Yüzünü örtmek yasaklanabilir mi?
Batı dünyasında İslam korkusunun yayılmasının işaretleri gün geçtikçe artıyor. Minare yasağı referandumları, cami inşaatı girişimlerine karşı yer yer gösterilen tepkiler, Müslüman olmanın güvenlik güçleri nezdinde olağan şüpheli olmak için yeterli hale gelmesi, başörtüsü yasağının sınırlarının genişletilmesi çabaları, vb… Giderek farklılaşan bu yasaklar, engellemeler, şüpheli olarak damgalamalar listesine son aylarda bir yeni konu eklendi: Kadınların yüzlerini bütünüyle veya sadece gözlerini açıkta bırakan peçeyle örtmelerini kamu mekanlarında ve sokakta yasaklamak.
Belçika Parlamentosu İçişleri Komisyonu, geçtiğimiz günlerde, yüzü bütünüyle örten peçeli çarşafla sokakta dolaşılmasını yasaklayan bir kanun tasarısını oybirliğiyle kabul etti. Mecliste grubu bulunan bütün partilerin desteklediği bu tasarı, meclis genel kurulunda Nisan sonunda kabul edilirse, Belçika Avrupa ülkeleri arasında böyle bir yasağı ilk kez uygulayan ülke olma şerefine nail olacak.
…
Cumhuriyet ilkelerine aykırı
Fransa’da ise geçen yaz başında Komünist Partisi’nden bir milletvekilinin, “Ulusal topraklar üzerinde burka ve nikab kullanımı konusunda bir araştırma komisyonu” kurulmasını talep etmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Sarkozy “burkanın ülkede istenmediğini” ilan etti. Araştırma komisyonu Ocak ayında “yüzü tam örten peçe”nin bütün kamu hizmetlerinde ve kamu ulaşım araçlarında yasaklanmasını önerdi. Gerekçe olarak da, “cumhuriyetçi değerlerin cemaatçi değerlere üstün olduğunu” belirtti. Ardından, iktidar partisi milletvekilleri, “halka açık yerlerde ve halka açık yol ve sokaklarda yüzünü bütünüyle örtmeyi yasaklayan” bir kanun tasarısını meclise sundu. Kanunun gerekçesinde böyle bir yasağın, Cumhuriyet’in “onur, özgürlük, eşitlik, kardeşlik” ilkelerine dayandığı hatırlatılıyordu.
Fransa’da Danıştay sadece idari yargı işlevi görmez. Aynı zamanda kanun ve kararname tasarılarını hükümetin talebi üzerine inceleyip görüş bildirir. Danışma işlevi, yargı işlevi kadar önemlidir. Netameli bir konu olduğu için, Fransa Başbakanı bu kanun tasarısını parlamentoya sunmadan önce Danıştay’dan görüş istedi. Danıştay genel kurulunda 25 Mart’ta kabul edilen görüş, yasakçı zihniyet için soğuk bir duş etkisi yaptı.
“Böyle bir önlem itiraz edilemeyecek herhangi bir hukuki temele dayanmamaktadır” diyor Danıştay üyeleri. Uygulanması durumunda çok “ciddi riskler”, “çok büyük belirsizlikler” yaratacağı ve hukuki temelinin çok zayıf olacağını vurguluyorlar. Dünyada laikliğin kalesi olarak bilinen Fransa’da (Türkiye’deki uygulamanın bu anlamda laiklik olarak tanımlanması kadim bir tartışma konusudur) Danıştay, böyle bir kanun tasarısının laiklik ilkesine dayandırılmasının mümkün olmadığını çok açık biçimde belirtiyor. Laikliğin kurumlar ve kamu görevlileri için zorunlu bir ilke olduğunu, topluma veya bireylere zorunlu kılınamayacağını, bunun yegane istisnasının ilk ve orta eğitim kurumları olduğunu hatırlatıyor.
Raporda, kişi onurunun korunması amacının “kişisel özerklik ilkesine” aykırı biçimde uygulanamayacağı belirtiliyor. Kişisel özerklik ilkesini de, “herkesin, başkasına zarar vermedikçe, kendini ahlaken ve fiziki olarak tehlikeye atıyor dahi olsa, kişisel inançları ve tercihlerine uygun biçimde hayatını sürdürme hakkı” olarak tanımlıyor.
Danıştay üyeleri, böyle bir yasağın kadın ve erkek eşitliği ilkesinden hareketle uygulanmasının da mümkün olmadığını vurguluyorlar. Eşitlik ilkesinin “kişinin kendisine, yani kişisel özgürlüğünün kullanımı konusunda uygulanamayacağını, kişiye yönelik olarak diğer kişilere karşı ancak uygulanabileceğini” belirtip, “kişinin isterse bu ilkeye aykırı bir davranışı kendine yönelik olarak benimseyebileceğini” hatırlatıyorlar. Benzer biçimde salt “kamu düzeni” kavramının da böyle bir yasağın uygulanmasına temel oluşturmayacağını, aksi takdirde sonuçları önceden kestirilemeyecek bir toplu baskı alanı yaratılacağının altını çiziyorlar.
Örneklerle uygulama
Fransız Danıştay’ı kamu alanında genel bir peçe yasağı getirilmesinin temel hak ve özgürlüklere aykırı olacağını belirttikten sonra, böyle bir yasağın güvenlik ve kamu düzeni açısından yer, zaman ve koşullarının kesin biçimde önceden kanunda belirtilmesi koşuluyla uygulanabileceğini söylüyor. Böyle bir yasak, Danıştay’a göre, kişinin kimliğinin, cinsiyetinin ve yaşının denetlenmesini gerektiren durumlarla sınırlı olmalı…
Fransa’da Danıştay’ın görüşünü laiklik ilkesinin ayaklar altına alınması olarak yorumlayan var mı, bilmiyorum. Olduysa bile, bu görüşler internette okuyucu yorumu seviyesinin ötesine pek gitmemiş olmalı ki, siyasal partilerin veya derneklerin sözcüleri şimdilik sessiz kalmayı tercih ettiler. Fransa’da iki bin civarında kadının yüzünü peçeyle örttüğü tahmin ediliyor. Salafist akımlarla mücadele için alınması gerektiği öne sürülen bu yasaklama girişimi, Danıştay’ın temel hak ve özgürlüklerin ve laiklik ilkesinin çerçevesini bir kez daha çizme olanağı verdi. Aynı zamanda, Belçika ve Fransa’da bu kanun girişimleri Salafizmle mücadele adı altında, çok daha geniş bir Müslüman topluluğunun kendini damgalanmış hissetmesine yol açtı.
Cumhuriyet ilkeleri adına yasaklar yoluyla cemaatçilikle mücadele edilebilir mi? Edilirse, Fransız Danıştay’ının hatırlattığı gibi, sınırları çok kesin biçimde çizilmemiş bir kamu düzenini koruma amacı, “sonuçları önceden kestirilemeyecek bir toplu baskı alanı yaratır” mı? Yaratmaz diyenler bugün galiba otoriter laikçi cephede saf tutuyorlar. Bizdeki üniversitede başörtüsü yasağı konusuna, laik Fransa’nın Danıştay raporu ışığında geri dönelim mi?
AHMET İNSEL