Van 158. Eylem: İnancımıza, dilimize özgürlük!

VAHÖP’ün (Van Hak Ve Özgürlükler Platformu) düzenlemiş olduğu 158.Basın açıklaması saat:13.00’da Sanat Sokağında yapıldı. Basın metnini Platform adına Mazlumder Van Şubesi Üye’si Zeynep Büşra Demirel okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Üzerinde yaşadığımız yerküre ve bu toprakların baş döndürücü derecede hızlı ve kafa karıştırıcı yoğunluktaki gündemleri ile haklı olduğuna inandığımız ve arkasında durmaya devam edeceğimiz değerler adına yine Sanat Sokağındayız.

Eylemlerimizin annesi olarak kabul ettiğimiz başörtüsü yasağı hala fiili zorbalık ve yasakçı zihniyetlerin fırsatçılıkları ile gündemden düşmüyor. Dünyada ve Türkiye’de başörtüsü yasağı konusunda gizli bir konsensüs sağlanmış gözüküyor. Fransa’da bir başörtülü öğretmen, başörtülü olduğu için işine son verildi. İnsan hakları alanında ileri olduklarını iddia eden bir toplum açısından düşündürücü bir karardır.

Bu ülkede başörtülü öğrencileri akıl ve vicdan dışı öfkelere kurban edilerek sürgünler yaşıyor ve temel hakları olan eğitim hakları açıkça engelleniyor. Anayasal ve yasal hiçbir dayanağı olmayan bu zorbalık, fiili olarak hala hegemonik baskı araçları oluşturarak başörtüsü ile yaşamaya çalışmanın anlamını, mahrumiyet ve dışlanma cezaları ile özdeşleştirmeye çalışıyor.

YÖK’ün ÖSYM’nin düzenlediği sınavlara ve üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmelerini engelleyen, yasal olmayan yasağı hafifletmesine rağmen başörtülü öğrencilerin KPSS sınavında bazı yerlerde mağdur edilmesi, Açık Öğretim Fakültesi’ne kayıtlarının engellenmesi bu yaman çelişkinin kurumsal bir ilke olarak ne kadar derinlerde olduğunu ortaya koyuyor. Açık öğretim sınavına giren genç bir başörtülü kızın sınav kâğıdına ibare düşülerek, sınav hakkı engelleniyor ve hiçbir gerekçe gösterilmeden sınavı iptal edilebiliyor. İlköğretim öğrencileri barbarca psikolojik yöntemlerle baskı altına alınıyor, tecrit ediliyor, hedef gösteriliyor, ayrımcılık ve tacizlere maruz bırakılıyorlar. Bu cüretkâr ve saygısız uygulamaların temelinde şahsiyet probleminin ötesinde, hastalıklı ve sistematik bir zihniyetin yattığı aşikârdır. Ayrıca yasakçı zihniyete sahip ve başörtülülere kampüs yasağı bile uygulayan Kocaeli ve Mersin Üniversitesi eski rektörlerinin yeniden rektör olarak atanmalarını kaygı verici bulmaktayız

İnsanlar, inançları ne olursa olsun, sırf inançlarını hayatlarında somutlaştırmak istedikleri için cezalandırıldıkları bir ülkede yaşamak zorunda bırakılıyorlarsa; aslında devlet ile vatandaş arasında bir akit olan ‘anayasal sözleşme’nin keyfi uygulandığına hükmolunabilir. Yine okullarda zorunlu olarak dayatılan ‘andımız’ konusunun Milli Eğitim Şurası Genel Kurulu’nda kabul edilmemesi, bir talihsizlik olduğu kadar resmi ideolojinin ne kadar içselleştirildiğini, küçüklükten beri biçimlendirilmiş ve maniple edilmiş zihinlerin kendilerini sıkan bu kıskaca yaşamsal araçları olarak sarılması trajedisini bir kez daha göstermektedir.

