Başörtüsü yasağı ve sömürü
ETYEN MAHÇUPYAN / Adalet kavramı esas olarak feodal dünyanın eksenini oluşturmuştu. Modernlik ise özgürlük ve eşitliği ön plana çıkardı. Ancak sol muhalefetin köküne inildiğinde yaşanan düzenin adaletsizliğini ve ondan da öte ahlaksızlığını vurgulayan bir duygu yakalamanız mümkündür.
Sol, bir anlamda insanlık tarihinin kadim duyarlılığına sahip çıkmayı ifade etmiştir. Ne var ki sol giderek pozitivist bir çizgiye kaydığı ölçüde anlama yeteneğini büyük ölçüde kaybetti. Bu süreç içerisinde sol eleştirinin en önemli araçlarından ‘sömürü’ de emeğin yarattığı katma değerin bir bölümüne el konması haline geldi. Sorun bu bakışın yanlışlığı değil, eksikliğiydi ve nitekim dünya post modern duruma doğru geliştikçe bu kavramın işlevselliği de büyük ölçüde azaldı. Bunun nedeni sömürünün de azalması değil… Sömürünün hem çeşitlenmesi hem de kültürel bir bağlam kazanması.
Başörtüsü yasağı bugünün Türkiye’sinde her iki tür sömürünün de varlığını açığa çıkaran bir olgu. TESEV’in son günlerde sözü edilen araştırması, başörtüsüne uygulanan ‘kamuda var olma’ yasağının, nasıl özel sektöre de uzanan bir ‘yayılma’ etkisi yarattığını ortaya koyuyor. Dilek Cindoğlu’nun yüksek öğrenimli kadınlarla yürüttüğü çalışma, başörtüsünün özel sektörde istihdam edilme şansını ‘rasyonel nedenlerle’ kısıtlayan bir unsur olduğunu gösteriyor. Çünkü özel sektörde çalışsanız da kamu ile karşılaşmaktan kurtulamıyorsunuz. Ama asıl önemlisi daha sorumlu pozisyonlara geldikçe, doğrudan kamu kurumları ile ilişki kurmak zorunda kalıyorsunuz. Bu durum yönetici mevkiinde başörtülü kadın istihdam etmeyi ‘irrasyonel’ kılıyor. Diğer taraftan bu durum başörtülü kadınlar tarafından da giderek kabul ediliyor ve kadınlar iş hayatının dışında kalmayı ya da işletmelerde ‘görünmez’ olmayı içselleştiriyorlar.
Böylece iki sömürü alanının birincisine, yani yüksek öğrenim görmüş başörtülü kadınların kendilerini çalıştırmayı kabul eden işletmelerdeki koşullarına geliyoruz. Bu işverenlerin neredeyse tümü muhafazakâr… Ve bu muhafazakâr işletmelerde başörtülü kadınlar sanki onlara bir lütufta bulunuluyormuşçasına daha düşük ücretlerle istihdam ediliyorlar ve çoğu zaman iş güvenceleri de olmuyor. Kısacası muhafazakâr özel sektörün özellikle yüksek öğrenimli başörtülü kadın çalışanla olan ilişkisinde açık ve yoğun bir sömürü mekanizması var. Muhafazakâr iş âleminin kültürel hassasiyetten ziyade, kapitalizmin ahlakı bir kenara koyan çıkarcı mantığı içinden baktığını söylemek pek de yanlış gözükmüyor…
Ancak başörtülü kadınların maruz kaldığı sömürü bununla sınırlı değil… Bir de laik kesimin kültürel farklılığı iktisadi avantaja dönüştürdüğü sömürü ortamı var. Yüksek öğrenimli başörtülü kadınların orta ve üst yönetim konumlarına gelememeleri, bu alanda laik kesimin hakimiyetini pekiştiriyor. Çünkü muhafazakâr kesimden gelebilecek iş başvurularının yarısı kesildiği gibi, zaten bu alanda geleneksel olarak avantajlı olan laik kimliğin kültürel damgası tescil edilmiş oluyor. Ancak mesele bundan daha ‘siyasi’… Çünkü laik kesimin özel sektörü, başörtülü kadınları istihdam harici bırakan bilinçli bir politika izlemekte. Böylece salt yetenek açısından bakıldığında başörtülü birinin sahip olabileceği konumlar, laik kesimden birine teslim ediliyor. Bu yasağın öğrenim sürecinden başladığını düşündüğümüzde, laik kesimin nasıl kültürel bir ‘sınıf’ olarak tasarımlanmış olduğunu ve ortada sınıflar arası bir sömürü sistematiğinin bulunduğunu kavrıyoruz. Yapılan artık katma değerin bir bölümüne el koymak değil, o katma değerin yaratılmasını engelleyerek, ‘öteki’ sınıfı bir bütün olarak siyaseten sömürülebilir konumda tutmaktır. Nitekim muhafazakâr partilerin kapatılma serüvenlerinin hep başörtüsü üzerinden yaşanması şaşırtıcı değil. Başörtüsü yasağı başörtülüyü iş dünyasının dışına iterken, muhafazakârı da sistem dışı kılmayı hedefliyor. Böylece ‘ulusal’ imkânların esas olarak laik kesime akması sağlanıyor ve makro ölçekte bir sömürü rejimi çalışıyor.
Başörtüsü yasağının kalkması veya kız okullarının açılması konusunda ikircikli olan feministlere ve sosyalistlere bir de bu gözle bakmakta yarar var. Çünkü bilerek veya bilmeyerek bu sömürü rejiminin ideolojik destekçiliğini yapıyorlar…
Kaynak: ZAMAN, 18 Kasım 2010