Ayrılan yollar ve Kürt sorununda muhatap kim sorusu
Dönüm noktaları çok önemlidir. Ülkelerin, milletlerin, şahısların hayatlarındaki dönüm noktaları onları alır, bambaşka noktalara götürür. Bir daha hiç bir şey kolay kolay eskisi gibi olmaz, olsa bile aradan uzun yıllar geçmesi gerekir.
Fransız İhtilali, Rusya’daki Bolşevik Devrimi, İran İslam İnkilabı ülkeleri, halkları hatta bütün bir dünya için önemli dönüm noktalarıdır.
İnsanların hayatlarında da aynı durum söz konusudur.
Yanlış bir meslek seçimi, mutsuzlukla biten bir evlilik veya trajik insanı sakat bırakan bir trafik kazası hayatı alt üst eder.
Önceki hayata geri dönmek, herşeye yeniden başlamak çoğu kez mümkün olmaz.
Kürt siyasetinin de son bir kaç yüz yılda belli başlı dönüm noktaları vardır.
Kürdistan’da hüküm süren 25 Kürt Beyi’nin 1514’teki Çaldıran Savaşı’nda İran Şahı Şah İsmail’e karşı Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’i desteklemeleri son yüzyılların en önemli dönüm noktası olmuştur.
Kürdistan Beyleri’nin Yavuz’la yaptıkları özerklik anlaşması 400 yıl devam etmiştir.
Bütün bir Kürt tarihini ve tarihin dönüm noktalarını, Tanzimat 1. ve 2.Meşrutiyet ile Kurtuluş Savaşı dönemlerini uzun uzadıya anlatacak değilim.
Bana göre son yılların en önemli dönüm noktası olan 1991 seçimlerinden bahsetmek istiyorum.
Kürt Siyasetinin iki ana damarı var, biri İslami dindar; diğeri laik ulusalcı damar.
1960’lara kadar İslami, dindar çizgi Kürt siyasetinde çok daha etkilidir ve Kürt Kanaat Önderlerinin önemli bir kısmı medrese ve Nakşibendi kökenlidir.
Şeyh Said, Kadı Muhammed, Şeyh Mahmude Berzenci, Molla Mustafa Barzani bu kanadın en önemli isimleridir.
Bedirhaniler, Cemilpaşalar ve Dr. Fuad’larla sahneye çıkan ve başlangıçta oldukça cılız ve halk desteğinden yoksun laik-ulusalcı kesim 1960’lardan sonra gittikçe artan bir dozda etkin olmaya başladı.
1991’e gelindiğinde Bölgede Kürt Siyasetinde iki güç kalmıştı.
Bunlardan biri PKK, diğeri ise dindar Kürtlerdi ve bunların önemli bir kısmı Refah Partisi içinde siyaset yapıyordu.
1984 yılı yerel seçimlerinde Refah Partisi Türkiye genelinde %4,45 gibi çok düşük bir oy almasına rağmen Özal’ın ANAP’ının en güçlü olduğu bir dönemde Van, Batman ve Urfa Belediye Başkanlıklarını kazandı.
1987 milletvekili seçimlerinde RP Türkiye genelinde %7.15 le barajı geçemezken,Diyarbakır, Batman,Bingöl ve Van şehir merkezlerinde RP’nin oyları %25’in üzerine çıktı.
1991 Milletvekili seçimleri işte böyle önemli bir süreçte yapıldı ve bu seçimlerde içlerinde Leyla Zana, Ahmet Türk ve Hatip Dicle’nin de bulunduğu PKK destekli Kürtler SHP ile seçim ittifakı ile parlementoya girdi.
Refah Partisi ise Alpaslan Türkeş’in MÇP’si ile seçim ittifakı kurdu.
Bu ittifaka Türk-İslamcı, sağcı- milliyetçi çevreler ‘Kutsal İttifak’ adını verirken bizler (Aklı başında Müslüman Kürtler ve Türkler) ‘ŞER İTTİFAKI’ dedik ve bütün gücümüzle karşı çıktık.
