Van (148): Hak ve adalet herkes içindir

Özelde Başörtüsü sorunu, genelde; düşünce, inanç  ve bütün özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması  için verdiğimiz mücadelemizin 148. kez yine meydanlardayız. Yasaklar ve yasak koyucuların temelsiz mücadeleleri de devam ettiği sürece bizim mücadelemizde devam edecektir. Bizler herkes için eşit hak ve adaletin olması gerektiğini savunup, mücadelemizi de bu çerçevede yapmaya devam edeceğiz. 

Geçtiğimiz ay yine darbe planları ile yatıp darbe planları ile kalktık. Genelkurmay Başkanlığı, ısrarla darbe planlarındaki korkunç senaryoları ve cuntacıların camilere yönelik saldırı planlarını “Allah Allah diyen ordu Cami bombalar mı” diye reddederken, bir bir ortaya çıkan belge ve görüntüler, adeta savunmaları yalanlar niteliktedir. Deşifre edilen bilgi ve belgelere göre, Hava Kuvvetleri eski Komutanı İbrahim Fırtına’nın görevde olduğu dönemlerde, dindar insanları rencide edici talimatlar vermiş olduğudur. Fırtına’nın imzasıyla hazırlanan “Yıkıcı-Bölücü Faaliyetlere Karşı Koyma” Planında yer alan emirlere göre başörtülü vatandaşlar, askerî hastanelere ve askerî tesislere sokulmayacak, yakını örtülü olan personel derhal istihbarat birimlerine bildirilecek, diyen Fırtına; İslam’a ve İslami hassasiyetleri olan insanlara karşı olan kinini “sakal ve başörtüsü çağdışıdır”.ifadesi ile ortaya koymuştur. Öte yandan başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ın da bir hasta ziyareti için gittiği GATA dan içeri alınmayışı bunu kanıtlar niteliktedir.

 

       Ülkemizin zor dönemlerden geçtiği, bu kritik dönemlerin bir takım  faşizan ruhlu insanlar tarafından her zaman istismar edildiğinin farkındayız. Çünkü bir avuç azınlığın, yönetim erk-ini elinde tuttuğunu, ne zaman hegemonyalarına son verecek, ket vuracak demokratik açılımlar ve uygulamalar yapılmaya çalışılsa; Yargı, Yürütme, Yasama bunlarla da yapamazlarsa, joker konumundaki genel kurmay içindeki cuntacı subaylarla darbeler yapılmaya çalışılmaktadır. Nitekim şimdiye dek Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkan; Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Ayışığı, Kafes darbe planlarından sonra bir de geçtiğimiz günlerde yeni bir darbe planı daha ortaya çıkmış olup.”Balyoz” darbe planı adı verilen bu militarist vahşet planı, bir kez daha ordunun ülkeyi yönetme iştahını ve baskıcı vesayetini ortaya koymuştur. Ülke halkı çıkan darbe planları karşısında “Şaşkınlık içerisinde! Mevcut tablo; Bu kadar da olmaz! Dedirtecek cinstendir. 

 

       Yine ortaya çıkan bilgi ve belgelere den anlaşıldığı kadarıyla; Mart 2003 tarihinde, İstanbul’da dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın önderliğinde hazırlanan Birinci Ordu Plan Semineri adı ile 29’u general 162 subayın katıldığı, 12 Eylül’ü model alan ve Balyoz adı verilen darbe toplantılarında planlanan darbe; Hazırlık, harekat ortamının oluşturulması, icra ve yeniden yapılanma. Safhalarından oluşmuş olup. Bu planların en dehşet bölümü ise; darbe şartlarının oluşturulması için yapılacaklar safhasında yer alıyor. Genel kurmay içindeki bu cuntacı zihniyet, hiçbir değer yargısını hesabakatmadan, Cuma namazı vaktinde cep telefonu düzenekli bombalarla Fatih ve Beyazıt camilerinde katliam yapmayı, kendi savaş uçağını düşürmeyi ve bu vesile ile komşu ülke Yunanistan ile ülkeyi savaşa sürüklemeyi, ülkeyi ve halkı faşizan bir diktatörlükle baskı altına almak için bir dizi kirli, karanlık eylemler gerçekleştirmeyi hedeflemiş olduklarını görüyoruz. Bununla beraber E.T.Ö yapılanmasında bulunan ve her türlü anayasal düzene karşı işlenen suçlarda askerin sivil yargı tarafından yargılanmasının önünü yine anayasa mahkemesi engellemiş bulunuyor. Bu kararla beraber Ergenekon soruşturması, kendisini demokratikleşmenin kamburu konumuna getiren anayasa mahkemesi tarafından sekteye uğratılmış olduğunu düşünmekteyiz.

