Antalya: Kanın durması için çatışmalara son!
Öncelikle Antalya’dan uğurladığımız, terörist İsrail devleti tarafından Mavi Marmara gemisinde şehid edilen kardeşlerimizi selamlıyor, onları rahmetle anıyoruz. Mavi Marmara gemisine terörist İsrail Devleti tarafından yapılan saldırıyla beraber düğmeye basılmışçasına ülkede olaylar patlak vermeye ve ölüm haberleri gelmeye başladı.
Yıllardır devam eden kirli savaş yine can almakta; anaların yüreğine ateş düşmektedir. Kimine göre “iç savaş”, kimine göre ise “terör” olarak adlandırılan yaşadığımız olaylar adı her ne olursa olsun insanların evlerinin önündeki cenaze törenlerinin varlığını yok etmemektedir. Bizler şunu iyi biliyoruz; yaşanan acının asıl sebebi ulus devlet dayatmasıdır. Bu dayatmayla Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan her kesimden insanın etnik kimlikleri ve konuştukları diller yok sayılmış yerine “Yüce Türk Ulusu!” kavramı getirilmiştir. Bu yok sayma devam ettikçe sorunların artarak devam edeceği de bir gerçektir.
Kürt açılımı adıyla hükümetin yaptığı çabalar yetersiz kalmış, hayal kırıklığına yol açmıştır. Ancak daha önce böyle bir sorunun varlığı bile kabul edilmezken, devletin “Kürt Sorununun” adını kabul etmesi büyük bir gelişme olmasına rağmen yeterli olmamıştır. Her iki tarafın da makul şartlarda anlaşmayı öngörmeleri gerekmektedir. Adı Milli Eğitim sistemi olan ama aslında nesilleri öğütmekten başka bir işe yaramayan bu sistem nesillere “Yüce Türk Ulusu!”nun varlığını kutsamaktan başka bir şey öğretmemektedir. Nerde kaldı sahip olduğu etnik kimliğinden dolayı, “diğeri” olarak gördüğüne saygı duymak ve onunla aynı topraklarda dostça yaşamak.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan Gazze yardım gemilerine yapılan saldırılara gösterdiğimiz tepkileri, Filistin halkına gösterdiğimiz haklı duyarlılığı, kendi coğrafyamızda yaşanan acılara ve kana göstermemek, hepimizi yakan bu ateşe karşı duyarsız kalmak, İslami ve insani bir duyarlılık olamaz. Bu süreçte vahye en büyük davet, zalimlerden olmamak, zulmü deşifre etmek ve mazlumun hakkını savunmaktır.
Başbakan Erdoğan’ın açılım sürecinde Kürt sorununu doğru tanımlaması umut verici olmuştu. Ancak bu açılımının içi bir türlü doldurulamamış ve başlarda ‘Kürt açılımı’ diye adlandırılan sürecin kısa bir süre sonra ‘kardeşlik projesi’ olarak değiştirilmesi, barışı hissettiren havayı güvensizlik ortamına dönüştürmekte gecikmedi. Son yaşanan olumsuz gelişmeler ve artık sivil halkın da tahammül sınırını aşan operasyonlara karşı hükümet, hızla inisiyatif alarak Kürt açılımının içini doldurmalı ve pratiğe yönelik adımlar atmalıdır. Silahlı kuvvetlerin biran önce askeri operasyonları durdurmasını, PKK’nın da silah bırakmasını ilk adım olarak gördüğümüzü ve bu çift taraflı ateşkesin bir an önce sağlanmasını zorunlu yol olarak görüyor ve ivedilikle istiyoruz. Antalya Özgür-Der Temsilciliği olarak vicdan sahibi herkesi, bu kanı durdurmak için, hak ve adaleti haykırmak için meydanlara çağırıyoruz.