Bu zihniyetlerin arkasında yatan vesayetçi algı ve oluşturulmaya çalışılan yaşam standardının arkasında elbette bir zamanlar gerçekleştirilen darbelerin önemli bir katkısı var. Bu yüzden yargılanan üç general olayını oldukça önemsiyor, ancak aynı suçu işlediği iddia edilen geriye kalan askeri personeli de kapsamasını, herkesin hesap vermesi ilkesi gereği ve militarist kuşatmanın kırılması için zorunlu görüyoruz. Pir Sultan’ın deyişiyle “ Yürü bre Hızır Paşa / senin de çarkın kırılır…” öngörüsünün yüzyıllar sonra da olsa gerçekleşmesini, başlangıç olarak normalleşmeye ve sivilleşmeye “giriş” adına olumlu ve sevindirici olarak görüyoruz. Hakeza YAŞ kararlarıyla işten atılan askerlerin tekrar mesleğe dönmeleriyle ilgili başvurularına(Askerî Yüksek İdare Mahkemesi) AYİM’in bakacak olması da ayrıca bir hukuk hatası olarak kabul edilmelidir. Zira bunlar zaten böyle bir askeri yargı tarafından ihraç edilmişlerdi. Tekrar aynı makamın bu şahısların davalarına bakması ne kadar hukuki ve güven vericidir, bunu yetkililerin ve ülke iradesinin düşünmesini, sorgulamasını istiyoruz.

‘KCK Davası’ ve ‘Savunma Hakkı’nın hürmet gerektirdiği ilkesi, bu son süreçte tekrar göstermiştir ki, dili yasaklanmış ve ‘bilinmeyen bir dil’ olarak tanımlanmış bir hukuksuzluğun ifadesi olarak, tarihteki kara sayfalardan biri olacaktır. Yasalarla güvence altına alınmış anadilde savunma hakkı, diğer haklar gibi tartışmaya kapalı bir haktır. Hükümetin Kürt Sorununun çözümünde işi ağırdan alması, var olan zulümlerin devamına katkıda bulunmaktır. KCK davasında Kürtçe savunma hakkının engellenmesi hukuki bir intihardır. Bu kabul edilemezdir ve hükümet, aldığı oyların karşılığını bu şeklide hoyrat ve kırıcı üsluplarla berheva etmemeli ve kendi geleceğinin de bu meselede düğümlendiğini hiç ama hiç hatırdan çıkarmamalıdır. Bir an önce bu hayati meseleyi tekrar gündemine taşımalı, sorunu, hem kamuoyunu hem de sorunun direkt mağduru kimseleri memnun edecek ‘ama’sız ve somut yasal güvencelerle çözmelidir.

Yine son günlerde dünya gündemine bomba gibi düşen ve birçok yönüyle bir proje olduğu kuşkusu uyandıran “Wikileaks belgeleri” adı verilen diplomatik kriz, her geçen gün gündemi daha da işgal etmekte ve ‘servis’ olduğu şaibesi ile birlikte dünya devletlerinin, insanları – halkları nasıl hiçleştirdiklerini de gözler önüne sermektedir. Şu aşamada bir değerlendirme yapmaktan çok takip edilmeyi gerektiren bu gündem, herkes gibi bizim de dikkat ve endişe ile gözlemlediğimiz bir gelişmedir.

Yine küresel bir handikap olarak gördüğümüz ve hayat standartlarının yüksekliği ile propaganda yapmaktan, gelişmişliğinden, insan hakları ve demokrasi kavramına vurgu yapmaktan geri durmayan Avrupa ülkelerinde artış gösteren ulusalcı temaların yaygınlaştığı ve yabancılara yaşam hakkı tanımayan saldırgan pratiklerin artış gösterdiği gerçeğidir. Enternasyol içerikli partilerin gerilediği ve ulusalcı temaların, yabancı karşıtlığı ve yabancıların dışlanması üzerine yoğunlaşan politikaların iktidar olması endişe vericidir. İsviçre’de suç işleyen yabancıları otomatik olarak sınırdışı etme yasa tasarısının %52,9 kabul etmesi bu endişemizi tescilleyen bir örneği daha yaşatmıştır.

Bu bağlamda ürküten gelişmeler olarak, Avrupa’nın yabancılara yaklaşımı, NATO’nun Füze savunma sistemleri, “Wikileaks Diplomasisi”nin, İran ve onun üzerinden Müslüman dünyayı hedeflediği tezlerini önemli ölçüde güçlendiren karineler olarak görmek mümkündür. Fotoğrafın bütününü görebilmek adına bu gelişmeleri birbirinden ayrı ve bağımsız düşünmemek gerekmektedir.

İnsanca, pek insanca bir dünya ve ülke temennisiyle.

VAHÖP adına Zeynep Büşra DEMİREL

Mazlumder Van Şb. Üyesi

VAHÖP (VAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PLATFORMU BİLEŞENLERİ)

GÖKKUŞAĞI DERNEĞİ, İNSAN-DER, MAZLUMDER, MEMUR-SEN, UMUT IŞIĞI DERNEĞİ, ERDEM-DER, ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ, VAN İMAM HATİP MEZUNLARI VE MENSUPLARI DERNEĞİ, KA-DER

Bir cevap yazın