Bu seçimlerde RP MKYK üyesi ve Güneydoğu Öğretmen Müfettişi,
Ayrıca Teşkilat yoklamasında bütün yönetim ve ilçe başkanlarının ittifakı ile Diyarbakır birinci sıra milletvekili adayı idim.
İttifak kesinleşir kesinleşmez, daha listeler açıklanmadan istifa ettim.
Sonraki yıllar bu karşı çıkışımızın ne denli doğru olduğunu ve bu seçim ittifakının bir ‘Derin operasyon’ olduğunu ortaya koydu.
Tayyip Erdoğan’da bu ittifakı destekleyenler arasındaydı.
Seçim İttifakı ilan edilen geceye kadar Tayyip Bey’le tartıştık.
Ben bütün siyasi gerekçelerimi, Bölgenin ve Ortadoğu’nun olası gelecek senaryolarını vel hasılı kelam dilim ne kadar döndü ve o gün ne kadar biliyorsam o kadarı ile ortaya koydum.
İkna edemedim!
Diyarbakır’dan 3 puan kaybederiz, Yozgat, Kaysei, Manisa ve Rize’den 10 puan fazla alırız ve milliyetçilerle dindarların ittifakı tarihi bir fırsattır ‘analizinden’ başka bir cevap bulamadım.
RP en güçlü olduğu iller olan Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Şırnak,Van, Hakkari ve Muş’tan tek bir milletvekilliği bile çıkaramadı.
Tayyip Erdoğan ise adı sanı duyulmayan Mustafa Baş tarafından tercihli oylarla geçildi ve ilk sırada olmasına rağmen milletvekilliği iptal edildi ve Mustafa Baş milletvekili oldu.
Bütün bir bölgede, Kürt temsili İslamcı Kürtler yerine laik seküler (bir kısmı laikçi) Kürtlere bırakıldı.
Bu bir DERİN OPERASYON’du ve başarılı oldu.
Seçimlerden sonra Tayyip Erdoğan’la İstanbul İl başkanlığı’ndaki odasında tekrar görüştük.
Saatlerce baş başa konuştuk(tartıştık demek daha doğru)
Bir birimizi yine ikna edemedik!
Ben bu operasyonla biz dindar Kürtlerin tasfiye edildiğini anlatmaya çalışırken; O, beni ne kadar önemsediğini ve ilerki günler için bölgede çok önemli bir konumda olmamı tasarladığını, benim istifa ile her şeyi ‘berbat’ ettiğimi ve en nihayet ‘KÜRTÇÜ’ olduğumu ileri sürdü.
Sene 1991,
Sene 2010
Bana ‘Kürtçü oldun’ diyen Başbakan Kürt Açılımını başlattı!
O Başbakan oldu.
Bu arada 40 bin kişi hayatını kaybetti,
3 bin köy boşaltıldı,
4 Bin kişi sokakta infaz edildi,
400 milyar kurşun oldu, bomba oldu dağlara atıldı.
Bugün en fazla tartılan:
Kürt sorununda muhatap kim? sorusu.
Sayın Başbakan’na yıllar sonra davet edildiğim Yazarlar toplantısında da söyledim.
Bir güç İslamcı Kürtleri Kürt siyasetinde istemiyor bunu anlayabiliyorum.
Ancak bir dönem kendilerini ‘İslamcı’ olarak tanımlayanlar niye istemiyorlar merak ediyorum.
Devşirme Kürtlerle, Korucubaşları ile netice alacağını zannedenler inşallah bir 20 yılı daha heba etmezler.
Altan TAN / ÖZGÜN DURUŞ
One thought on “Ayrılan yollar ve Kürt sorununda muhatap kim sorusu”
süreci başından itibaren içerden yaşamış bir “müslüman-kürt” olan Altan Tan’ın bir “kürt-müslüman” olarak yaptığı değerlendirme ve katkılar son derece önemli ve altına imzamı atıyorum.