Bursa: Başörtüsü yasağı bir insan hakları suçudur!
Bildiğiniz gibi bizler “Kim Olursa Olsun Zalime Karşı, Kim Olursa Olsun Mazlumdan Yana” ilkesini şiar edinmiş hak ve adalet gönüllüleri olarak her ayın ilk cumartesi günü burada “BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI” zulmüne karşı direnmek için toplanmış bulunmaktayız.
Başörtülü kadınların her alandaki bütün haklarını elde etmesi gerektiği” talebimizi açık ve net bir şekilde tekrar ortaya koyuyoruz. Yasağın her alanda devam ettirilmesini şiddetle kınıyoruz. On milyonlarca insanın Müslüman kimliğinin inkârı anlamına gelen başörtüsü yasağı zulümdür, işkencedir, insanlık dışı bir uygulamadır.
Ülkede yıllardır kamu kurumlarında, askeri kurumlarda, ortaöğretim ve üniversiteler ile kimi özel sektör kurumlarında İslam dini mensuplarına uygulanan ibadet ve başörtü yasağı acımasızca devam ediyor. Genç kızlarımız, hanım kardeşlerimiz, ya başını açarak okumak ve çalışmak ya da en temel haklarından vazgeçmek zorunda bırakılıyorlar.
Onyıllardır ihtilaller oldu, iktidarlar değişti, Cumhurbaşkanı, YÖK Başkanları değişti, Anayasa değişiklikleri oldu; ama değişmeyen tek şey millete rağmen başörtüsü yasağının devam etmesi oldu.
Başörtülülerin kocaları, enişteleri, amcaları, dayıları, ağabeyleri, çocukları cumhurbaşkanı, başbakan, milli eğitim bakanı oldular ama onlar dahi bu sorunu çözmüyorlar ve bu uğurda çaba sarfetmiyorlar. Cumhurbaşkanının atadığı rektörler ve MEB’in atadığı müdürler ve idareciler de bu zulmün uygulayıcısı haline geldiler.
———-
Başörtüsü yasağı, dininin emrini yerine getirmek isteyen bayanlara karşı işlenen bir insan hakları suçudur. Meseleye müslüman olan-olmayan tüm insanlar açısından bakıldığında da bir insan hakları ihlali gerçeği görülecektir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki toplumun yaklaşık %90’ı başörtüsü yasağını laikliğin bir gereği olarak görmemektedirler. Birleşmiş Milletler, Türkiye’de birçok genç kızın okula gitmesini engelleyen başörtüsü yasağının eğitimde eşitsizliğe yol açtığını vurgulamıştır.
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan’ın “Türkiye Anayasası’na, Türk Ceza Kanunu’na, İnkılap Kanunlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı hareket ettikleri” gerekçesiyle açılan soruşturmada verilen takipsizlik kararına yapılan itirazı reddetmiştir. Bu kararla zaten yasal hiçbir dayanağı olmayan başörtüsü yasağının hukuki bir gerekçesi olmadığı bir kez daha ispatlanmıştır
Bizler haklar ve özgürlükler anlamında şunları talep ediyoruz:
Tüm adaletsizliklerin ve hak ihlallerinin kaynağı olan Cunta Anayasasının toptan değiştirilmesi,
İnanç, düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması, herkese çalışma özgürlüğünün verilmesi ve kıyafeti sebebiyle eğitim ve çalışma özgürlüğünün engellenmemesi,
Eğitimde tam eşitlik,
Katsayı adaletsizliğinin yeni düzenlemelerle tamamen kaldırılması,
Kur’an kursları ile ilgili 12 yaş sınırının kaldırılması.
Değerli katılımcılar bu vesile ile ülke ve dünya gündemi ile ilgili olan birkaç güncel meseleye de değinmek istiyoruz.
Halkoyuna sunulan değişiklik paketi halkımızın özgürlük ve adalet taleplerini karşılamaktan uzaktır. Ancak oligarşik dayatmalara karşı atılan bu adımı gelecek için bir umut ışığı olarak değerlendiriyoruz. Referandumu cuntacı zihniyetin inşa ettiği zindanın duvarında açılan bir gedik olarak değerlendiriliyor, bu gedikten alınan nefes ve umutla bir gün oligarşik saltanatın yok olacağını umut ediyoruz.
