Bursa 13. Ay: Başörtüsüne, Kürtçe’ye, emekçiye özgürlük!
2011 yılının ilk gününe de maalesef başörtüsü yasağını protesto ederek giriyoruz. Üniversitelerde sözde kaldırılmış olmasına rağmen kılık ve biçim değiştirerek sinsice sürdürülmeye çalışılan başörtüsü yasağı orta ve ilköğretimde tavizsiz bir şekilde uygulanmaya devam etmektedir. Kamu çalışanları ve buna özenen birçok özel işyerinde de maalesef yasak uzun ömürlü yaşantısını sürdürmektedir.
Üniversitelerde yarım ağızla başörtüsü serbestîsine taraf görünenler “ama ortaöğretimde, hele hele ilköğretimde yok ha” diyerek örtüyü adeta kampus içine hapsetmek istemektedirler. Üniversiteden mezun olduktan sonra çalışma hayatı başörtülüler için tam bir kâbus olmaya devam etmektedir. Kamuda hemen hemen hiçbir sektörde çalışma imkânı bulamayan başörtülüler maalesef kamuya özenen özel sektöre ait birçok işyerinde de çalışamamaktadır.
Üniversitelerde YÖK başkanının kişisel gayretleri ve inisiyatifiyle biraz gerilemiş görünen yasakçı zihniyet, yasağı hiçbir yasal karşılığı olmayan tutanak tutmak ve başörtülü öğrenci olan amfide ders vermemek gibi rafine yöntemlerle inatla ve ısrarla sürdürme çabası içindedir. Uludağ üniversitesinin çeşitli fakültelerinden derneğimize bu yönde yoğun şikâyet ve başvurular gelmiştir. Bunun üzerine Mazlum Der Bursa Şube Başkan ve yönetim kurulu üyeleri ilgili rektör yardımcısını makamında ziyaret etmiş ve YÖK başkanlığının çok açık talimatına rağmen hiçbir yasal gerekçesi olmayan yasağın Uludağ üniversitesinde yaşatılmaya çalışıldığını, başörtülü öğrencilerin eğitim haklarını engelleyen öğretim görevlileri ve onları yemekhaneye sokmak istemeyen güvenlik görevlileri hakkında “eğitim ve öğretimi engelleme”, “ayrımcılık yapma” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından suç duyurularında bulunulacağını, hukuki sürecin takibinde mağdur öğrencilerin yanında olunacağını ifade etmişlerdir.
Başörtüsü yasağına karşı mücadele eden Türkiye Başörtüsü Platformunun internet sitesi Platformhaber’in 30.12.2010 tarihli haberine göre;
İzmir’in Konak ilçesinde bulunan Yapıcıoğlu İlköğretim Okulunda okuyan ve okul birincisi olan 8. sınıf öğrencisi Amine Şani (13), başörtüsünü çıkarmadığı 25 gün boyunca tek başına bir kütüphane odasında yalnız bırakıldıktan sonra Şerife Eczacıbaşı İlköğretim okuluna sürgün edildi. 13 yaşında bir kıza dini inançlarından dolayı taktığı başörtüsü nedeniyle tabir caizse “takan”, onu tecrit eden, izole eden, toplum dışına iten okulundan ve arkadaşlarından uzaklaştırarak adeta bir cüzzamlı muamelesine tabi tutan anlayışa ne denir acaba? Bu mudur demokrasi çağdaşlık, bu mudur laiklik? Herkesi kucaklayacağı söylenen sosyal devlet bu mudur?
Platformhaber’de yer alan başka bir haber ise TÜRMOB tarafından ‘mali müşavirlik’ staj sınavlarında uygulanacağı duyurulan başörtüsü yasağıdır. Bir önceki sınavda fiilen uygulanmayan yasağın önümüzdeki Mart ayında yapılacak sınavlarda başörtülü ve peruklu öğrencilere yönelik olarak yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Devlet üniversitelerinde kaldırılmaya çalışılan yasağın serbest çalışacak mali müşavirlere karşı başı açık fotoğraf istenmek suretiyle uygulanmaya çalışılması yasakçı zihniyetin yasağı uygulamada ne kadar arzulu ve kararlı olduğunu göstermektedir.
Binlercesi arasından seçilen bu iki örnek maalesef iktidar oyununun başörtüsü üzerinden oynanmaya devam ettiğinin acı birer göstergesidir. Herkesin siyasi ve ideolojik muhalifine karşı gücünü başörtüsü ve başörtülü üzerinden göstermeye çalıştığı ülkemizde başörtüsü karşıtlığı çağdaşlığın ve laikliğin neredeyse tek ölçütü haline gelmiştir. Başörtüsünü siyasi simge olarak değerlendirip mahkûm etmek isteyen zihniyet asıl başörtüsü karşıtlığını bir siyasi simge haline getirdiğinin farkında değildir.