“Yaşadığımız coğrafyadaki adaletsizlikler bir gün son bulur mu?” diye soruyoruz ama ne mümkün. Daha önce Doğru Haber gazetesinin “Raporu olmasına rağmen neden serbest bırakılmıyor.” ve “Böyle adalet olmaz olsun.” şeklinde gündemleştirdiği kanser hastası mahkûm Cahit Durmaz, Ankara Numune Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Bir yıl önce bağırsak kanserine yakalanan Cahit Durmaz’ın, cezaevi doktorlarının, hastalığına “mide rahatsızlığı veya karın ağrısı” teşhisi koyması kanser olduğunu öğrenmesini geciktirdi. Bir insanın en temel hakkı olan hastalığını öğrenme ve bu süreçte tedavi olma hakkının geciktirilmesi büyük bir suçken bununla da yetinilmeyerek Cahit durmazın 8 ay önce 7 uzman doktor tarafından aldığı ‘cezaevinde kalmasının hayati tehlikesi vardır’ raporuna rağmen, Cahit Durmaz serbest bırakılmadı. Yetersiz ve aksak tedaviyle hastalığın vücutta giderek yaygınlaşması sonucu Durmaz vefatından önce 30 kiloya düştü. Şimdi soruyoruz Cahit Durmaz’ın ölümünün bedelini kim ödeyecek? Ankara 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nin Müdürü, Başgardiyanı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Adli Tıp, Cezaevi Savcılığı ve en başta da Adalet Bakanlığı Cahit Durmaz’ın ölümünden sorumludur. Derhal bir soruşturma başlatılarak sorumlular bulunmalı ve cezalandırılmalıdır.
Başörtüsüne karşı yasak ve baskılar halen devam ediyor. ÖSYM sınava girecek öğrencilere yönelik tanıtım filminde “başörtüsü” ile “silahı” bir tutarak aynı kategoride değerlendirmiştir. On milyonlarca insanın Müslüman kimliğinin inkârı anlamına gelen başörtüsü yasağı zulümdür, işkencedir, insanlık dışı bir uygulamadır. Yasağın her alanda devam ettirilmesini şiddetle kınıyoruz. Vekillerin unuttuğu, görmezden geldiği bu vahşi yasak, asılların dik duruşuyla her zaman hatırlatılacaktır.
Yasakların sürdüğü ülkemizde tüm yasaklara karşı dik duruşun, direnişin sembolü olan farklı illerdeki platformların onurlu mücadelesi kararlılıkla devam etmektedir. Buradan diğer platformlardaki kardeşlerimize selamlarımızı gönderiyoruz.
Ey başörtülüler!
Ey başörtülü anneleri, babaları!
Ey başörtülü eşleri!
Ey başörtülü kardeşleri!
Ey başörtülü akrabaları!
Ey başörtülü arkadaşları!
Ey başı açık vicdan sahipleri!
Gördüğünüz gibi siyasiler başörtüsü sorununu çözemiyorlar, çözmek istemiyorlar. Kimi sorunu çözeyim diye rant elde ediyor, kimi sorunun önündeki engel olarak rant elde ediyor.
Artık yeter diyoruz. Özgür-Der Antalya Temsilciliği olarak Allahın emri, Müslüman kadınların kimliği olan başörtüsüne uygulanan yasağa karşı herkesi daha fazla ses çıkartmaya davet ediyoruz. Gelin soruna sahip çıkalım.Kimseden dilenmeden, hakkımızı direnerek almalıyız. Özgürlükler verilmez alınır.
“Öyleyse çözülmeyin ve moralinizi bozmayın. Eğer yüreğinizde gerçek iman varsa sırtınız asla yere gelmez”.(Al-i İmran 139)
Yaşasın başörtüsüne özgürlük…
Yaşasın Filistine özgürlük…
Yaşasın tüm mazlum halklara özgürlük…Şunu da çok iyi biliyoruz ki
“BİZLER KENDİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE KAVUŞMADAN FİLİSTİN’İ ASLA ÖZGÜRLEŞTİREMEYİZ.”
Allah’a emanet olun.
ÖZGÜR-DER
ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE EĞİTİM HAKLARI DERNEĞİ
ANTALYA TEMSİLCİLİĞİ