Sakarya (237) Yasak her yere yayılırken tepkisiz kalmayın
12 Eylül Askeri diktatörlüğünün, kendi keyfine göre oluşturduğu “Danışma Meclisi”ne hazırlattığı 12 Eylül Anayasası, zaman zaman yapılan kısmi değişikliklerle birlikte 28 yıldır yürürlükte kalmayı başardı. Türkiye, 28 yıldır bu dayatma anayasasından muzdarip olmasına rağmen,bugüne kadar tümüyle değiştirilemediği gibi,köklü değişiklikler de yapılamadı.Hükümetin hazırladığı ve diğerlerine göre biraz daha esaslı değişiklikler ihtiva eden son Anayasa Değişiklik taslağı belli oldu ve kamuoyuna açıklandı . Yıllardır 82 Anayasası’nın değiştirilmesi gerektiğini söyleyip duran CHP ve MHP paketi daha görmeden reddetti. Arkasından HSYK/Yargıtay/Danıştay üçlüsünün , “yargıyı ele geçirmek” şeklindeki, ancak bir düşman karşısında kuşanılabilecek bir söylemle değişikliğe karşı, savaş açtıklarını izledik.
Günümüze uymayan 1982 darbe anayasasında kısmi değişiklikler yapan bu paket de, toplumun istek ve beklentilerine yeterli ölçüde cevap vermekten uzaktır. 1982 askeri darbe anayasası aslında tümden değiştirilmelidir. Her zaman açıklamaya çalıştığımız gibi milli ve manevi değerlerimize bağlı, özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı, demokratik ve bağımsız bir “Sivil Anayasa” ya ülkemizin ihtiyacı vardır. Başta başörtüsü olmak üzere insan hak ve özgürlükler konusunda esaslı bir iyileşme vaadi olmayan bu paketin de yetersiz olduğu açıktır. YAŞ kararlarına ve HSYK kararlarına yargı yolunu açan, HSYK.nın üye sayısını ve seçilme yönteminde değişiklikler getiren,yine, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiren, Savaş hali dışında, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasını kaldıran, Memurlara grev hakkı tanınmaksızın toplu sözleşme ve sendika hakkı tanıyan, parti kapatmayı zorlaştıran ve mevcut Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi kaldırılarak 12 Eylül’e yargı yolu açan bu değişiklik paketinin; eksikleri, gedikleri bulunsa, itiraz edilecek, kaldıracak,düzeltilecek tarafları olsa bile; bu paket, demokratikleşme ve sivilleşme yolunda atılmış küçük bir adım olarak görünmektedir. Ancak, malum zevatın 12 eylül dayatma anayasasına isyan etmeyip, Hükümetin meşru yoldan yapmaya çalıştığı kısmi iyileştirmelere isyan etmesinin ,Cuntadan kalma anayasayı değil, o anayasanın bazı maddelerini demokratik yollarla değiştirme çabasını “dayatma” olarak görmesinin altında yatan gerekçeleri biliyoruz. Yeni anayasa çerçevesinde kopartılan yaygaranın, paketteki demokrasi düzeyiyle bir ilgisinin olmadığının farkındayız. Çıkan bu çıngarın, tıpkı Cumhurbaşkanlığı krizi, tıpkı 367 kararı, tıpkı başörtüsü düzenlemesinin iptali, tıpkı katsayı kararı gibi, son derece sarih biçimde gözüken “ideolojik” nedenleri olduğunu görüyoruz. Hükümetin ağzıyla anayasa tutsa, bu malum zevatın olur vermeyeceğini, ille de ‘meşruiyet’e toslayacağını, mutlaka gizli ajanda söylemiyle refüze edileceğini biliyoruz.
Statükonun saltanat kayığında sahip oldukları konforu kaybetme korkusu yaşadıklarını biliyoruz.
‘Değil yüzde 47, yüzde 97 bile seçmiş olsa fark etmez, biz istersek istediğimiz partiyi kapatırız..’ diyebildiğiniz ‘yargı cumhuriyeti’ tehdit ediliyor diye kıvrandığınızı biliyoruz.
Yaygara koparıyorsunuz, çünkü öngörülen değişiklikle ‘yasama yürütme, halkın iradesi falan tanımam. Biz istemedikten sonra bu ülkede hiç bir şey değiştirilemez.. Çıkan her yeni yasayı, değişikliği iptal edebiliriz..’ deme hakkınızı kaybetme riskiyle karşı karşıyasınız.Bunun için bağırdığınızı biliyoruz.
