Konya 147. Eylem: Zulüm sona erene kadar!
Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur. Musa’ya da kitap verdik ve beni bırakıp başkasını vekil edinmeyiniz diye onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kıldık.” (İsra Suresi 1. ve 2. ayetler)
Sevgili dostlar değerli basın mensupları;
Oy Başbağlar, Oy Başbağlar.
Garip anam başın bağlar…
Bağladı diye besbelli,
Yağdı üstüne kurşunlar…
17 yıl geçti üzerinden, 33 can Sivas’ın intikamı olarak katledildi. Hala bulunamadı katilleri… Yakalananlar da salıverilmişti zaten. İnançlarından dolayı ve bu inançlarına bağlı bir hayat sürme isteklerinden dolayı öldürüldü Başbağlarlılar… Camide kurşunlandılar, ibadet ediyorlardı… ama katilleri ibadete değer verenler değil, ibadetin düşmanlarıydılar. Camiden, namazdan, örtüden, rahatsız oluyorlardı… Onları yok etmeyi kendi varlık sebepleri sayıyorlardı…
Sivas’ın intikamı demişti yapanlar… Bugün, madımak oteli satın alınıyor, ülkemizdeki bir mezhebin baskılarıyla Sivas olaylarının tahrikçileri onurlandırılıyor, bu olayda suçları hala ispatlanmamış nice masum insan hapislerde çürütülüyor. Bu mezhebî baskı sonucunda Sivas olaylarının hakiki suçluları cezalandırılamazken, olayın mağdurları zulmen cezalandırılıyor. Sivas üzerine ağıtlar düzülüp, törenler düzenleniyor, olayların tahrikçileri, bugün kültürümüzün temsilcileri gibi sunuluyor. Aynı mezhebî baskıdan dolayı mıdır ya da ideolojik gerekçeler mi vardır Başbağlar’ın görmemezlikten gelinmesinin ardında???
Başbağlar şehitlerini rahmetle anıyor ve tüm zalimlere karşı yaptıkları zulümleri unutmayacağımızı yineleyerek ifade ediyoruz.
Merve Şirbinî’nin adının hicab şehidi olarak tarihe geçmesinin üzerinden bir yıl geçti. İnanca ve örtüye düşman olanlar, Başbağlar’ın uluslar arası bir uzantısı şeklinde onu da katlettiler. Tek suçu zulme taraf olmamak ve inancının gerekleriyle yaşamaktı.
Başbağlar’ın ve Merve Şirbini’nin katillerinin aynı akıl tutulmasının sonucunda zorbalaşan ve vahşileşen bir anlayış olduğuna inanıyoruz. Bu anlayış ülkemizde kangren haline gelmiş olan başörtüsü yasağının da ana müsebbibidir. Onlarca yıldır sürdürülen bu vahşi yasak, inanca ve onun hayata müdahil olmasına düşmanlıktan kaynaklanmaktadır.
Kıbrıs’ta, Kuzey Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası ve Orta Eğitim Müdürleri Derneği’nin yazın Kur-an öğrenimine tahsis edilen bir okulu basması ve buralarda Kur-an öğretimi aleyhine sloganlar atarak afişler ve dövizler taşıması da aynı akıl tutulmasının hakka ve hakikate olan tahammülsüzlüğün bir sonucudur. Derslerine iyi çalıştıkları ve anavatandaki anaöğretmenlerine yaraşır bir şekilde davrandıkları ortadadır. Yasakçılık ve zulüm, ülke, sınır ve ideoloji farkı gözetmeksizin her yerde aynı refleksle harekete etmektedir.
Kılıçdaroğlu Kemal beyin bir yeşil çam tiplemesi repliğiyle ”Başörtüsünü meselesini biz çözeriz!”, gürlemesi, bir ses kirliliğiyle sona ermiş olup, bir sonraki açıklamalarında baskıcı ve dayatmacı tutuma devam edeceğini ifade etmesi ülkemizde baskıcı ve yasakçı güruhta değişen bir şeyin olmadığını ortaya koymuştur.
Davudoğlu ile Eliezer arasındaki gizli görüşme açığa çıkınca İsrail tarafını pek memnun etmese de ülkemizde zafer sevinçleri gösterilmesine sebep olmuştur. Doğu Kudüs’ün özgürlüğü üzerine yapılan açıklama, pek çok kişiyi sevindirmiş, Kudüs’ün özgürlüğüne yönelik bir umut olarak algılanmıştır.
Fakat hakikatler ayrıntılarda gizlidir. Ve ayrıntılara dikkatle baktığımızda sadece doğu Kudüs’ün özgürlüğünden ve Filistin devletinin başkenti olmasından bahsedilmektedir. Bu ifade Kudüs’ün batı bölgesinin ve diğer işgal altında tutulan bölgelerin İsrail’e ait olduğunu kabullenmek anlamına gelir. Çevresini Allah’ın mübarek kıldığı ve peygamberlerin ayak izleriyle mühürlenmiş vahyin ışığıyla aydınlanmış mübarek toprakların bir karışının dahi işgalci Siyonist terör örgütü İsrail’e ait olduğunu kabullenmeyi hiçbir şekilde onaylamadığımızı açıkça ilan ediyoruz. Kutsal topraklar asla pazarlık konusu edilemez. Reel politik ve siyasal konjonktür argümanlarının ardına sığınarak Siyonist rejime peşkeş çekilemez.
Davudoğlu ve zihniyetini başlarını ellerinin arasına alarak yeniden düşünmeye davet ediyor ve ”Üzerinde konuştuğunuz yerler Allah’ın kitabında mübarek saydığı alanlardır, bu kutsal mekânlar teröristlerle pazarlık konusu edilemez, hiçbir gerekçe oraların İsrail’e ait olduğunu söylemek için yeterli olamaz.” diyoruz.
Kudüs’ün ve kutsal toprakların özgürlüğü tüm baskıların ve zulümlerin sona ermesinin başlangıcıdır. Kudüs’ün bölünmüşlüğünü kabul etmek zulmün yarısını kabul etmek anlamına gelir. Mücadelemiz zulmün tamamının tüm dünyada tam anlamıyla sona ermesine kadar devam edecektir. Ve hiçbir pazarlığa konu olmayacaktır.
Kudüs-ü Şerif, Muhammed (a.s)’ın Mirac-ı şeriflerinin ilk basamağıdır. İdrak edeceğimiz mübarek Miraç gecesinde Kudüs bilincimizi, miraç bilincimizle pekiştirmesini ve tüm ibadetlerimizin bir Mirac’a dönüşmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz eder, Müslüman halkımızın Mirac’ını tebrik ederiz.
Başta Kudüs olmak üzere tüm işgal altındaki toprakların özgürleştiği, başörtüsü sembolüyle bütün baskıların sona erdiği, hakların özgür,özgürlüğün hür olduğu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 148. Haftada yanı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.
KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU