın ve Musevilik içinde gelişmiş olan farklı ekoller, mezhepler ve tarikatlarla ilgili temel bilgiler pozitivist eğitim sistemimiz içinde 0 – 15 yaş arası çocuklar için ulaşılmaz hale getirilmiştir. Getirilmeye çalışılmıştır.
Eğitim sistemimizde geleneksel kültürlere ait birikimlerle birlikte, Modernizm karşısında eleştirel olarak ortaya çıkmış ekollerde tehlikeli bulunmuştur. Komünizm, nihilizm ve pek çok ekole ait bilgilerde ulaşılmaz hale getirilmeye çalışılmıştır.
Öyle görünmektedir ki eğitim sistemimizi 80 yıldır yönlendirenler, özelliklede darbeci zihniyet, kendilerinin bilmeye gerek duymadıkları tüm bilgileri Muhtemel tehlikelerin kaynağı olarak görmüş, önlem olarak da bu bilgilerin kendilerinin onayladıkları miktarda sınırlı olarak öğretilmesi yönünde düzenlemeler yapmışlardır.
Bu orandaki dini bilgi dindar olmak isteyen veya sadece din hakkında malumat sahibi olmak isteyenler için yetersiz, hiç öğrenmek istemeyenler içinde bir dayatma halini almıştır. Gençler üzerindeki (!) mahalle baskısını engellemek isteyen eğitim sistemimiz, farkında olmadan baskı yapmaktadır.
Bu nedenle eğitim sistemimiz üzerinde köklü yapısal değişimlere gidilmeli, özellikle din eğitimindeki tekeli sona erdirmelidir. Binlerce yıldır bu topraklar üzerinde manevi rehberlik yapmış kadim kültürlerin, cemaatleri üzerinde oynadıkları manevi terbiye mekanizması yasadışı olmaktan çıkarılmalıdır. Milli eğitim sistemimiz tehlikeleri engellemek için bilme yollarını tıkamak yerine, kültürler hakkında uzmanlaşmış bilim insanlarının çoğalması için çaba harcamalıdır.
Birincil eğitim kurumlarında din eğitimi seçmeli olmalı, sınırını konunun uzmanları belirlemelidir. Dini eğitimi daha fazla isteyenler Sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulmuş ikincil eğitim kurumlarında alternatifler sunulmalıdır.
Buradan İnsan hakları Evrensel Beyannamesinde bütün insanlar çocuklarını istedikleri dini terbiye verme hakkına sahiptir maddesinin var olduğu hatırlatmak istiyoruz. Unutmamalıdır ki ait olduğu kültür hakkında yarım yamalak bilgiye sahip olan insanların kof bir holigana dönüşme ihtimali daha yüksektir. Bu nedenle BİLMEKTEN VE BİLGİ VERMEKTEN KORKMAMALIYIZ. Geldiğiniz için teşekkür ederiz.
Sosyolog Aliye ÖZKUL
MAZLUMDER KÜTAHYA Şubesi