Konya 157. Eylem: Tevhid ve adalet dolu bayramlara…

Ramazan-ı Şerif’in ve mübarek kadir gecesinin rahmet ve bereket ortamından bayramın sevincine ulaştıran Allah’a hamd eder hepinizin bayramlarını tebrik edip, bayramın bereket ve esenliğinin sizlerin üzerine olmasını, esenliğin Rabbinden niyaz ederiz.

Bu bayrama da ülkemiz ve dünya değişik ihtilafların sıkıntıların ve işgallerin gölgesinde girdi. Yine bayramın hangi gün olacağı hususunda siyasi rejimler ve ideolojik yaklaşımların ürettiği ihtilaflar ümmeti bayramda dahi ittifak etmekten ve vahdet üzere bulunmaktan alıkoydular. Hayatlarına 11 ay 29 güne dinin müdahalesini kabul etmeyenler dinin bayramına müdahale ediyorlar. Müslüman halkımız kendi bayramını, kendi dininin esasları üzerine ilan edip kutlama hususunda dahi özgür bırakılmıyor.

Laik devletin, dine müdahale etme ve dini alanların sınırlarını kontrol etmede müdahil bir güç olarak kullandığı kurumlar da din hususunda ve onun kutsal günleri hakkında devletin resmi ideolojisine uygun uygulamaları halkımıza dayatıp, halkımızın dinine seküler bir anlayışla müdahil olmaktadırlar.

Bayramlarımızın adına bile karışmakta, fıtr bayramımızı, mübarek ramazan bayramımızı, şeker bayramına dönüştürmeye çalışmaktadırlar.

Hicretin 1431. senesinde kadir gecesini Kur-an’ın indirilişinin 1400. yılı olarak değerlendiren anlayışın, kendisini seküler ideolojilerin çizgisinin dışında tutabilmesinin imkânı var mıdır? Dinin en mübarek günlerini dahi seküler bir takvimle ifade eden anlayışın bayramımıza müdahalesinin de dini olduğunu kabullenmek gayet müşkil olacaktır.

Ülkemizdeki seküler anlayışın temsilcisi olan bir siyasal partinin referandum sürecinde dini kavramları istismar etmesinin ardından Müslüman kadının iffet ve izzetinin sembolü olan örtüsünü küçümsemek maksatlı Rahibe kıyafetine benzetmesi, onlardaki dine ve dini olana bakışın hangi derecede olduğunu çok net bir şekilde ifade etmektedir. Onlarla dinin ilişkisi, din onların müdahale edip şekillendireceği ama dinin onlara karışmayacağı bir alanla sınırlıdır. Seküler kültürün – hangi renkten ve siyasi ideolojiden olursa olsun – dine ve dini olana karşı tutumu her zaman böyle olmaktadır. Bu tutumun her türlüsünü şiddetli bir şekilde kınıyor ve ellerini inançlarımızın üzerinden çekmelerini istiyoruz.

Seküler kültürün kalbi Amerika’da sözde bir rahibin 11 Eylül olaylarını bahane ederek Kur-an’ı Kerim’i yakma çağrısında bulunmasını ve buna cüret edebilmiş olmasını şiddetli bir şekilde tel’in ediyor, böyle bir cürmün sonuçlarının da failleri ve destekçileri açısından kötü sonuçlarla biteceğini ifade ediyoruz. Bu sözde rahibin çağrısından vazgeçtiğini ilan etmesi de bu ilanın gerekçelerini dikkatli bir şekilde okuduğumuzda batının çirkin yüzünü ortaya koyan bir durum olduğunu görmekteyiz.

Sözde inanç özgürlükleri insan hakları kültürler arası diyalogdan bahsedenlerin bu mel’un çağrıya verdikleri tepkiler ve onun iptali için yaptıkları çağrılar kendilerine karşı direnişin artacağı işgal güçlerinin zor durumda kalacağı ve batılıların can güvenliğinin tehlikeye gireceği gibi tamamen kendi çıkarlarını korumaya yönelik argümanlar üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Onlar için ne insan hakları, ne inanç özgürlükleri ne de kutsalın hiçbir kıymeti yok.. Sadece kendi çıkarlarını korumak için çağrıda bulunuyorlar.

Onlar o yüce kitabın hükümlerini ve o kitabın inananlarını katletmede ve onların topraklarını işgal etmede hiçbir beis görmemişlerdi. Kendi çıkarlarını dünyaya hakim kılmak için Müslümanların topraklarını işgal edenler hiçbir hürmet ve kutsala değer vermeyenlerdir. Sayıları milyonları bulan masum insanların kanlarından sorumlu yeryüzünün ifsadının failleri olanlardan kutsala – hiçbir çıkar gözetmeksizin – saygı göstermelerini beklemek sadece aptalların ve ahmakların işidir.

İşgal kuvvetlerinin, Irak’tan çekilmeye başlayacaklarını ilan etmeleri yerine aynı kültürün ve aynı anlayışın adamlarını bırakmalarından kaynaklanmaktadır. İşgalciyle aynı maksatlara hizmet edenlerin adlarının farklı olması onların da farklı olacağı anlamına gelmez. Iraktan işgalcilerin tamamen çekilmesi direnişin bir vahdet üzere tevhid ve adalet eksenli bir zafer kazanmasıyla mümkün olacaktır.

Her 11 Eylül, onların işgallerine sebep olarak gösterdikleri, yalanlarının ve kurgularının işgallerinde ortaya koydukları zulümler karşısında bile ne kadar basit ve ne kadar aptalca olduğunu gözler önüne sermektedir. Onların propagandaları sadece gönüllerinde hastalık bulunan bir kısım zevatı etkilemektedir. Gözleri ve gönülleri Kur-an’ın şifasıyla temizlenmiş kullara hiçbir tesir bırakmamakta, sihirlerinin etkisi, bir Asa-yı Musa olan direniş karşısında birer birer yok olmaktadır.

Selam olsun direnişe ve onun kutlu erlerine…

Selam olsun direnişle doğacak aydınlık fecre…

Selam olsun silme ve silmin medeniyetine…

Tevhid ve adaletin hakim olduğu, müfsidlerin dine müdahil olmadığı, bayramların hürriyet sevinciyle birlikte yaşandığı günlerde yaşama umudu ile hepinizi 158. Hafta’da aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

Bir cevap yazın