Bursa (4): Ece Nur’u, arkadaşlarını, yasağı unutmayacağız, unutturmayacağız!
Bursa Mazlumder öncülüğünde gerçekleştirilen başörtüsü yasağına karşı “direniş” eyleminin dördüncüsü Orhangazi parkında kötü hava şartlarına rağmen gerçekleştirildi. Basın açıklamasını Mazlumder yönetiminden Ahmet Tilci yaptı.
Basın açıklamasının tam metni
Değerli basın mensupları saygıdeğer katılımcılar
Başörtüsü yasağına karşı Bursa’da başlattığımız eylemlerin dördüncüsüyle karşınızdayız. Bundan 13 yıl önce 28 Şubat 1997 de MGK’ da alınan kararlarla ülke bir karanlığa sürüklendi. Sivil siyasete inen darbe ile başını örten hanımlara devletin alanı olarak ilan edilen kamusal alanın kapıları tamamen kapatıldı. Bir sürek avı ile bu hanımların askeriyede, bürokraside ya da herhangi bir kamu kurumunda etkin görevi olan aile fertleri tespit edilip ya memuriyetten atıldı yahut görevde yükselmeleri engellendi.
Başörtüsü yasağını hukuk dışı bir uygulama olarak gören hâkimler, savcılar sürgün edildi ya da görevlerinden ihraç edildi. Sadece başa örtülen örtüyü değil, onun yerine ikame edilen şapkaları ve ideolojik olduğu iddia edilen perukları dahi yasaklayan uygulama doğrudan başları örtülü kadınları, dolaylı olarak da onların aile üyelerini ve toplumu hedef aldı.
Alevilerle, Kürtlerle, dindarlarla sorunu olan tek parti diktası anlayışıyla şekillenen devlet aygıtı başörtüsüne getirdiği yasakla toplumun tamamını adeta dışladı.
Ayrımcılığa maruz kalan pek çok kesime başlarını örten kadınlar da eklendi.
Darbecilerin bin yıl süreceğini iddia ettikleri 28 Şubat ötekileştirilen, yok sayılan halkın tepkilerine on yıl dayanabildi. Ancak gerçek manada 28 Şubatın bitmesi o dönemde alınan tüm toplumu baskılayan kararların yürürlükten kaldırılmasıyla olacaktır.
28 Şubat 1997 den bu güne geçen on üç yıl içerisinde direkt veya dolaylı olarak başörtüsü gerekçesiyle mağdur edilen milyonlarca insan kamu imkânlarından eşit ve adil faydalanamayarak ayrımcılığın faturasını en acı bir şekilde ödemiştir.
Başı örtülü olduğu için memuriyetten atılan binlerce bayan tüm özlük haklarını kaybetmiştir. Dinen, örfen, ahlaken ve evrensel hukuk ilkelerine göre suç unsuru sayılmayacak kıyafetler ilkel ve yobazca bir yaklaşımla suç ilan edilmiş ve bu insanlarımızın temel hakları ellerinden alınmıştır.
Toplumların hayatında on yıl çok uzun bir süre değildir. Ancak bireylerin hayatında bir yıl bile çok uzun bir süredir. Geldiğimiz noktada bu gün tüm Türkiye buna tanıktır.
Balyoz, kafes, sarıkız, sakal, çarşaf, eldiven vb. bil cümle kılık kıyafet isimleriyle gündem olan darbe planları ve bu planların hazırlayıcıları yargılanırken 28 Şubat darbecileri de yargılanmalıdır.
28 Şubat süreci çerçevesinde suçlanan ve cezalandırılan herkesten devlet özür dilemeli ve iadeyi itibar yapılmalıdır.
Başörtüsü taktığı için memuriyetten atılanlara tüm özlük hakları aynen devam etmiş sayılarak iade edilmeli.
Memuriyetten ayrı kaldığı süre zarfında kaybettiği ekonomik kazanımlar tazminatıyla birlikte ödenmeli.
Kaybedilen yıllar memuriyete sayılarak emeklilik işlemleri bu anlayışla yeniden yapılandırılmalı. Eşi veya yakını başörtülü diye ordudan atılanlara da aynı haklar iade edilmeli.