 

        Ülkemizde uygulanan demokratik yönetim söylemlerinin hep lafta kaldığını görmekteyiz. Nitekim Bakanlar Kurulunun 10.07.2001 Tarih ve 2001/2717 Sayılı Kararı ile onaylanan MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi)’nde iç tehdit değerlendirmesi olarak ‘Yıkıcı Faaliyetler; Bölücü Faaliyetler; İrticai Faaliyetler; Azınlık; Çıkar Amaçlı Suç Örgütü; Yolsuzluk; Kayıt dışı Ekonomi; Yasadışı Göçmen; Kara para; Kara paraya Öncül Suç; Mülteci; Sığınmacı; gibi kavramlar suç unsuru sayılabilmekte buna karşın ülkeyi çok büyük kaosa sokan ve çok büyük çapta ekonomik zarara uğrattığı halde cuntacılık ve darbecilik olarak anılmamaktadır. Oysa Türk ceza kanununda cuntacılık suçtur. Fakat bu suçu işleme konumunda TSK olduğundan dolayı, ihtimal dışı olarak öngörülüp İç tehdit değerlendirilmesi kapsamına alınmamaktadır. Bakanlar kurulunun hazırladığı söylenen bu belgeyi, askerin hazırladığı ayan beyan ortadadır. Bu da, bu ülkede askeri vesayetin öteden beri var olduğu ve baskıların süre geldiğini göstermektedir. 1960’lardan beri faaliyette olup, ama özellikle 28 Şubat sürecinde aktifleştirilen ve kara kuvvetleri komutanlığına bağlı olduğu söylenen EMASYA’ oluşumu da, ülkede darbe teraneleri çalan güruhun ne denli oyunlar oynadığını ortaya koymaktadır. Ülkenin huzurlu geleceği için EMASYA denilen oluşumun tutanakla hükmünün kaldırılmasını olumlu bir adım olarak değerlendirmekteyiz. 

       Askerin sivil otoritenin denetimi altına alınması konusunda bocalayan hükümet, başlatmış olduğu demokratik açılım ve Kürt sorunu konusunda sürecin başladığı günden bu güne ciddi ve somut adımlar atılmamıştır. Öyle anlaşılıyor ki hükümet başta Kürtler olmak üzere ve diğer azınlıklar rahatlatacak açılımları zamana bırakmayı yeğlemiş ve halkın beklentilerini bir seraba döndürmüştür. Bununla beraber iktidar karşı tutarlı ve çözüm getirici muhalefet yapamayan partilerin ve bir kısım karanlık odaklarında ülkeyi kaosa sürüklemek için tekel işçileri üzerinden bir muhalefet söylemi yürütmelerine karşı olduğumuz gibi, Hükümetin; Tekel işçilerinin makul taleplerine kulak verip bir an önce durumlarının tekrar ele alınması ve mağduriyetlerinin giderip bir uzlaşmaya varılması için acil eylem planları hazırlamalı ve hayata geçirmelidir.

 

         Ülke sorunlarını had safhada olduğu, toplumun tüm kesimlerinin adeta kendini gözden geçirip değiştirdiği ve daha özgürlükçü bir ortam oluşturmak için herkesin elinden geleni yapmaya çalıştığı bir dönemde Denizli Tabip Odası’nın düzenlediği konferansta İslam’ın kutsallarını hiçe sayan, Peygamber Efendimize yönelik akla ziyan açıklamalar yapılmış olması edepten uzak bir davranıştır. Dünya bilime koşuyorken, oluşan rekabet ortamında ilimle uğraşması gerekirken sözde bilim insanlarının maalesef kendi alanlarını bırakıp halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede insanların kutsallarını aşağılamaları çok çirkin bir davranıştır. Denizli Tabip Odasının “Dinimize, Peygamberimize ve kutsal kitabımız Kuran’a yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyor. Toplumun değer yargılarına karşı saygıya davet ediyoruz. Yaptıkları bu davranıştan dolayı İslam âleminden derhal özür dilemelerini bekliyoruz. 

 

Yekta ÖZEL

Van gökkuşağı Derneği yönetim kurulu üyesi 

 

VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU BİLEŞENLERİ

Gökkuşağı Derneği / İnsan–Der/Erdem-Der / Memur-Sen / Ka- der / Mazlum-Der / Vim-Der  / Umut Işığı Derneği/Anadolu Gençlik Derneği

 

Bir cevap yazın