Yıllardır bu ülkede halkın oylarıyla seçilmiş Hükümetlere; “İktidar olabilirsin ama muktedir olamazsın” diyenler, Yıllardır her türlü hukuksuzluk ve zorbalıklarına rağmen kendilerine dokunulamayanlar , kendilerinin Dokunulmaz olduklarını vehmedenler,yıllardır bu ülkede hak etmedikleri ve sahip olmadıkları yetkileri kullanarak haksız güç ve servet edinenler, kendilerine dokunulmaya başlanınca, askerî vesayet rejiminin payandaları sarsılınca, sahip oldukları güç ayaklarının altından kaymaya başlayınca,tam bir panik içersinde saldırmaya başladılar.Vesayet sistemi adına sahada, yüksek yargının kaldığı bir dönemeçte, sivil irade kararlılık içersinde hareket etmeli bu iradenin arkasında durulmalıdır.
Hafta içersinde, Renault’nun çalışanlarının başörtülü eşleri ve yakınlarının tüketim kooperatifine alınmamasına ilişkin haberlere rastladık. Sözkonusu uygulama nedeniyle(MAZLUMDER), başörtülüleri kantine bile almayan Renault’yu devlet erkanına ve şirketin Fransa’daki merkezine şikayet etti.
Bursa merkez PTT’den devlet erkanı ve Renault genel merkezine yazdıkları mektupları gönderen MAZLUMDER üyeleri, fabrikanın başörtülülere karşı tutunduğu çağdışı tavra tepki gösterdi. Gazetecilere bir açıklama yapan MAZLUMDER Bursa Şube Başkanı Hasan Ünal, yıllardır devlet eliyle yürütülen başörtüsü yasağıyla ibadet ve inançlara müdahale edilerek ayrımcılık uygulandığını söyledi.
Özel sektörün de yasağın devlet eliyle yürütülmesinden cesaret alarak ayrımcılığa sebep olduğunu savunan Ünal, “Daha evvel Tofaş ve Bosch’da olduğu gibi Renault da başörtülülere karşı ayrımcılık tutumuna girdi. Fabrikanın kooperatifine başörtülü almayan fabrika hakkında gereğinin yapılması için devlet erkanına şikayet ediyoruz. Konuyla ilgili yazdığımız mektubu devletin zirvesine gönderiyoruz. İnsanları, emekleriyle inançları arasında tercihe zorlayan bu ayrımcılık suçunun biran evvel önlenmesi ve her türlü yasak ve engellemelerin kaldırılması gerekiyor. dedi.
2008’de namaz kıldıkları için işçileri işten çıkaran Renault, zulmünde sınır tanımadığını gösterircesine elinde tuttuğu istihdam gücüne dayanarak yeni bir zulüm sergileyerek başörtülüleri kantine bile almaz hale gelmiştir. Başörtülü bir kadını fabrika çalışanları için hizmet veren kooperatif merkezine almayan fabrika, ayrımcılığa uğrayan aileyi aşağılamıştır.. İnsanların iş ve aş ihtiyaçlarını zaaf, istihdam gücünü de baskı ve zulüm aracı olarak görenlerin bir an evvel durdurulması gerekir.
Yıllardan beri “Yerli” diyerek bu ülkenin insanlarına teneke arabaları satan Renault’a, , bu milletin değerlerine savaş açanların yerli olamayacağını hatırlatarak, kendilerini gerçekten yerli olmaya çağırıyoruz.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin yeni uygulamaya koyduğu indirimli elektronik ulaşım kartlarını, fotoğrafları başörtülü olan öğrencilere verilmeme uygulaması devam ediyor.
İnternet üzerinden kabul görmeyen başvurularını bu defa elden yapmak isteyen bir grup başörtülü öğrenciler, velileri ile birlikte gişe memurları ile görüştü. Ancak sonuç yine değişmedi.Başörtülü öğrencilerin ulaşım haklarını gasp eden CHP’li İzmir Büyük Şehir Belediyesine bu haksızlığa son vererek ayrımcılık yapmadan herkese hizmet sunmaya çağırısında bulunuyoruz.
SAGİR BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU ADINA
İLİM VE HİKMET VAKFI