Akyazı 203. hafta: Böyle bir direnişin sürmesi insani ve İslami bir görev

“28 senedir üniversiteler vs.çeşitli eğitim kurumları ile çeşitli kamu alanlarında sürdürülen bu yasak ve zulüme karşı gösteriler bu tepki ve direnişler herşeye rağmen sürdürülmektedir. .. Böyle bir direniş ve tepkinin sürdürülmesi islami ve insani görevdir.”

Ülkemizde öteden beri süregelen başörtüsü meselesi uzun zamandır, çözülmeden durmaktadır. Osmanlı’nın son dönemlerinden beri batılaşma ve modernleşmenin bir tezahürü olarak başgösteren kılık-kıyafet ve tesettür meselesi, hususiyle kamu alanında ictimai hayatta ve üniversitede baskıcı, resmi ideolojisinin dayatmaları ile kronik bir hal almıştır.

1982 yılında YÖK’ün kurulması ve akabinde askeri idarenin lideri Kenan EVREN’in başörtüsünü üniversiteler ve imam-hatipler dahil orta öğrenimde yasaklanması ve bunun ardından gelen uygulamalar bugüne kadar devam eden yasakların kördüğüm haline almasına yol açmıştır.

Turgut özal hükümetinden beri tüm çabalara karşı anayasa makemesinin engellemeleri sonucu eğitim kurumlarındaki bu yasak ve zulüm çözülememiştir.1980’li yıllarda ODTÜ’de öğrenci olarak bulunduğum yollarda bu sorunla ilgili bazı tartışmalardan dolayı mağduriyete uğramış bir kimse olarak bu sorunun hala çözülememiş olması cidden üzüntü vericidir.

Kendilerini laik-seküler olarak nitelendirilip bu yasak ve zulümün sürmesini sağlayan cumhuriyet seçkinleri bununlada kalmayıp; tersine islam, islam dinini başörtüsü konusunda dayatmacı ve baskıcı olmakla suçlamaktadırlar. Laik cumhuriyet seçkinleri tüm bu baskı dayatmaları kendileri bu ülkenin dindar vatandaşlarına karşı yıllardır uygulamalarına karşın aynı zamanda islam’ı sanık sandalyesine oturtma çabası sergilemektedir.

Tüm dünya’da, tarihte hiçbir toplumda başörtüsüne, tesettür olayının olmadığı bu uygulamanın sadece islam dinine ait olduğunu, dolasıyla islam hakimiyetinin olduğu dönemler de diğer toplumun ve din mensuplarını başörtüsüne ve tesettür dayatıldığı yönünde tarihi ve toplumsal gerçeklerle hiçbir şekilde bağdaşmayan iddiaları gündemde tutmaktadır. Oysaki, kısa bir araştırma halinde dahi açıkca görülecektir ki, modernlik ve modernleşme öncesi tüm yerleşik, huzuri ve medeni toplumlar da kadın-erkek başörtme-tesettür olayının bir şekilde gözlemleyecektir.

19.yy. Amerika ve Avrupa toplumlarında dahi durumun bu şekilde olduğu döneme ilişkin fotoğraflardan dahi tesbit edilebilmektedir. Bu dönemlere ait dünyanın çeşitli yerlerinden çekilmiş olan fotoğraflar da kadınların bir şekilde başlık veya başörtüsüne sahip oldukları görülebilmektedir. Erkeklerde dahi 1940’lara kadar; çeşitli şapka ve şerpuşların bulunduğu müşahade edilmektedir. Tüm bunlar, örtünme olayının geç-modern dönem öncesi medeni, yerleşik insanlığa ait evrensel bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. İslam’da kur’an-ı kerim ve ahadi-i nebeviyede; örtünmenin murad-ı ilahiye ye muvafık örtünme şekilleri belirtilmiştir.

İslam aleminde yaşayan bugün,öteki,olarak algılanan diğer din mensupları ve farklı inanç gruplarında dahi; islami şekilde olmasa da örtü olayı söz konusuydu. Bunu bir çocukluk dönemlerinin de bile müşahade ederdik. Bugün Türkiye’de yaşayan Süryani-Nasturi gruplarına ait köy ve kasabalarda bu inanç mensuplarının kadınlarının hala bir şekilde başörtülü oldukları görlümektedir.

Dolasıyla dindan kesimleri ve dini kuralları suçlayan seçkinci baskıcı elitlerin bu temelsiz iddialarına karşın asıl dayatmacıların kendilerinin olduğunu ortaya koymaktadır. 28 senedir üniversiteler vs.çeşitli eğitim kurumları ile çeşitli kamu alanlarında sürdürülen bu yasak ve zulüme karşı gösteriler bu tepki ve direnişler herşeye rağmen sürdürülmektedir. Başörtüsü yasağı ve zulmünü siyasi bir baskı ve rant amacı olarak sürdüren çevreler, bu memleketin dindar insanlarını kamusal alanda ve sosyal yaşamda tasfiye edip soyutlamaya, adeta gettalara hapsetmeyi amaçlamaktadırlar. Böyle bir direniş ve tepkinin sürdürülmesi islami ve insani görevdir.

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu Adına

Sosyolog yazar

Müfit YÜKSEL

Bir cevap yazın