Ankara 210: Asker annelerini yemin törenlerine almayan kimdi?
Türkiye; baş döndüren bir hızla 27 Mayıs 1960 darbesini, 12 Mart 1971 muhtırasını, 12 Eylül 1980 ihtilâlini, 28 Şubat 1997 darbesini, 27 Nisan 2007 muhtırası ile Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz, Eldivan, Kafes ve en son olarak da ortaya çıkarılan Balyoz kod adlı darbe girişimlerini yaşayan bir ülke haline getirilmiştir. Gündeme sunulan iddialara göre Müslüman halkın inançları üzerine senaryolar hazırlanmakta, ülkede bir Alevî – Sünnî çatışması zemini hazırlanmaktadır. İddialar derinlemesine incelenerek, bir an önce sonuçlandırılmalı, gerçekten suçlular varsa hemen cezalandırılarak halkın tedirginlikleri giderilerek iç güvenliğin sağlanması yoluna gidilmelidir.
Diğer yandan, elbette biliyoruz ki, dedelerimiz “Allah Allah” diyerek savaşlara katılmışlardır. Ama yine biz biliyoruz ki, “Allah Allah” dediği için, namaz kıldığı için, hanımının başı örtülü olduğu için yüzlerce subay ve astsubay da ordudan atılmıştır. Eğer varsa ordu içinde, ki yargı bunu belirleyecektir, dün “Allah Allah” diyerek savaşa katılan dedelerimizi istismar edenlerin, bugün “Allah Allah” dediği için ordudan atılanların, askerdeki “Allah Allah” diyerek savaşsın diye gönderdiği oğlunu görmek için tören alanlarına gelen annelerin içeriye alınmayarak tel örgülerin arkasında bırakılanların durumlarını da kendilerinden izah etmelerini istemek herhalde hakkımız olsa gerek… Dün durum öyle idi, tamam! Peki bugünkü manzara, bugünkü uygulama nedir, biz ona bakarız.
Bugün, artık her kesimce iyice anlaşılmıştır ki, halkın özgürlüklerinin önündeki en büyük engel “DARBE ANAYASALARI”dır. Bu anayasaları savunanlar, insanımızın “FİKİR, İNANÇ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ” yönündeki taleplerine cevap verecek bir anayasal düzenlemeye karşı çıkanlar; demokrasi, insan hakları ve hatta rejimi korumak adına bunu yaptıklarını söylüyorlar. Artık, tüm bu tür söylemler arkasına sığınarak halk ve özgürlük düşmanlığı yapanlara gereken cevaplar verilmeli, tepeden inme darbeci / cuntacılara hadleri bildirilmelidir. Ve bilinmeli ki, tüm iradelerin üstüne çıkarak, aklına estikçe sivil iradeye çeşitli bahanelerle müdahale edenlerin önünün kesilmesi, ancak düzenlenecek yeni bir Sivil Anayasa ile mümkün olabilecektir.
Evet, 28 Şubat darbesi, hala düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerinin önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Bundan güç alan kimi resmî ve gayri resmî kuruluşlar ile kimi sözde insan hakları savunulucuğuna soyunan sivil toplum kuruluşları; İslami kimlik, kılık kıyafet söz konusu olunca laiklik maskesini takıp “irtica” yaygaraları ile saldırıya geçmektedirler. Demokratlık, hoşgörü, ötekine saygı gibi övündüğü meziyetlerini hemen askıya alıvermektedirler. Yıllardır Müslümanlar üzerinde gerçekleştirilen tasarruflar, bunların niyetlerini ortaya koymaktadır. Kur’an kursları ile alakalı getirilen düzenlemeler, “Haydi kızlar okula” kampanyalarına rağmen başörtülü öğrencilere yapılan zulüm, baskı ve ayrımcılık, imam hatip lisesi mezunlarını hedef alan katsayı adaletsizliği, başörtüsü sebebiyle görevine son verilen kamu görevlileri, hanımı başörtülü olduğu için görevden atılan personel… Evet, tüm bu yapılan çağ dışı uygulamalar, onların kin ve düşmanlıklarının ne boyutlara ulaştığını göstermektedir.
Tüm bu insanlık dışı uygulamalara son verilerek, daha özgür bir Türkiye’nin önü açılmalıdır.
Basın açıklamamızı bitirmeden yine bir insanlık dramına değinmek istiyoruz. 1948’den beri Filistin’de zulüm ve katliamlarını sürdüren ve savaş suçlusu ilan edilen Siyonist İsrail, Gazze’de hala zulümlerini sürdürmekte, masum halka yönelik insanlık dışı uygulamalarına devam etmektedir. 27 Aralık 2008’de başlattığı 22 gün süren saldırılar sonunda 1400 insanı vahşice katleden İsrail, lağım sularını açarak birçok evin kullanılmaz hale gelmesine sebep olduktan sonra, şimdi de Gazze’nin elektriğini keserek, hastane, okul gibi topluma ait yerlerde sıkıntılar meydana getirmeyi amaçlamaktadır. Diğer yandan elektrikle çalışan su şebekesi, atık su tahliyesi, ısınma, aydınlanma gibi hayatî gereksinimleri de sabote etme planları yapmaktadırlar. Dünyanın gözü önünde yapılan bu insanlık dışı uygulamaları sebebiyle, Siyonist İsrail’i tel’in ediyor, zulme sessiz kalan Hümanist dünyayı da kınıyoruz.
Bir sonraki basın açıklamamızda tekrar buluşmak üzere, katılımlarınız için hepinize, platformumuz adına teşekkürlerimizi sunarız.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
Muhittin Özdemir
Vahdet Vakfı