Bursa’dan tepki: “Devlet çocukları değil aklını başına alsın”

Son günlerde yurdun çeşitli yerlerinde bazı ilköğretim öğrencilerinin başörtüsüyle okullarına gitme taleplerini Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül “Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa çocuk aileden alınır” diyerek tehditle karşılamıştır.

Devletin bazı öğrenciler başını örtüyor diye öğrencilerin velayet hakkını anne babadan almayı düşünmesi, hele hele de böyle bir tehdidi meclis insan hakları komisyonu başkanı sıfatını taşıyan Zafer Üskül’ün ağzından yapması, vesayetçi devlet anlayışının ulaştığı son noktayı gösterir.

Çocukları hayata sağlıklı bir şekilde hazırlama konusunda sosyal devlet ilkesi gereği velilere yardımcı olması gereken devlet bu rolünü abartıp anne babanın yerine geçemez, en doğal ve tabi hak olan velayet kurumunu tehdit edemez.

Çocukların hangi hallerde anne babalarından devletin koruması altına alınabileceği evrensel hukuk çerçevesinde yasa koyucu tarafından belirlenmiştir. Çocukların kılık kıyafetleri vesayet altına alınmayı gerektiren bir durum değildir. Bazı veliler kendi inançları doğrultusunda yürürlükteki kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı talepte bulunmuş olabilirler. Ancak insan hakları komisyonu başkanı sıfatını taşıyan yılların hocası Zafer Bey de gayet iyi bilir/bilmelidir ki, yasalara aykırı olması bir hakkın insan hakkı talebi olarak ileri sürülmesine mani değildir.

Anne babanın çocuk üzerindeki haklarından biri de şüphesiz dini inancı doğrultusunda eğitmesi ve hayata hazırlamasıdır. Anlaşılıyor ki, bazı veliler çocuklarının ilköğretimde de dinen sorumlu olduğunu ve örtünmesi gerektiğini düşünüyor ve çocuklarına da bu yönde telkinde bulunuyorlar. Bunu da çocukları üzerindeki en tabi hakları olarak görüyorlar. Bundan başka mümkündür ki bazı çocuklar da bizzat kendi tercihleriyle başlarını örtüyor olabilir. Sayın başkan anne babanın veya çocukların böyle bir hakkı olduğuna inanmıyor olacak ki; devletin örtünen çocukları anne babanın elinden alabileceğini söylüyor. Gerekçe de bu velilerin çocuklarının eğitimini engellemesi. Bu gerekçe 28 Şubat zihniyetinin hortlamasıdır. Zira o zaman da öğrenciler başörtülü oldukları gerekçesiyle hem okula alınmıyor, hem de devamsız sayılıp sınıfta bırakılıyordu. Açıklamada ayrıca ikna odaları kurulmasını ima eder şekilde “idare önce veliyi ikna etmeye çalışır. Şu anda yapılan bu. İkna olmazlarsa cezalar var” beyanlarına yer verilmiştir ki bu da 28 Şubat yasakçı zihniyetinin sıkça başvurduğu bir yöntemdir.

İnsan hakları komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün tehditkâr beyanından bunca yıl sonra dönüp dolaşıp yine aynı yere gelip dayandığımız anlaşılıyor. Eğer burada eğitimi engelleyen biri varsa örtülü veya açık çocuğunu okula gönderen baba değil, onu kıyafetinden dolayı içeri almayan devlet yetkilileridir. Oysa insan haklarına aykırı kılık kıyafet yönetmeliği dahi öğrenciyi okula almamaya izin vermiyor, ancak uyarma, kınama veya en fazla başka bir okula gönderme gibi müeyyideler öngörüyor.

Durum bu olduğu halde meclis insan hakları komisyonu sıfatını taşıyan Zafer Üskül’ün “devlet çocuklarınızı elinizden alır ha” diye anne babaları tehdit etmeye kalkması hakkı da değildir haddi de. Kılık kıyafet serbestîsi gibi doğal bir talebi dahi “çocuklarınızı alırım ha” diye tehditle karşılayan bir devletin çocuklardan önce aklını başına alması gerektiğine inanıyoruz.

Bu talihsiz beyanlara ilave olarak Ak Parti gurup başkan vekili Hüseyin Çelik’in ve Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun ilköğretimde başörtüsü takma talebini provokasyon olarak değerlendirmesi hukuk ve insan hakları adına kabul edilemez bir durumdur. İnsanların özgürlük taleplerinin önünü açmak durumunda olan siyasilerin bu talepleri karşılamak yerine talepte bulunanları suçlamaya başlaması siyasetin yasakçı zihniyete teslim olmaya başladığının işaretidir. İnsan hakları taleplerinin bizzat komisyon başkanı tarafından bastırılmaya çalışılması iktidar partisi başta olmak üzere bütün siyasiler tarafından ayrıca sorgulanması gereken bir ibret tablosudur. Bu talihsiz açıklamalar sadece muhalefet partilerinin değil bizzat iktidar partisinin dahi 12 Eylül referandumunda halkın mesajını doğru okuyamadığı anlamına gelir ki çok üzücü bir durumdur.

Başta Meclis İnsan Hakları komisyonu başkanı olmak üzere en doğal insan hakları taleplerini provokasyon gibi kötü niyetli bir okumaya tabi tutan bütün siyasileri halktan özür dilemeye, bu açıklamalardan sonra insan hakları savunuculuğu kimliğinin üzerine oturmadığı açıkça anlaşılan Zafer Üskül’ü de komisyon başkanlığından istifaya davet ediyoruz.

Mazlum Der Bursa Şubesi

Yönetim Kurulu Adına

Av. Şakir ÇALIŞKAN

Şube Başkanı

Bir cevap yazın