‘Ezberci eğitim’ üzerine ‘ezbersiz eğitim’ sosu

Nice zaman ülkemizde ve hatta dünyada çok geniş veya dar platformlarda hem eğitim hem de ezberci eğitim konuşulur durur. Hatta eğitimin bizzat kendisi ezberci eğitimle birlikte anılır çoğu zaman. Ya daha çok kaza sonrası toplanan kalabalığın bilgiçliği vardır bizlerde ya da polisin “dağılın” ikazının anlamsız bekleyişi. Kimilerinde “durun! hiç kimse kıpırdamasın ve ancak benim görüşlerimi dinlemek için beklesin” edası vardır. Oysa ne kolaycı tahlillere başvurup sistemi topa tutmak tek başına bir anlam ifade eder; ne de yeni bir şey bulmuşçasına ezberci eğitimdeki yanlışların temelini batı aydınlanmacılığında arama rahatlığı ve bahtsızlığı.

Kısa bir süre önce bir İslami bilim araştırma dergisinde ezberci eğitim başlıklı yazı gözüme çarpmıştı. Gerek alıntı yaptığı bir yazarın ifadeleri gerekse yazarın yazı boyunca sergilediği oldukça kendinden emin, meziyetli ve hünerli tavrı beni rahatsız etmişti. Çünkü; yazar en sonunda dönüp dolaşıp ezberci eğitimin yanlışlığını batıdaki aydınlanmacı temelde buluyor ve bunu bulmanın bir iç huzurunu, dinginliğini yaşıyordu kendince. Aslında bu huzurlu oluşta ödevini bitirmiş bir öğrencinin rahatlığı ve sorumluluğunu bir kenara fırlatıp atma pervasızlığı da vardı.

Yazar ezberci eğitimin yerine neyin konulması gerektiğinin tesbiti üzerinde dururken, kendisinin de onun yerine neyi koyduğunu tam olarak anlatamıyordu doğrusu. Biz söyleyelim yine ezberci bir geleneği… “ bir çözüm cümlesine dair tek bir kelime duymayız yapılan tartışmalarda”(*) diyor yazar.

Ve yazının sonunda çözüme ulaşıyoruz. Yazarımız bakın nasıl bir bilgelik ortaya koyuyor: “ ….. Bu açıdan bakıldığında, ilk ve esas bilgilerin ezbere olarak zihin ve gönül dünyasına alınmasında zarar değil, büyük faydalar vardır……” (*) iyide bunda bir terslik yok. Elbette çocuk için hem de okul çağına başlama yaşlarında hafızanın öğrenmedeki rolü çok büyüktür. Yani kimsenin buna itirazı yok. Hem bu eğitim dünyasının yeni bildiği bir şey de değil. Evet amerikayı keşfetmeye devam edelim. Bakın yazarımız son olarak neler söylüyor: “ ……Fakat elbette insanlar hayatının kalan kısmında ezberledikleri şeylerin hakikatini anlamak ve tefsir etmekle mükelleftir. Tıpkı çocuğun önce elifba’yı öğrenip ayetleri ezberleyip daha sonra bu ayetlerin tefsirine ve tafsilatına çalışması gibi.” (*)

Allah’ım nasıl da düşünemedim ben bütün bunları!..

Tamamda ezberci eğitime çözüm olarak yeni bir şey söylemiş olmuyorsunuz ki..

Üstelik batının aydınlanma felsefesini çöpe atmak niye?..

Batı aydınlanmacılığını eleştirirken demezler mi hani senin aydınlanma sürecin. İlmin, hikmetin, medeniyetin. Nerede inşa ettin onu gözden ırak bir yerde mi? Hani nerede demezler mi?

Ezberci eğitimin nedenlerini dinde görenlere neden bu kadar aceleci cevap yetiştirme telaşındasınız anlayamadık. Din elden mi gidiyor. Yazar “ezberci eğitim üzerine” adlı bu makalesinde Hilmi Yavuz’un bir yazısından alıntılar yapıyor:

“…. Din, asla ezberci ve skolastik bir disiplin değildir. Çünkü; İslam veya herhangi bir semavi din, kutsal kitapların ezberlenmesi ile ne yetinmiştir ne de din bu ezberle hayata geçirilmek imkanını bulmuştur. Yüce kitabımızın bizi sürekli ‘taakkul ediniz!’ diye uyarması bundandır.” (*)

İşte tam burada ayrılıyoruz yazarla ki bu ayrı bir yazı konusu olabilir kanaatimizce.

Ancak azda olsa değinmekte fayda mülahaza etmekteyiz.

Öncelikle inanç olarak değil de inanılan din olarak günümüzde biz dinin afyon yüzüne şahit olmaktayız. Çünkü; günümüzde ılıtılmış İslam, yani özünü kaybetmiş haliyle ezberlemekle yetinilmiş ve öylece tüketilmek üzere servis edilmiştir.

Üstelik islamın bu ezber üzerinden hayata geçirildiğini defaatle görmekteyiz. Yani yazarın söylediği gibi kur’anın ‘akletmez misiniz’ uyarısının dinlendiğine pek şahit olmadık. Gerçekten tarih boyu buna şahit olsaydık, bizimde bir aydınlanma geleneğimiz olurdu. Kendi ‘rasyonalist’ yaklaşımlarımız olurdu. Bu sefalet üzere olmazdık. Yaşayan kur’ana inanırdık, ölü bir kitaba değil. Ve o kitap bizi diriltebilirdi Onu raflara, mezarlıklara, dillerin ezberine gömmeseydik.

Hilmi Yavuzun bu ifadelerine sarılan yazarın fanatik futbol taraftarı hoşnutluğu içinde olması bizi oldukça şaşırttı.

