Afyon (8) 28 Şubat’ın kalıntıları duruyor
Adalet, özgürlük ve eşitlik için burda bulunan herkese selam olsun!..
8.eylemimizi gerçekleştirmenin heyecanını yaşarken, bizi bu eylemleri yapmaya mecbur bırakan adaletsizliklerin, eşitziliklerin hala şiddetle devam ediyor olmasının da üzüntüsünü yaşıyoruz.
7 Temmuz 1997’de İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan, askeriyeye; müdahale etme gerekliliği gördüğü toplumsal olaylara müdahil olma yetkisini kazandıran EMASYA protokolü kaldırıldı. Bu bizler için de bir umut ışıgı olmuştu. Zira 28 Şubatın kalıntısı olan bu protokol yönetimde militarizmi ön plana koyup, sık sık gündemimize gelen darbe planlarının temellerini oluşturmuştur. Ancak ülkemizde var olan bazı yasakların, protokollerin kaldırılması veya var olmayanların bir şekilde gündeme getirilmesi, pratik hayatta her zaman için doğrudan karşılık bulamamaktadır.
28 Şubat darbeci ruhunu bin yıl yaşatmayı ümit edenler, ellerindeki tüm “balyozları” kullanıp adalet ve özgürlükleri “kafes” altına almaya çalışıyorlar. 28 Şubatın en büyük iki kalıntısı olan katsayı adaletsizliği ve başörtüsü yasağını devam ettirmekten vazgeçmiyorlar.
Danıştay daha önceden verdiği “katsayı belirleme ve sınav sistemini değiştirme kararı YÖK’ün elindedir.” kararına ters düşerek kast sistemini andıran katsayı sorununu tekrar gündemimize getirdi. Üstelik bu acımasızca yasağın devamı için Danıştay’a başvuran, haksızlıklara karşı çıkması gereken avukatlardan oluşan İstanbul Barosudur!
Bu karar yargının, yürütmenin alanına giren hususlara müdahalesidir.
Bu karar evrensel hukukun tüm ilkelerini ayaklar altına alma pahasına zulmün, adaletsizliğin ısrarla sürdürülme çabasıdır.
Bu karar milyonlarca gencin hayatını karartan, ‘halka rağmen’ alınan bir karardır.
28 Şubatın diğer bir kalıntısı olan başörtüsü yasağı ise artarak devam ediyor. Ki; Başbakanın eşi Emine Erdoğan’ın ziyaret için gideceği GATA’ya başörtülü olduğu gerekçesiyle alınmaması; yasağın hangi boyutlara ulaştığını göstermektedir.
Aynı GATA’nın ergenekon tutuklusu paşaları kurtarmak için harcadığı çabalar, militarizmin ikiyüzlülüğünü göstermektedir.
Bu olay üzerine açıklama yapan İlker Başbuğ, “keşke olasaydı, keşke hiç yaşanmasaydı” dedi. Genelkurmay Başkanı eğer bu sözü sadece Emine Erdoğan için söylediyse ayrımcılık yapmaktadır. Yok eğer herkes için söylediyse sadece pişmanlık cümleleriyle kalmamalı, sorunun çözümü için bir an önce adım atmalıdır.
Elli senedir hiçbir mantıklı sebebe dayandırılmadan adeta eşkıya yasağını andıran, anlamsız, kaba ve zekadan yoksun bu yasak; diktatörlüğü bu çağda hala sürdürme çabasından başka bir şey değildir.
Bu ülke; başörtülü olduğu gerekçesiyle hastaneye alınmayan, acil kapısında ölüme terkedilen Medine Bircanlara şahit oldu.
Halkının desteğini alıp milletvekili seçilen ancak başörtülü olduğu gerekçesiyle meclisten atılan Merve Kavakçılara şahit oldu.
Ve eğitim almak için gittiği üniversite kapısında coplanarak hastanelik olan daha nicelerine…
En son olarakta başörtülü olduğu için GATA’ya alınmayan Emine Erdoğan’a…
Başbakan, eşinin gözyaşlarını görmek zorunda kaldığını üzülerek paylaştı. Üzüntüsünü anlıyoruz ancak biz başbakandan; eğitim ve çalışma hayatından başörtüsü sebebiyle dışlananların, katsayı mağduriyeti sebebiyle istediği bölümü seçemeyen meslek liselilerin de gözyaşlarını görmesini istiyoruz. Ve yargı diktasına dönüşen bu durumun değişmesi için ‘ACİLEN YARGI REFORMU ve ACİL SİVİL ANAYASA!’ istiyoruz.
Ve halkından aldığı oylarla hükümette bulunup; hala halkı adına yargıya, orduya hükmedemeyenleri de bir an önce görevlerini yapmaya çağırıyoruz.
Afyonkarahisar Hak ve Özgürlükler Platformu