Kocaeli 289. Eylem: Devlet çocuklara ideoloji dayatamaz!
Meclis İnsan Hakları Komisyonu başkanı Zafer ÜSKÜL’ün açıklamalarına katılmadığımızı beyan ediyoruz. Aşağıdaki bilgilendirmeyi yapma gereği duyduk.
Son günlerde kamuoyunda tartışılan inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğimiz başörtü takma hakkının çoçuklara nasıl yansıtılacağı, çocuğun gelişimi ve eğitimi konusunda öncelikli söz hakkının kime ait olduğu konusunu insan hak ve özgürlüklerini düzenleyen, Türkiye’nin taraf olduğu ve dolayısıyla en üst norm olarak kabul ettiği uluslararası sözleşmeler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çocukların velayet hakkını doğrudan olmasa da, dolaylı bir şekilde düzenleyen ve Türkiye’nin de taraf olup ancak 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla onayladığı Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi Ek 1 Numaralı protokol madde 2 dir. Bu maddeye göre “Kimse, tahsil etmek hakkından mahrum edilemez. Devlet eğitim ve öğretim sahasında deruhte edeceği vazifelerin ifasında, ebeveynin bu eğitim ve öğretimi kendi dini ve felsefi akidelerine göre temin etmek hakkına riayet edecektir.” demektedir. Bu maddenin birinci cümlesinde bireye öğrenim hakkı tanımakta ve bireyin bu haktan mahrum bırakılamayacağı vurgusu yapılmıştır. İkinci cümlesinde ise devletin öğretim sahasındaki görev ve sorumluluğunu dile getirirken ana-babanın dini ve felsefi inançlarına uygun olması gerektiği esasını getirmiştir.
Anne-baba ister müslüman, ister hristiyan, ister musevi, ister alevi,isterse dinsiz olsun; devlet öğretim sahasındaki vazifelerini ifa ederken bütün bunları her aile için gözönüne almak zorundadır. Devlet bu öğretimi ifa sorumluluğunu ifa ederken, her hangi bir fikir ve ideolojiden yana tercih koyup, bunu öğrencilere istediği gibi öğretemez. Çünkü devlet, anne ve babanın dini ve felsefi inançlarını gözönünde bulundurma mecburiyetindedir.
Anne-babanın çocuk üzerindeki velayetini doğrudan düzenleyen uluslararası sözleşme, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesidir.. Bu sözleşmenin birinci maddesinde 18 yaşın altındaki her insanı çocuk olarak sayılacağı vurgusu vardır. Sözleşmenin tamamında çocuğun yüksek yararı gözetilmek kasdıyla çocuğun yetiştirilmesinde ve hayata hazırlanmasında ana-babaya sorumluluk ve yetki verilmiştir. Ana-baba bu sorumluluğunu dini ve felsefi inanç/görüşleri çerçevesinde ifa etme yetkisine de sahip olduğu açıktır. Ana-baba çocuğa verilecek eğitim müfredatının belirlenmesinden tutun çocuğuna hangi kıyafet giydireceğine kadar kendi dini ve felsefi inanç/görüşlerine uygun bir şekilde belirleme yetkisi bulunmaktadır. Devlet sadece bu süreçte ana-babanın bu sorumluluğu yerine getirirken kolaylaştırıcı bir pozisyon içine girer. İnsan haklarına dayalı bir devletin, bu süreçte ana-babaya müdahalede bulunabilmesi için ana-babanın kendi inanç ve felsefi görüşlerini başkaları üzerinde bir baskı aracı haline dönüştürmeleri halinde gerçekleşebilecektir.
Anne-babaların diğer ailelere kendi inanç ve felsefi görüşlerini baskı aracı olarak kullanmadığı müddetçe ailelerin istekleri doğrultusunda eğitim almaları engellenmemelidir. Aksi takdirde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki hususlar ihlal edilmiş olacaktır.
KOCAELİ GÖNÜLLÜ KÜLTÜR TEŞEKKÜLLERİ PLATFORM bileşini
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu adına
Şube Gönüllüsü Halil DEMİR