Bugün artık başları örtülü kadınlar kendi ilçelerindeki belediyelerin meclislerine dahi kabul edilmiyorlar. Ülke çapında temsiliyet hakkı şöyle dursun, sokaklarındaki çöp sorunu üzerine bile söz söyleyemeyecek hale getirildiler. Türkiye, kadınlarının 1934 yılında seçimlere katılma hakkına sahip olduğuyla övünen bir ülke. Buna rağmen ülkedeki kadın nüfusunun %62’sini oluşturan başları örtülü kadınlar bugün 2010 yılında seçilme hakkından tamamen mahrum bırakılıyorlar. Demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimlerin hiçbir aşamasında görev alamıyorlar, sandık gözetmeni dahi olamıyorlar.
Üniversite eğitimi, devlet okullarında eğitim almak bir yana, devlete ait dikiş-nakış kursunda dahi başlarını açmaya zorlanıyorlar. Bu ayrımcı uygulamaları şikâyet edecekleri, haklarını talep edecekleri resmi makamların kapıları da aynı yasak sebebiyle kapalı…
Sırf başı örtülü olduğu için seçilme hakkı elinden alınan veya seçilme hakkı verilmeyen hanımlara yerel ve ulusal meclise seçilme engeli kaldırılmalı.
Başörtüsü yasağı eğitim kurumlarının her kademesinde kaldırılmalı. Devlet memurluğu dâhil hiçbir yerde başörtüsü yasağı uygulanmamalı.
Ülkemizde dezavantajlı tüm birey ve gruplara yönelik hükümetin başlattığı açılımlar kapsamına başörtülülerde alınmalı herkesin kendisi olarak özgür, saygın ve adil bir şekilde kamusal alanda yer almaları sağlanmalıdır.
Halkın tüm kesimlerinin özgürleşmesi talebine direnen ilkel ve çağdışı anlayışların oluşturduğu suni direnişlerin farkında olarak bir kez daha ve yüksek sesle dillendiriyoruz
Diyarbakır’da İlköğretim Okulu’nda başörtüsü taktığı gerekçesiyle okulunda türlü sıkıntılar yaşatıldıktan sonra evinden uzakta bir okula sürgün edilen 12 yaşındaki Ece Nur Özel adlı öğrencinin mağduriyeti devam ederken, son gelişmeler Ece Nur’la birlikte benzer haksızlıklara uğrayan başka öğrencilerin bulunduğunu gösteriyor.
Diyarbakır Yenişehir İlköğretim Okulu 8′inci sınıf öğrencisi Sabiha Alaş ve Şair Sırrı Hanım İlköğretim Okulu 8′inci sınıf öğrencisi Büşra Ayata da başörtülü okuma talebi nedeniyle okul yönetimleri tarafından ayrımcı ve baskıcı uygulamalara maruz kalıyorlar.
Dini inançları gereği örtünen fakat en temel insani hakları gasp edilen Ece Nur Özel, Sabiha Alaş ve Büşra Ayata hakkında okul yönetimlerinin yaptıkları tüm işlemlerin suç olduğunu ve haklarında gerekli soruşturmaların açılması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Hiç kimse dini, dili, etnik kimliği ya da kılık-kıyafeti gerekçesiyle ayrımcılığa ve baskıya kesinlikle maruz bırakılamaz. Bizler bu meydanda başörtüsü yasağını unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı yineliyoruz.
Mersinde bir gurup CHP li kadın halifeliğin kaldırılışının 86. yılını bahane ederek yanlarında getirdikleri çarşafları yırtarak çiğnemelerini şiddetle kınıyoruz. Bu zavallı gurup yenilmişlik psikolojisiyle ne yaptığını bilmemektedir. Halkın değerleriyle savaşı sürdüren bu zihniyet ülke gerçeklerinden ne kadar uzakta olduğunu da ortaya koymuştur.
Değerli basın mensupları saygıdeğer katılımcılar!