Ve kendi kanaatlerine göre Hilmi Yavuz son noktayı koyuyordu; (pardon topu tam köşeden ağlara gönderiyordu)

“Aslında ezbercilik, bana göre elbet, Skolastik düşüncenin değil tam tersine Aydınlanma düşüncesinin veledizinasıdır.”(*)

Gerçekten ilginç, demek ezbercilik, aydınlanma felsefesinin gayrî meşru çocuğu imiş.

“ Hilmi Yavuzun işaret ettiği nokta, aydınlanma aklının öncülük ettiği ansiklopedi fikridir. Nitekim ansiklopedist adıyla anılan kimseler, o dönemde ortaya çıkmışlardır. Ve bunlar arka arkaya sıralanmış malumatın ezberlenmesiyle bilgi basamaklarının en yukarısına çıkabileceklerini düşünüyorlardı. Yavuz’a göre, günümüz ezberci eğitim sisteminin temelini oluşturan maya, işte bu ansiklopedistlerin fikir dünyasına çaldığı mayadır. Dolayısıyla, ezberci eğitimde sorumlu tutulması gereken, din değil, Aydınlanmanın ta kendisi olmaktadır! İşte batıyı da doğuyu da bilince ve ezbere konuşmayınca işin asıl hakikati bu şekilde ortaya konabiliyor.” (*)

Bilginin ansiklopedik ve alfabetik sözcükler aracılığı ile aktarılabileceği fikrinin ilkel olduğu bir gerçek yani ‘ibtidâi’. Peki ne anlama geliyor bu kelime ‘başlangıcı olan’, ‘işlenmemiş’, ‘ilkel olan’ demek.

Ansiklopedistlerin aydınlanmada katkısını reddedemezsiniz. Bilginin yoğrulmasında ansiklopedinin, sözlüklerin rolü çok büyüktür. “ Kamus(sözlük), namustur.” Diyor Cemil Meriç yine batı aydınlanmasına tanıklık etmiş bir entelektüel olarak.

‘Malumatların ezberlenerek bilginin doruğuna ulaşabileceği’ fikrini bütün bir batı aydınlanma geleneğine mal etmek ne sizi haklı kılar ne de batı aydınlanmacılığını haksız. Olayı bütün tarihi gerçekliğinin dışına çıkarmak olur ki bunun adı da ancak cehalettir.

Elbette başlangıcı olan yani ilkel olan dönüşür başkalaşır. Bu kendi diyalektiği gereği böyledir. Bu başlangıçta olanı yani önce olanı reddetmeyi gerektirmez bilakis onu kabul ederek geliştirmeyi gerektirir. Bilim ve teknikte ilerleme böyle sağlanmıştır. O çok eleştirdiğiniz batı dünya hâkimiyetini böyle elde etmiştir. Yani her şeyi olduğu gibi kabul ederek değil; reddederek, sorgulayarak, eleştirerek. Biz de eleştiri kültürü bile oluşmamıştır.

Rahat geniş caddelerde tehlikesizce yürümek şiarımız olmuş. Düşünmeden, akletmeden, anlamadan, ağlamadan, çıldırmadan hiçbir şeyi elde edemez hiçbir şeye sahip olamazsınız.

Yada sahip olduğunuz şey sizin değildir.

Bir medeniyet tahayyülünüz de gerçekleşemez böylelikle.

Ve bu yüzden kendi eğitim sisteminizdeki aksaklıkları kendinizden değil başkasından bilirsiniz. Kendi kişiliklerini gerçekleştiremeyen insanlarda, toplumlarda savunmacı tavır sergilerler ve kişiliklerini tamamlayamazlar. Bir medeniyet oluşturamazlar.

Ezberci eğitime mahkûm kalışımızı tek başına ansiklopedistlerin dünya fikir tarihine çaldığı mayada aramak gerçekten; değil batıyı, doğuyu bilememek kendi ayak ucunu görememek anlamına gelir.

Yazısında eğitime dair bir sistem eleştirisi yapsaydı yazarımız, en azından günü kurtarabilirdi.

En azından ; “kültürün, eğitimin ve medeniyetin tek mümkün şekli, Avrupa maskesine sahip olmak değildir.” deseydi yazarımızla birlikte bir yerlere varabilirdik.

Yine tüm sosyal ve eğitim yaşantımızın “asimile” olduğundan şikayetçi olsaydı çözümün de ancak; asimile olmadan yani ‘benzemeden’ kendin olmaya karar vermekle başlayacağını anlayabilirdi yazarımız.

Ali şeraiti “ Asimilasyon benzer kılma anlamındadır, yani Avrupalı olmayıp kendini avrupalıya benzetme demektir.” der. Yani ancak benzetebildik kendimizi. Avrupalı olamadık. İçiniz rahat etsin. Ama kendimiz de olamadık.

Sistemle barışık onunla omuz omuza yer aldık her safta. Bu her devir maskesini değiştirerek böyle devam etmiştir. Sistemin dışına çıkabilmek hiçbir tağut, hiçbir put ve gelenek karşısında eğilmeyen bir başın taşıyabildiği aklın yani hür bir vicdanın cesaretiyle gerçekleşebilir.

Bu da ancak İbrahim(a.s.) gibi tek başına kendi vicdanınla kendini oluşturmakla mümkün olabilir.

İşte tüm ezberleri bozan, ‘ezbersiz eğitimi’ gerçekleştirmenin tek yolu..

Afiyet olsun…

Ebuzer Said, Sakarya

(*) Zafer dergisi, eylül 2009 ‘ezberci eğitim üzerine’ Ömer Baldık, sayı:393

Bir cevap yazın