Sakarya (243) Maalesef haberler yine beyaz değil
Bu haftada maalesef sizlere sevindirici güzel haberler veremeyeceğiz. Çünkü zâlim ve müstekbirler zulüm ve gasp operasyonlarına son vermiyorlar ve de zulme ve haksızlıklara uğrayanlarda maalesef o zâlim ve müstekbirler kadar olsun seslerini çıkarmıyor, çıkaramıyorlar. Hani bir söz var ya, o tayfadan birinin söylemiş olduğu rivâyet edilen: “Bu memlekette namussuzlar kadar namuslularda cesaretli olmadıkça” diye. Bu da işte öyle bir şey.
Hani nerede başörtüsü mağdurları, hani nerede işten çıkarılanlar veya asgari ücret ucûbesine mahkûm edilenler, hani nerede her türlü zulme ve baskılara mâruz kalanlar. Onlarda seslerini şu dünyayı ve ülkemizi ateşlere atan, insanları perişan eden, sömüren ve süründürenler kadar yükseltmeli değiller mi? Yoksa susunca, pısınca acıyıp ta zulüm ve baskılardan vaz mı geçeceklerini zannediyorlar? Hâlbuki bu ne kötü bir aldanış!
Kısaca geçen haftamıza şöyle bir göz atalım, bakalım dünyada ve ülkemizde neler olmuş;
*** Başörtüsü Suç Değildir: Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili; “kamusal alanda türban takılmasının suç olmadığı” yönünde önemli bir karara imza attı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Başbakan Erdoğan’ın eşlerinin kamusal alanda başörtüsü takması ile ilgili yapılan suç duyurusunda takipsizlik kararı verdi. Başsavcı vekili “türban konusunda TCK’da suç tanımı ve müeyyide olmadığını” ifade etti. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın eşleri hakkında yapılan suç duyurusunu değerlendiren Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili, verdiği takipsizlik kararıyla önemli bir tartışmaya da son noktayı koymuş oldu. Kararda “Bir fiilin suç oluşturabilmesi için Türk Cezâ Kanunu’nda ya da özel cezâ kanunlarında suç olarak tanımlanması ve müeyyidesinin bulunması gerektiği’’ ifade edildi. Başsavcı vekilinin verdiği takipsizlik kararında, “iddia edilen olaylar bakımından ceza hukukunda suç tanımlamasına yönelik bir düzenleme ve müeyyide bulunmadığı gibi, aynı konuda idari bir soruşturmayı gerektiren düzenlemenin de mevcut olmadığı ve bu nedenle soruşturma evrakının intikal ettirileceği bir başka idari makam da bulunmamaktadır” dedi.
Suç duyurusu dilekçesinde, “kamu alanı sayılan yurt dışı görüşmelere ve yurt içinde Anayasa ve yasalar ile belirtilen resmî günlere, dinî kıyâfet olan ve siyâsî simge niteliği bulunan türban ile katılarak suç işledikleri” iddiasında bulunulmuştu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının verdiği bu kararı değerlendiren hukukçular bugüne kadar Anayasada herhangi bir yasak olmadığı hâlde kamusal alanda başörtüsü yasağı tartışması yaşandığını ancak bu kararın böyle bir yasak olmadığını teyit eder önemli bir karar olduğuna dikkat çekti.
Çektiler çekmesine de, şimdi sormak hakkımız değil mi? Bunca zamandır yapılan bu haksızlıklar nedir? Peki, haksızlıklara uğrayanlar nerede? Yeri göğü inletmeli değiller miydi? Heyhât, bu karar kimseyi ilgilendirmedi bile. Belki de kimse duymadı herhâlde!!!
*** Başörtülüler Kışlaya: Bir garip uygulama ve yine garip bir sessizlikte İmam-Hatipli kızların Millî Güvenlik Dersi çerçevesinde kışlaya götürülmelereri! Hani başörtülüler şikâyet edip duruyorlar ya, onlara nisbet. Amma bu iş öyle değil, her zaman ki gibi, başları açtırılarak. Bu asker ağabeyler ne olur onlara teslim edilmiş olan erleri-ana kuzularını korumanın bir yolunu bulsalar da hergün birçok ocağa ateş düşmese, analar ağlamasa. Herhâlde işte onu beceremiyorlar veya Balyoz tamiri, Kafes örülmesi gibi çok ciddi işlerden fırsat bulamıyorlardır. Ne diyelim bu işlere müsaade eden yetkililere ve okul idarecilerine!!!
