Kürt sorununda şark kurnazlığı ve diyalog
Bir sorunun çözümünde iletişim sürecinin başlamasının kendisi bir ara amaç olduğu gibi, asıl amaca hizmet edebildiği ölçüde anlam ifade eden önemli bir araçtır. Diyalogsuzluk ortamının ifade ettiği risk ve tehlikeleri tarife gerek yok sanırım. Bunu yıllardır yaşayarak gözlemliyoruz. Bu gün karşı karşıya bulunduğumuz durum ise, şeklen kuruluyor gözüken diyalogun işlevsizleşme ihtimalidir.
Diyaloga aşırı beklenti yüklemek, kısa süre sonra, sağlıksız bir diyalog sürecinin güvensizliği derinleştirmeye zemin oluşturduğu inancını pekiştirecektir.
Bir yandan diyalog fotoğrafı verip diğer yandan bu manzaradan kaygı duyanları tatmin amaçlı da olsa muhatabınızı tahkir eden mesajlar vermek bu işin en kötü başlangıç biçimidir.
‘Aslında hiçbir şey vermeyeceğiz, zaten istedikleri de verilebilir şeyler değil’ anlayışı ile başlayan bir sürecin uzun soluklu olma ihtimali gün geçtikçe zayıflayacağı gibi, bunun oyalama biçiminde algılanma ihtimali de gittikçe güçlenecektir.
Diyaloğun en önemli şartlarından birisi, muhatabınızı tanıma ve ondan beklentinizi doğru tanımlayabilmektir.
Yanlış ve hayali kurgulara dayalı beklentiler, küçük kurnazlık girişimleri ile kısa sürede akamete uğrar.
Bir süre sonra diyaloga karşı olan çevrelerin elini güçlendirecek mesajları kendi ağzı ile veren aktörler, görüşmeye karşı olduklarını açıkça beyan edemeyen bir iradeyi yansıtırlar. ‘Demek ki görüşülerek bu sorun çözülemiyor ya da görüşürseniz sonu bu olur’ dedirtecek pozisyonları bilerek hazırlayanlar aslında kafalarındaki asıl planı hissettiririler.
Türkiye Kürt siyasetçilerini tasfiye edemediği için görüşmek zorunda kalmıştır. Ancak buna rağmen görüşmeyi, tasfiye etmenin bir aracı olarak görmeye devam etmektedir.
Kürt sorununda niyet probleminden beslenen bir bilgi kirliliği olduğu gibi, bilgisizlikten beslenen bir irade zafiyeti de söz konusudur.
Tıpkı ekonomik ve sosyal mücadele araçlarının kullanımını, askeri yöntemlerin başarısızlığı hazırladığı gibi, bu yöndeki girişimleri, askeri zaferler için yan kol çalışması olarak gören bir zihniyet dünyası ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Bu iki mekanizmayı bir birinin alternatifi gibi ele almak yerine birbirinin tamamlayıcısı olarak kullanmaya kalkmak, alınan mesafeyi, gelinen noktayı başlangıcında gerisine götürme potansiyeli taşımaktadır.
Kimsenin moralini bozmak istemem ama ilk girişimlerin ardından verilen mesajlar, bilinç altının yansıtmaya yeter niteliktedir.
Bu sorunun ‘nasıl çözüleceğini’ bilmiyor olmalarını yadırgamam ama hala ‘nasıl çözülemeyeceğini’ bilmiyor gözükmeleri bende derin endişeler uyandırıyor.
Ayhan Bilgen
Günlük Gazetesi