Konya 167. hafta: İşgal örgütlerine kalkan olduk!

İki kılıbık sohbet ediyorlarmış. Birisi: ‘’Evde otorite benim. İşlerime kimseyi karıştırmam.’’ demiş ve eklemiş: ‘’Önce yemek sonra bulaşık sonra da çamaşır işleriyle uğraşırım. Sıraya asla müdahale ettirmem.’’ deyince, diğeri: ‘’O da laf mı? Evde son sözü her zaman ben söylerim. Sen bilirsin hanım derim. Üzerine de söz söyletmem.’’ demiş.

Son günlerde etkin dış siyaset muhabbetleri, bu hikâyede olduğu gibi cereyan ediyormuş gibi geliyor bize… ‘’İran’ın adının anılmasına müsaade etmedik. Hedef ülkeler arasında zikredilmesine mani olduk. Komuta bizim kontrolümüzde olacak. Savunma sistemine Türkiye’yi de dâhil ettik.’’ gibi ifadeler, bize çok şirin geldi. Türk mizahına yapılmış önemli bir katkı gibi algıladık. Dümbüllü İsmail sizinle gurur duyuyordur. Dış siyaset mi, komedi dükkânı mı belli değil.

Terör örgütü İsrail’in resmi kuruluşundan bir yıl sonra kurulan NATO, 2. Dünya savaşından sonra bir savunma paktı olarak ortaya çıktı. Katılımcı ülkelerin savunulmasını esas alan bu yapılanmaya 1952 de Türkiye’de dâhil oldu. Sovyet yayılmacılığı tehlikesi bahane edilerek dâhil olunan NATO, Sovyetler birliğinin çökmesi ve dağılmasıyla birlikte varlık nedeni hususunda ciddi tartışmalar yaşadı.

Türkiye’nin bu ittifaka dâhil olma gerekçesi ortadan kalkmış olmasına rağmen, bu ittifakta bulunma, ülkemizde tartışmaya dahi açılmadı. Türkiye bu ittifakın önemli bir üyesi olarak ittifak bünyesinde kalmaya devam etti. NATO, Varşova paktının dağılmasıyla birlikte kendisine yeni düşman olarak, kızılın yerine yeşili belirledi. Artık sosyalizm tehlikesi bitmiş, yerine İslam bir tehlike olarak konulmuştu. O günden sonra da NATO, tüm stratejisini Müslümanlara düşmanlık üzerine belirledi. Irak ve Afganistan’ın işgali Müslümanlara yönelik saldırıların en uç noktasını oluşturdu.

NATO, Müslümanların topraklarını işgal eden bir işgal örgütlenmesidir! İkinci hedefi de, kendisinin işgal etmediği Müslümanların topraklarını işgal eden diğer devletleri destekleyip korumak, gözetmektir. İşgalci terör örgütü İsrail, bu destekleme listesinin başını çekmektedir.

Son günlerin önemli tartışma konusu olan Füze kalkanı projesinin, elinde nükleer güç bulunduran ve bulundurma ihtimali olan Müslüman ülkelere yönelik olduğu gayet açıktır. Ve bu ülkelerin, Türkiye’yle hiçbir sorunu yoktur. Açıkça düşmanının İsrail olduğunu belirten ve İsrail’i yeryüzünden sökülüp atılması gereken habis bir ur olarak nitelendiren İran’a yönelik bir savunma sistemi olduğu da gayet açıktır. Yani bu füze kalkanı sistemi, İsrail’i İran’a karşı korumak ve olası bir İran – İsrail savaşında NATO’nun İsrail’in yanında olacağı anlamına gelmektedir.

Komşularıyla sıfır problem politikası yürüten ve İsrail’le gemi krizinden sonra İsrail’e üç ay mühlet verip ‘’Özür dilemezlerse ilişkileri keseriz!’’ diyen bir dış politikanın gelmiş olduğu nokta Lizbon toplantılarının sonucunda, şerefli mağlubiyetler dönemi ve onurlu kılıbıklık diplomasisi diye nitelendirilebilecek bir haldedir.

Biz dış politika üretenlere daha sağlıklı bir yöntem öneriyoruz. Hem de daha mizahi olur. Füze kalkan sistemini ülkemize yerleştirin. Ülkemizdeki işgal edilmiş toprakların kilometre karesini arttırın. Fakat karşılığında NATO ülkelerine kılıç kalkan ekibi kurmalarını da şart koşun. Daha tutarlı davranmış hem de onurlu bir dış politika sergilemiş olursunuz. (!)

Acziyetin kudret, yenilgilerin zafer olarak adlandırılmadığı; izzet ve şerefin, Tevhid ve adalet üzere şekillendiği bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 168. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

20 / 11 / 2010

Bir cevap yazın