Sakarya 267. Eylem: Çözüm yok, siyasi malzeme yarışı var
Son günlerde başörtüsü sorununun siyasilerin gündemini birden bire işgal etmesi, yoğun bir şekilde konu ile alâkalı beyânatlar verilmesi bizleri hem mutlu ediyor, hem de kaygılandırıyor. Konuyu, ciddi bir şekilde yakinen takip eden platformumuz, sorunun gündeme taşınması üzerinde de aynı hassasiyeti göstermektedir.
Başörtüsü sorununun halledilmesi ile ilgili, şimdiye kadar ciddi bir adımın atılmadığını görüyoruz. 1968 yılında, Ankara İlâhiyat Fakültesi’nde başlayan ve günümüze kadar gelen bu sorun; halledilmek, çözüme kavuşturulmak şöyle dursun, daha da karmaşık bir sorun yumağı haline getiriliyor. Hem öğrenciler başörtülü olarak okula girebilir deniliyor, hem de okulun dışına çıkarılmaları hâlinde YÖK’e başvurup, haklarını aramaları isteniyor.
Eğer, kız çocuklarının okullarına girmelerinin hukuken hiçbir engeli yoksa, bu neden bir genelge ile tüm Fakültelere bildirilmiyor? Rektörlüğün başörtülü kız öğrencileri okula almamaları, velevki kılık kıyafet yönetmeliği bahanesiyle de olsa, hukuksuz bir uygulama ise neden bu keyfi uygulamaların önüne geçilmiyor?
Diğer taraftan, başörtülü öğrencilerin, yine bir oyalama taktiği ile sorunlarının çözüme kavuşturulmadan yarı yolda bırakılacağı intibâını veren söylemlerle karşı karşıyayız. “HİZMET ALAN, HİZMET VEREN” gibi hukuki temeli olmayan bir ayırım ile “PEKİ, YA BUNLAR DA BAŞÖRTÜSÜZ KIZLARA BASKI YAPARLARSA” gibi, paranoyak söylemler, işin çözümü yönünde ciddi adımların atılmayacağı kuşkularını da beraberinde getirmektedir.
Tüm siyasî partilerin, birden bire “Başörtüsü sorununu biz hallederiz” edâsı ile ortaya çıkmaları ancak bu konuda hiçbir ciddi teklif getirmemeleri, “yaklaşan seçimlerde oy kaybına uğramak endişesi ile böyle bir yola başvurdular’’ şeklinde düşünmemize sebep olmaktadır. Bu konuda yanılıyorsak ve kendilerinin samimi olduklarını iddia ediyorlarsa, çözüm için sunacağımız şu paketi hukuki anlamada gündeme taşısınlar:
İfade özgürlüğü çerçevesinde başörtülü hanımların başlarını örtebilmeleri, sadece okullarda değil, okulunu bitirdikten sonra da mesleğini icra edeceği ve hizmet vereceği her alanda bu hakkını kullanması yönünde hukuki düzenlemelerin yapılması…
Evet; eğitimde eşitlik, çalışma özgürlüğü, vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmama gibi hukuki gerekler sebebiyle, bu talepler mutlaka yerine getirilmelidir. Aksi takdirde, tüm söylenenler siyasi şovdan öteye geçmeyecektir.
Nitekim, miting meydanlarında verilen sözlerin tutulması ve CHP’nin her zamanki tutarsızlığını bir kez daha sergilemesi, bu kaygılarımızın hiç de haksız olmadığını gösteren en açık bir kanıtıdır.
Tüm bu olumsuzluklar içinde, eğitim özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak görülen ve hiç bir hukuki zemini olmayan BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI’NIN YÖK Başkanlığı’nca ALES ve diğer sınav kılavuzlarından çıkarılacağını açıklaması, elbette yeterli olmayan, ancak hukuksuz bir uygulamanın ortadan kaldırılması yönünde atılan bir adımdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Fakültelerde ve mezun olduktan sonra hizmet alanlarında da uygulanan bu keyfi yasağın kaldırılması asıl beklentimizdir.
Bugün açıkça görülmekte ve tüm dünyada dillendirilmektedir ki, “Laikçi”lerin tek derdi “DİN” dir. Katolik dünyasının ruhani lideri papa 16. BENEDİKTUS’ UN da “LAİKLİK, DİNİ HAPSETTİ” şeklinde ifade ettiği gibi kimi laikçi çevrelerce Türkiye’de de din ve dindarlar mahkum edilmek isteniyor. Amerika’da Kur-an-ı Kerim yakanlar, Hollanda’ da “Kur-an-ı Kerim-i camiler ve evlerde yasaklayalım, başörtülülerden ayrıca vergi alalım” kampanyası başlatanlar olduğu gibi, ülkemizdeki laikçi kesim de onlardan aşağı kalmıyor. Bu anlamda tipik bir örnekle karşı karşıyayız.
Tüm yetersizliğine rağmen, iktidarıyla muhalefetiyle başörtüsü ve özgürlükler önündeki engellerin kaldırılması için müspet adımların atılmaya çalışıldığı şu dönemde, Yargıtay Başsavcılığı’ndan yapılan açıklama, bu adımlara atılmış bir çelme gibi Türkiye’nin gündemine düştü. Türkiye’li insanımız, tarifi bile yapılmamış bir laiklik adına hukuksuzluğun, yetki gaspının, parlamenter rejime müdahalenin, iktidara tehditler savurabilmesinin, partiler kapatma tehditlerinin tipik bir örneğini büyük bir şaşkınlıkla izlemektedir. Toplumsal mutabakat adına yapılmaya çalışan olumlu girişimler maalesef baltalanmaya çalışılmaktadır. Bu olayı da platformumuz adına kınıyor, ilgili Başsavcı hakkında hukukun işletilmesini talep ediyoruz.
Şurası kesinlikle bilinmelidir ki, hiçbir şahıs, kurum ve kuruluşun insanımızın en tabii hakkı olan düşünme ve düşüncesini ifade etme; inanma ve inancını yaşama; eğitim ve çalışma haklarını engelleyemez, bu gerekçelerle insanımızı cezalandıramaz. Bu sebeble, tüm bu hak ihlallerinde birilerini cesaretlendiren ve hak ihlallerinin baş müsebbibi olan vesayet ve cunta anayasalarının kökten ve tamamen ilga edilmesi gerekmektedir.
İnsanımızın düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü, meslek edinme ve mesleğini özgürce icrâ edebilme hakları verilinceye kadar mücâdelemiz devam edecektir.
Katılımlarınız için, hepinize platformumuz adına teşekkür ederim
SAKARYA ADALET GİRİŞİMİ adına
VAHDET VAKFI SAKARYA TEMSİLCİLİĞİ