Başörtüsü suç değildir. Bu gün başörtüsünü suç sayan sırf başı örtülü diye insanları suçlayanları yarın kendi çocukları dahi kınayacak ve babalarından utanç duyacaktır.
Ülkenin aydınlarına sesleniyoruz. Ülkemizin akil ve akleden insanlarına sesleniyoruz. Hukukçulara, akademisyenlere, sanatçılara, kanaat önderlerine sesleniyoruz. Ve en önemlisi hükümet organlarına, milletvekillerine, siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına sesleniyoruz kısaca kamu vicdanına haykırıyoruz. Bu çağdışı, hukuk dışı uygulamaların ortadan kalkması için hep birlikte mücadele edelim. Bu üç beş Ergenekoncunun beyin körelmesi izan körelmesi akıl körelmesi sonucu başlattığı yasaklara bir millet olarak iştirak etmeyelim.
Yoksa gelecekte bizlerde çocuklarımızın yüzüne bakamayız. Gelişen ve özgürleşen dünyada başı dik bir konumda kalmanın tek ve biricik yolu herkesin özgürce ve kendisi olarak yaşadığı bir dünya inşa etmektir.
Yeni Türkiye eski Türkiye’nin tüm ayıplarını temizlemeli ve sırtındaki tüm kamburları atarak yarının dünyasında yerini almalıdır. Bu değişime ve dönüşüme direnen bürokratik oligarşi evrensel değerler önünde diz çökmelidir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, Türkiye’nin son yarım yüzyılına damga vuran, sistematik hukuk ihlallerine karşı en önemli dava olan Ergenekon davasının yargıçlarını değiştirmeye çalışması, soruşturmayı yürüten savcıları görevden almak istemesi, hukuk adına kabul edilemez. Ergenekon davasına açıkça müdahale anlamını taşıyan, hukuk dışı bu girişimlerini şiddetle kınıyoruz.
TSK ile HSYK, ordu ile yargı baskıcı jakoben anlayışları destekliyor görüntüsü vermemeli. Temel insan hakları ve Evrensel özgürlüklere özellikle de halkın önemsediği değerlere karşıt söz fiil ve tavır içerisine girmemeli.
Ordu ve yargı bir milletin olmazsa olmazıdır. Herkesin ordusu ve herkesin yargısıdır. Hiçbir düşünceden yana olarak hiçbir düşünce veya guruba karşı olmamalıdır.
Değerli basın mensupları çok saygın katılımcılar!
28 Şubat’ın ürünü olan birçok yasağın kaldırılmasına rağmen başörtüsü yasağının hala devam ediyor olmasını kabuledilemez bulduğumuzu ve bu yasağın devamından yana olanları bu meydanda zalim ilan ediyoruz.
Türkiye tarihindeki darbelerin kınandığı, darbe planlarının yargılandığı bu günlerde 28 Şubat post-modern darbesinin son tortusu olan EMASYA protokolü kaldırıldı. Fakat 28 Şubat’ın temel taşlarından olan “başörtü yasağı” hala orta yerde duruyor. Bu ayrımcılığın sona ermesini ve adaletin sağlanmasını beklemek yerine, adalet talebimizi bugün, şimdi, burada, ertelemeden ve başka herhangi bir sorunun çözülmesine tahvil etmeden dile getiriyoruz.
Bursa Mazlumder ve burada toplanmış bulunanlar olarak bizler darbeler tarihi ile yüzleşme inisiyatifinin toplumun çeşitli kesimleri tarafından ortaya konduğu ve darbe planlayanların yargılandığı bu süreçte 28 Şubat’ın temel taşı olan bu vahim yasağın ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz. Hükümeti de bu vahim yasağı hayatın her alanından kaldırması için derhal göreve davet ediyoruz. Zira yarın “denedik ama olmadı” sözünün mağdurlar için hiçbir değeri olmayacaktır.
Mazlumder Bursa Şubesi olarak bu gün burada bu meydandan bir kez daha ilan ediyoruz ki; Bu deli saçması yasak sürdükçe yasaklara karşı onurlu direnişimiz artarak devam edecektir.
MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ ADINA AHMET TİLCİ