Asıl yapılması gereken bu çağdışı kalmış dersin biran önce okul müfredatlarından kaldırılması değil mi?
Şimdi bu olanlara bakıp ta şu garip ülkemize şaşmamak mümkün mü? Bir yerde alabildiğine hak ihlâlleri, zorbalıklar; diğer tarafta Ankara Cumhûriyet Başsavcılığının verdiği karar. Hani derler ya; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Veyahut gücü gücü yetene! Evet, ey zulme ve haksızlıklara uğrayanlar yâni bizler, gelin zâlimlerimize âşık olmayalım. Sonra ateş bize de dokunur.
*** Vakit Gazetesinde 10 Kasım 2003 tarihinde yayınlanan bir yazıdan dolayı 312 General kendilerine hakâret edildiği gerekçesiyle dâvâ açmıştı ve bu dâvâ bu hafta tekrar sonuçlandı. Çünkü daha önce verilen karar bozulmuştu. Ama ne sonuç; tam bir linç! Vakit’i faizleriyle birlikte 1 trilyon 800 milyar lira’yı bulan tazminat cezâsına mahkûm ederek, tam bir “linç” kararı verildi. Bu dâvânın, Ergenekon iddianâmesinde de geçen ETÖ’cülerin, bir yiğit ses olan Vakit gazetesini susturmak için gazeteyi tazminat dâvâsına boğma plânının bir parçası olduğu açıkça görülmektedir. Bizler bu yiğit gazeteye ve gazetecilere revâ görülen zulme sessiz kalmayacağız ve her türlü desteği vereceğiz.
*** Ve dünyanın yaramaz çocukları İsrâiloğulları, Siyonist Yahûdiler, 28 Kasım 2009 tarihinden beri “İHH İnsânî Yardım Vakfı” Batı Şeria Temsilciliğini yapan ve Filistin’de yürütülen proje ve faaliyetlerin tetkik, denetim ve çeşitli işlemlerini gerçekleştirmek üzere görevli olan İzzet Şahin’i, 27 Nisan 2010 tarihinde gözaltına alarak 10 günden fazladır nezârethânede tutuyorlar. Siyonist rejim tarafından mahkemeye çıkartılan Şahin’in duruşması bir hafta sonraya ertelendi. Kötü muamele, âdil olmayan yargılama, haksız yere tutulma gibi temel insan haklarını hiçe sayan bu uygulamanın son bulması için gerekli tüm girişimlerin âcilen yapılmasını yetkililerden bekliyoruz.
Ayrıca, Türkiye’nin Siyonist İsrail’in (OECD) “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü” üyeliğinide veto etmesini bekliyoruz. Bunun hem ülkemiz, hem bölge, hem de dünya açısından hayırlı olacağı kanaatindeyiz. Arap kamuoyu ve Avrupa’daki Müslüman teşkilatlardan Türkiye’ye bu üyeliği veto etmesi yönünde çağrılar geliyor.
Türkiye’nin üyelik konusundaki kararının önemli olduğu ortadadır. Şâyet belirli dengeleri gözetme adına Siyonistlerin “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü”’ne girmesi konusunda Türkiye karşı tavır almazsa, AK Parti Hükümeti’nin Filistin meselesindeki vebâli büyük olacaktır. Hükümet, ne adına olursa olsun bu yanlışın parçası olmamalıdır.
Şimdi “Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük” çağrısına kulak verme zamanıdır. Sakarya’nın Filistinli dost ve gönüldaşları, haydi gemilere. Gönüllerimizle, ellerimizle, dualarımızla. Aman zaman kaybetmeden; hani “tufan gelmeden” gemilere biniverelim. Sonra geç olmasın, sular bizi yutmasın.
Sakarya Adâlet Girişimi Başörtüsü Platformu
Adına Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şûbesi ( Sâhir AKÇA )