Genel başkanlığa yeni seçildiği günlerin heyecanıyla “başörtüsü yasağını biz çözeriz” diyen Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı’nın bir gazetecinin ısrarlı sorularından sıkılarak söylediği “bıktık artık” beyanatına sığınmış, mademki “Sayın Cumhurbaşkanı artık konuşmayalım diyor, biz de artık konuşmayalım” diyerek kapağını henüz araladığı özgürlük defterini açmadan kapamıştır. Yani değerli dostlar siyasiler bir çeşit centilmenlik anlaşmasıyla şimdilik başörtüsü yasağını konuşmamaya karar vermişlerdir. Eğer konuşmamakla hallolacaksa o zaman biz de konuşmayalım ve hatta önümüzdeki ayki basın açıklamamızı ağızlarımıza bant çekili olarak sessiz protestoya dönüştürelim.
Ancak hepimiz biliyoruz ki siyasiler baharla birlikte seçim meydanlarına inecekler ve bize yine oylarımızı alabilmek için gülücükler eşliğinde özgürlük vaat edecekler. Kısacası iktidar oyunu vermek istemeyenlerle “sözde” almak isteyenler arasında devam edip gidecek. İğneyi siyasilere batırırken çuvaldızı kendimize batırmayı da unutmuyor, yasağın meşrulaşması ve benimsenmesindeki kendi hissemizi de elbette ihmal etmiyoruz.
Ama artık silkinme ve uyanma vaktidir, başörtüsü üzerinden oynanan iktidar oyunun tarafı ve piyonu olmayacağız. Yerden göğe kadar haklı olduğumuz bir davada kimseden himmet beklemeyecek ve haklarımızı kullanmak için artık hiç kimseden ne emir, ne yasa ne de izin beklemeyeceğiz. Hiçbir hukuka dayanmayan fiili başörtüsü yasağını yine fiilen kaldıracak, ait olduğu yere, tarihin karanlık arşivine geri göndereceğiz.
Kimseden ihsan beklemiyoruz ve güneşimizi kesecek bir gölge de istemiyoruz. İktidarı ve muhalefetiyle bütün siyasiler inşallah bu defa kararlılığımızı anlamışlardır ve inşallah haklarımızın önündeki engelleri bir an önce kaldırırlar. Biz kararlıyız ve yasak sürene kadar meydanlardayız.
Ayrıca asgari ücret tespit komisyonu tarafından tespit edilen 2011 yılı asgari ücret oranları emeği ile ülkeyi taşıyan kesimler açısından kesinlikle memnun edici değildir. Yılın ilk 6 ayı için % 4.7, ikinci 6 ayı için de % 5.1 olarak belirlenen zamlar ülkede var olan reel anlamdaki %20lere yaklaşan enflasyon göz önüne alındığında yoksul ve mahrum kesimlerin 2011 de en azından%10 daha yoksullaşacağını bize göstermektedir.
Liberalizmin azgın, doymak bilmez hırsı emeği ile geçinen tüm kesimleri bunaltmakta, yoksulluğun krizini artırmaktadır,Bu sorun hiçbir etnik yapı ve sınırlarla tanımlanamaz evrensel bir sorundur.Yeryüzünün tüm mahrumları yükselen vahşi sömürünün kurbanları haline getirilmek istenmektedir.Buna karşı yapılacak ise mazlumlardan yana olan, kalplerinde adalet ve merhamet duygularının ölmediği tüm kesimlerin saflarını sıklaştırmalarıdır.
Bunun yanında kamuoyunda tartışmaya açılan iki dilli yaşam konusu kimsenin birbirini anlamadan dinlemeden kendi içinde ötekine cevap verir hale dönüşmüş ve meşhur sağırlar diyalogu şeklini almıştır. Sorunun ancak temel insan hak ve hürriyetlerinin gözetildiği, bunun dışında hiç bir arka plan ve gizli ajandaların olmadığı bir anlayışla çözülebileceği açıktır.Mazlumder tüm insan hak ve hürriyetlerine yönelik ihlalleri Hak ve Adalet burçlarından gözetlemeye, deşifre etmeye, kamuoyu oluşturmaya ve meşru her türlü yöntemle zulme karşı koymaya devam etmektedir.Derneğimiz bu konuda görüş ve önerilerinize açıktır.
Önümüzdeki ayın ilk cumartesi günü saat 13.00 te görüşmek üzere, gözleriniz mazlum ve mahrumlar üzerinde olsun.
MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ adına Zehra Direk