Ülkenin bütün gündemi ve en temel sorunu Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı ve hangi komutanın hangi makama geleceği olmamalıdır. TSK anayasal çerçevede hareket etmeli, halka, hukuka ve hükümete karşı sorumlu olmalıdır. Türkiye artık askeri vesayet ve tahakkümden kurtulmuş bir ülke olmalıdır.
Basın yayın kuruluşlarında belgeleriyle yayınlanan Heron skandalları, Dağlıca, Aktütün saldırıları ve TSK andıçları ile ilgili olarak TSK kamuoyunu aydınlatacak açıklamaları yapmalı, varsa sorumluları en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Bu ülkenin hiçbir evladı vatanseverlik maskesi altında gerçek niyetlerini saklayan odakların hain planlarının mağduru olmamalıdır.
Bir yandan “Demokratik Açılım”dan bahsederken diğer yandan basının susturulması da kabul edilemez bir durumdur. Bu bağlamda militarist cephenin Vakit gazetesini susturma çabalarını esefle kınıyoruz. Gazetenin yazı işleri müdürünün 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılması örneklerinin ardından, Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 3 davada yargılanan Vakit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ahmet Karahasanoğlu, ifadesi bile alınmadan mahkûmiyete çarptırıldı. Ceza usulünde sanığın sorgu ve savunmasının alınmasının temel bir ilke olmasına rağmen ve bu tür davalarda sanık savunması alınmadan davanın karara bağlanamayacağı özellikle de mahkûmiyet hükmü verilemeyeceği gerçeğine rağmen mahkemenin aksi yönde davranması militarizmin ve statükonun korunması adına gerekirse hukukun da katledileceğini bir kez daha göstermiştir. Bu son karar Türkiye’de yargıda keyfiliğin yeni ve somut bir örneğidir.
İnegöl ve Dörtyol’da yaşayan binlerce Kürt insanının potansiyel suçlu olarak görülmesi ve ırkçı-ulusalcı çevrelerin tahrik edilerek bu insanların can ve mal güvenliklerini tehdit etmesi kabul edilemez bir durumdur. Kalabalık “Kahrolsun PKK” sloganları eşliğinde polis otolarına saldırarak yakmıştır. Zarar gören araçların tamamının kamu malı olması ve bu araçların büyük bir bölümünün emniyet güçlerine ait olması düşündürücüdür.
Toplumsal barış ve kardeşliğin zedelendiği, insanlık onurunun yaralandığı bu tür travmatik süreçler, acıları kolay geçecek ve çabuk iyileşecek yaralar değildir. Etkileri ve sonuçları açısından ciddi tahribatlar ve yıkımlar getiren bu tür süreçlere müsaade edilmemeli, derhal önleyici tedbirler alınmalı, ihmali ve sorumluluğu bulunanlar cezalandırılarak gereken adalet tesis edilmelidir.
Tüm insanlığı inanç ve özgürlükleri yönünden tehdit eden, dünyaca SAVAŞ SUÇLUSU ilan edilmiş Siyonist İsrail ile olan ilişkilerin çok ciddi anlamda gözden geçirilmesi, sıcak gündemler sebebiyle bu konunun göz ardı edilmemesi gerektiğine de dikkat çekmek istiyoruz. Mavi Marmara baskını ve 9 şehidimizin hakları da sonuna kadar takip edilmeli, siyonist israile gereken cevap, onların anladığı dil ile mutlaka verilmelidir. Gasıp İsrail Devleti’nin Gazze’ye halen devam eden saldırıları ve hafifletilmiş gibi görünen ambargosu bir an önce durdurulmalı ve uluslar arası camia bu konudaki sessizliğini bozarak zulmün devam etmesine engel olmalıdır.
Ülkenin dört bir yanında her hafta, her ay başörtüsü yasağı için direnen kardeşlerimizi saygıyla selamlıyoruz. Özgür ve adil dünya taleplerimizin ısrarla takipçisi olacağımızı buradan ilan ediyoruz.
MAZLUM DER BURSA ŞUBESİ