Afyonkarahisar 17. Eylem: Şiddet çözüm getirmiyor

Zaman değişiyor; bu baş döndürücü değişimle beraber dünya da, ülkemiz de değişiyor. Bütün değişimlerin kesiştiği bir noktadan geçiyoruz. Türkiye, küreselleşmiş dünyada aktif bir aktör olmaya aday iken, değişime ayak uyduramayan kurumlar ve bilinçaltına işlenmiş travmalar şiddetin fitilini ateşledi. Bugün üzgünüz. Çok üzgünüz. Acilen cevaplandırılması gereken sorularımız var… Artan şiddet olayları neden çıkmıştır? Sorumluluk kime aittir? Neden yine genç fidanlarımızı tabutlarda görüyoruz? Neden ovada siyaset yapmak için dağdan indiklerini söyleyenler tekrar dağa çıktı? Dağa çıkanları bir hiç uğruna öldürmeye ve ölmeye iten sebep nedir? Demokratik açılımla tam barışa çok yakın olduğumuzu zannederken neden tekrar silahlar konuşmaya başladı?

Şu günlerde canımızı yakan şiddeti hiçbir şey meşru kılamaz. Bu faaliyetlerin hangisi Kürt halkının yararınadır? Türk ve Kürt gençlerini canlarından eden bu şiddet olayları, anti demokratik uygulamaların geri dönmesine neden olabilecektir. Nitekim, bir kesim tarafından Olağanüstü Hal çağrıları dahi yapılabilmektedir.

Şiddetin yeniden yoğunlaşmasına sebebiyet veren, temelde eli kanlı örgüttür; ancak, değişime ayak uydurmamış devlet kurumlarının da bu süreçteki sorumlulukları göz ardı edilemez. Ülkemizde kangren haline dönüşmüş anti demokratik uygulamaların oluşturduğu travmaları çözebilmek için bir yıl öncesinden başlatılan demokratik açılım iyi yönetilememiştir. Burada iktidar partisi süreci iyi yönetememiş, Muhalefet partileri de yapıcı hiçbir katkıda bulunmamışlardır.

4000’nin üzerinde çocuk “taş attıkları gerekçesiyle” yargı önünde yetişkinlerle bir tutulmuş terörle mücadele yasasının afaki cezalarına çarptırılmış veya halen ceza sırasını beklemektedir. Bu çocukların, ne olursa olsun çocuk mahkemeleri tarafından yargılanmaları, işledikleri suç yüzünden ceza değil, öncelikle rehabilitasyona tabi tutulmaları gerekiyordu. Ancak yargı kurumu, Güneydoğuda çok katmanlı, çok değişken ve kendi kendini doğuran bu soruna karşı “suç ve ceza” denkleminde düz mantık kurmuştur.

Silahların susmasının tek yolunun dağdakileri siyasete davet etmek ve ifade özgürlüğünü kullanmalarına bağlı iken, geçtiğimiz kış Habur’dan giriş yapanları hemen yargının önüne çıkarmak ve sonuç olarak tutuklamak, Türkiye’nin güvenilmez olduğu algısını doğurmuştur. Yıllar boyu iç ve dış tehdit paranoyası sebebiyle komşuları ve vatandaşlarıyla doğru iletişime geçemeyen Türkiye’nin bir yansıması olarak bu bölgemizde de nüksetmeye hazır güvensizlik mevcuttur. Devletin yargı ve siyaset kurumlarının açılıma tezat oluşturan uygulamaları, tüm Türkiye halkını töhmet altında bırakmaktadır.

Gerek bu konuda, gerekse diğer temel hak ve özgürlükler konusunda tüm siyaset aktörlerinin, iktidarıyla muhalefetiyle, acilen ve kayıtsız şartsız bir araya gelmeleri ve çözüme katkı sağlayacak kararlarını hayata geçirmeleri elzemdir. Yazık ki; bu zamana kadar, çömelme tartışmalarından, randevu atışmalarından, parti grup toplantılarındaki genel başkan sataşmalarından öteye geçilememiştir. Akan kanın acilen durdurulması için bütün sorumluları sağduyuya davet ediyoruz.

Bir cevap yazın