Türkiye nereye gidiyor?
Hakkâri’de 12 askerin öldürülmesi ve İstanbul`da askeri servis aracına yapılan saldırıda 4 kişinin hayatını kaybetmesinden sonra Türkiye siyaseti panik yaşıyor.
Bundan önce de defalarca 10-15 kişinin öldürüldüğü bu gibi olaylar sonrası aynı tepkilere şahit olduk.
Her seferinde devletin zirvesi toplanır, çok “ciddi” kararlar alınır ve ne hikmetse olaylar durduktan, ortalık yatıştıktan sonra söylenenler unutulur,
Her şey tekrar eski şekliyle devam eder.
Yaklaşık 30 yıldır aynı filmi izliyoruz.
Ancak bu sefer durum farklı.
Kıran kırana devam eden iktidar mücadelesi (savaşı demek daha doğru) sona yaklaşmış durumda.
Sovyetler Birliği`nin dağılmasından sonra bütün dünyada ciddi değişimler meydana geldi.
Avrupa Birliği`nin kendi içinde vize ve gümrükleri kaldırarak bütünleşme sürecini hızlandırması da aynı döneme rast geldi.
Türkiye`de Kemalizm`in tekçi ve laikçi ulus devlet anlayışının da mutlaka bir değişim geçirmesi gerektiğini ilk fark eden ve siyasi hamleler başlatan Turgut Özal oldu.
Tayyip Erdoğan`dan beklenen de büyük oranda Turgut Özal`ın yolunda ilerleyerek Türkiye`yi demokratik bir hukuk devleti haline getirmesiydi.
Toplumdaki bu beklenti ile ABD`nin Irak işgali aynı döneme rast geldi.
AKP kadroları ABD`de görüştükleri Neo-Con`larla Yahudi lobilerine Ortadoğu`daki projelerine destek sözü verince yolları açıldı.
Uzun uzadıya bu süreci anlatacak değilim.
Bugün gelinen noktada evdeki hesap çarşıya uymadı.
Başbakan Erdoğan, halk tabiri ile “Ne İsa`ya ne Musa`ya yaranabildi”.
Başörtüsü meselesinde İslamcılar,
Cemevleri sorununda Aleviler,
Demokratik açılımda Kürtler tatmin edilemedi.
Üstüne üstlük Kemalistler, ABD, İsrail, Anayasa Mahkemesi, her biri ayrı ayrı nedenlerle AKP ile ters düştü.
Son süreçte PKK de adeta hükümete savaş açtı.
PKK`nin en büyük (belki de tek) hedefi muhatap alınmak ve bu sayede Abdullah Öcalan`ı hapisten çıkarmak.
PKK başlıca iki nedenle tekrar silaha sarıldığını söylüyor:
1. Kürt açılımının üzerinden neredeyse bir yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen ciddi bir adım atılmadı.
Yeni bir anayasa yapılacağı söylenmesine rağmen yapılmadı.
Kısmi anayasa değişikliği paketine Kürtlerle ilgili hiç bir şey koyulmadı.
Köy, kasaba, dağ, nehir isimleri bile iade edilmedi.
Kısacası AKP Kürtleri kandırdı, oyaladı.
2. Kürt meselesini çözmek yerine Hükümet PKK`yi tasfiye planını ön planda tuttu.
Hâlbuki dağdakileri öldürmeyeceğiz, siyasi bir afla topluma kazandıracağız. Dağda silahla gezeceklerine ovada siyaset yapsınlar deniliyordu.
KCK operasyonları ile 1550 kişi tutuklandı.
Taş attıkları gerekçesiyle 4000 çocuk hakkında dava açıldı, 300`ü cezaevine konuldu.
Başbakan`a göre ise tüm yaşananlar dış kaynaklı ve PKK bir ülkenin (İsrail kastediliyor) taşeronluğunu yapıyor.
Bu konuda da Başbakan doğru bir değerlendirme yapamıyor ve taşeronu kullanan esas müteahhitleri Ankara`da arama “zahmetine” katlanmıyor.
Tıpkı Şemdinli`de olduğu gibi eşeğini kaybettiği yerde değil başka bir yerde arıyor veya bu hesabına geliyor.
Hükümetin bu bakış açısı ile yeni bir hamle yapması, silkinerek ayağa kalkması zor gözüküyor.
İslamcı kadrolar ise büyük oranda olan biteni seyrediyor ve sadece slogan atıyor.
Kemalistler planladıkları bir CHP-MHP koalisyonuna karşı tam gaz yol alıyor.
Bu yolda sorun çıkarabilecek Mustafa Sarıgül benzeri tüm “ayrık otları” ustaca ayıklanıyor.
Ak Parti, Gülen cemaati, ABD`nin Obama`da sembolleşen Demokrat-küresel kanadı, Türkiye`deki İslamcılar, bu durumda ne yaparlar, nasıl pozisyon alırlar, ayrı bir yazı konusu.
Seçimlere 3-5 ay kaldı.
Allah`ın hesabı ise başka!
Altan Tan / Özgün Duruş