Sakarya (232) Filler dövüşür, karıncalar ezilir
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 232.Basın Açıklaması’nı Adapazarı AKM önünde gerçekleştirdi. Sakarya Dayanışma Derneğinden Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada HSYK’nın kararı ile birlikte Türkiye gündemi değerlendirildi. Eylemde “Başörtüsü İslamın Emri Müslüman Kadının Kimliğidir”, “Direniş Bir Mekteptir Biz de Sakaryalıyız”, “Başörtüsüz Asla”, “Ne 12 Eylül Ne 28 Şubat” “Herkes İçin Adalet”, “TMK ya Hayır” pankart ve dövizleri taşınırken “Başörtüne Emeğine Ekmeğine Sahip çık” Sloganı atıldı.
Basın Açıklamasının Tam Metni
Filler dövüşür karıncalar ezilir
HSYK ‘nın ideolojik kararı haftaya damgasını vurdu. Gündemin tam göbeğinde Erzincan’da Başsavcı İlhan Cihaner’in tutuklanması vardı… Önce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Erzincan Cumhuriyet Başavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasıyla sonuçlanan soruşturmayı mercek altına aldı.
Ardından HSYK da olağanüstü toplanırken toplantıya Adalet Bakanı Sadullah Ergin katılmadı. Yaklaşık dört saat süren toplantı sonrasında alınan kararlara ilişkin yazılı bir açıklama yapıldı. Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK üyesi Ahmet Kahraman ise yazılı açıklama yapılmadan önce toplantıdan ayrıldı. HSYK, haklarında hiç bir soruşturma yapılmamış olan Erzurum özel yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet Savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman Şanal’ın, CMK 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına karar verdi.
HSYK, ayrıca Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet Savcıları Karakullukçu, Yazıcı ve Şanal ile diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasını da kararlaştırdı. oy çokluğuyla alınan bu karar neticesinde dört savcı artık Erzurum’da yürütülen Ergenekon soruşturmasında görev alamayacak.
Hatırlanacağı üzerine her şey Erzincan’daki Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’in, Ergenekon soruşturması kapsamında şüpheli olarak ifade vermesi için daha önce Erzurum’a davet edilmesiyle başlamıştı. Orgeneral Saldıray Berk’e 9- 14 Şubat arasında gelmesi bildirilmiş,Ancak Orgeneral, “hukuk devleti”ne olan saygısını göstererek Erzincan Merkez Komutanlığı aracılığı ile gönderilen davete icabet etmemişti.
HSYK’nın acilen “özel yetkililerini” aldığı Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal, geçen hafta İstihbarat Şube’de görevli bir astsubayın odasında arama yapmak için mahkeme kararıyla birlikte Üçüncü Ordu Komutanlığı’na gitmiş, ancak içeri alınmamıştı.
Ve bu gelişmeler sonunda ise basına bir yargı darbesi olarak sunulan İlhan Cihaner’in tutuklanarak Silivri cezaevine gönderilmesi olayı gerçekleşti.
Neticede tüm Türkiye bir haftadır bu olayla yatıp kalkıyor. Oysa HSYK üzerinden kopartılan teknik ayrıntılara gömülen bu son tartışma geç kalmış bir tartışmadır.
Zira çok iyi hatırlıyoruz ki Şemdinli davasında dönemin Genelkurmay başkanı bizzat yargıya müdahale etmiş, 39 yıl 4 ay ceza alan sanıklar, askeri mahkemeye yatay geçiş yaparak ilk celsede tahliye edilirken Van savcısı Ferhat Sarıkaya aynı HSYK tarafından meslekten men edilmişti. Tüm bu hukuk katliamı yapılırken ne şimdi hukuk havarisi geçinen CHP ve şürekası gıkını çıkarmış ne de AKP hükümeti bu infaz karşısında en küçük bir muhalefet şerhi düşmüştü.
Ancak uluslararası konjonktür çok hızlı değişti ve Askerin huşuneti karşısında selam duranların hepsi şimdi birer demokrasi havarisi kesildiler. İşte bu yüzdendir ki biz bu tutumları samimi bulmuyoruz ve “Devletin zirvesinde yaşanan iktidar mücadelesinde halkın temsilcileri var mı?” noktasında ciddi şüphelerimiz var.
Bu son krizle birlikte taraflar tekrar klasik pozisyonlarını alarak kurumlar üzerinden rövanş kavgasına düştüler.
Askeri vesayetle sivil toplum arasındaki çatışma, hükümetle bazı kurumlar arasındaki kör dövüşüne dönüşmüş durumda.
Yıllarca kirli bir savaşı çocuklarımızın kanı pahasına sürdüren,ülkenin tüm imkanlarını sorumsuzca carcur eden, kendini her türlü denetimin üstünde gören askeri vesayet; Batı’dan icazet alamadığından artık darbe yapamıyor belki ama, iktidarını da son kalesine kadar savunma azminde olduğunu gösteriyor.
Kaderleri ve çıkarlarını askeri vesayetin iktidarının devamında gören siyaset ve bazı kurumlara yerleşmiş bir grupta bu iktidar savaşında her türlü izansızlığı, hakaniyetsizliği ve kötü niyeti yüceltircesine bir tavır içerisindeler.
Ancak biz Müslümanlar açısından asıl önemli olan Sırf darbecilerin karşısında olduğu için kendini Adaletin temsilcisi olarak gören ve göstermeye çalışan hükümet içinde bulunduğu haldir.
Darbe karşıtı olmak tek başına halkın yanında olmak anlamına gelmez. Halk darbelerin karşısında olduğu kadar ekmeği ile oynayanların da, kendisini açlık sınırında yaşamaya mahkum edenlerin de, kimliğini ve inancını yasaklayanların ve bu yasakları meşrulaştıranların da karşısında.
Halkı sadece seçim sonuçları üzerindeki yüzde oranları olarak algılayan, adalet mücadelesini kurumlar arasında ve içindeki mevzi mücadeleler olarak görenler, yanıldıklarını çok acı bir şekilde yaşayacaklardır. Tarih bunu defalarca göstermiştir.
Evet tepedeki iktidar savaşı halk için yapılmıyor. Yükselen yeni bir sınıf ile iktidarı elinden kaptırmak istemeyen oligarşinin arasındaki bir savaş bu.
Tüm toz duman arasında, hayatı üniversite okuyarak bir iş sahibi olabilmek gibi bir cendereye hapsedilmiş milyonların katsayı düzenlemeleri üzerinden nasıl bu kavgaya kurban edildiklerini, eşleri başörtülü hükümetin, bırakın onbinlerce mağduru ilkokuldaki Ece Nur’un başörtüsüne dahi nasıl bürokratik entrikalar çevirerek cevap verdiğini, emek mücadelesi verenlerin nasıl aşağılanıp, tartaklandıklarını çok net olarak seçebiliyoruz.
Bu yüzden buradan tekrar ediyoruz.
Adil olmak Hakkı ayakta tutmakla, güçlünün değil mazlumun yanında olmakla mümkündür.
Devlerin dövüşünde ezilen karıncalar olmamak için, mazlumlar, haklılar ve Hakkı savunanlar dayanışma ve direniş ile mükelleftirler.
Allah direnenler ile beraberdir.
SAGİR adına Sakarya Dayanışma Derneği